15 Temmuz'un asıl kahramanları susuyor, ucuz kahramanlar konuşuyor. Bu da benim çok zoruma gidiyor. Darbeyi Kemalistler önledi demişti bir kendini bilmez. Hem de 15 Temmuz'dan birkaç gün sonra.
Bir başkası Atatürkçü subaylar olmasa darbe gerçekleşmişti dedi. "Tayyip Erdoğan'ın Kemalistlerden başka güvenecek kimsesi yok" diyeni bile duydum.
Sonra hikâye yazılmaya devam etti. Bugüne dek FETÖ'yle en büyük mücadeleyi Kemalistlerin verdiği anlatılmaya başlandı. Buna örnek olarak Balyoz, Ergenekon, askeri casusluk davası süreçlerindeki kumpaslar gösterildi.
O süreçte yaşanan mağduriyetler, sistematik bir mücadelenin bir parçası olarak sunuldu. İnsanların kendilerine kurulan kumpaslara karşı çıkmaları, bir yapıya karşı ortak bir savaş gibi takdim edilmeye başlandı.
Fakat birçoğu bir yapıya karşı falan savaşmıyordu. Neyle karşı karşıya olduklarını da bilmiyorlardı. Fetullah Gülen aleyhine konuştuklarından kat be kat daha fazla Tayyip Erdoğan aleyhine konuşuyorlardı.
"Erdoğan iktidarı" son bulduğunda rahata ereceklerini düşünüyorlardı. Bu çerçevede birçoğu "Ordu Göreve" pankartlarının taşındığı "Cumhuriyet mitingleri"ni olumlu buluyor, bir kısmı bizatihi organizasyonunda yer alıyordu.
"FETÖ'yle en büyük mücadeleyi Kemalistler vermiştir" diyenler bu tezlerini delillendirmek için bir başka argümana daha başvuruyorlar.
Sol Kemalistlerin Fetullah Gülen ve örgütü hakkında ürettikleri eleştirel literatüre vurgu yapıp, daha kimse uyanmamışken onların her şeyin farkına vardıklarını iddia ediyorlar.
Sol Kemalistlerin Fetullah Gülen ve örgütünü hedef alan birçok çalışma ürettikleri doğrudur. Fakat ben daha bu çalışmalar içinde İslamofobik öğeler taşımayan bir çalışmaya rastlamadım.
Hemen hepsi "bu dini cemaatler böyle" deyip kesip atıyor. Onlara göre dini gruplar, cemaatler sapma. Hem de siyasi olmaktan çok teolojik bir sapma!
Kemalist jakobenliğin, dini tek bir forma indirgeme ve onu bireysel alana hapsetme girişiminin somut tezahürleri bu çalışmalar.
Bugünden geriye bakarak FETÖ'yle mücadelenin şampiyonu biziz diyen Kemalistlerin kahir ekseriyeti bu yapıyla "irticayla mücadele" kapsamında, güçlü bir "dini cemaat" olduğu gerekçesiyle karşı karşıya gelmişlerdi.
Ne acıdır ki bizatihi bu tavırları FETÖ'nün toplumsal alanda kendisine daha fazla yer bulmasına neden oldu.
"Erdoğan iktidarını yıkmak" onlar için çok daha öncelikli bir hedef oldu maalesef. Tam da bundan dolayı 17-25 Aralık'tan sonra bile demokratik siyasal alanı savunmak yerine, FETÖ'nün derdine derman olacak işler yaptılar. Oklarını FETÖ'ye değil, Erdoğan'a yönelttiler.
Oysa eğer ki Tayyip Erdoğan FETÖ adlı bu şer şebekesine karşı tavır almamış ve bunların önüne set çekmemiş olsaydı bugün bambaşka bir Türkiye ile karşı karşıya kalacaktık.
Eğer ki Tayyip Erdoğan, kendisine inanan insanları bu mücadelenin lüzumuna ikna etmemiş olsaydı karanlık bir dünyaya uyanacaktık. Belki de uyanamayacaktık.
Tarihi, her gün yeniden yazma iştiyakı içinde olduğumuz doğrudur. Bu süreçte her birimizin kendi perspektifini canlı tutmak için mücadele ettiğimiz de...
Fakat asgari nesnellik koşullarını ortadan kaldırmaya yönelik bu denli yoğun bir gayret gösterilmesi beni işkillendiriyor.
Yapılmak istenenin sadece geçmişi kurtarmak değil, geleceği dizayn etmekle ilgili bir proje olduğunu da elbette görüyorum.
Bakın ne diyor Ahmet Hakan: "Şimdi hep birlikte Ergenekon, Balyoz ve Askeri casusluk davalarında kumpasın parçası olanların, kumpasın yürütülmesine yardımcı olanların, kumpasa destek çıkanların 15 Temmuz darbe girişiminin ön hazırlığına katkı sunmaktan yargılanmalarını bekleyebiliriz..."
[Sabah, 1 Ekim 2016].