Bu filmi daha önce sayısız kez izledik.
Eski versiyonlarında yönetmenler bir nebze başarıya da ulaştılar. Türkiye'nin başını ağrıttılar, canını sıktılar. Ancak Zeytin Dalı Operasyonu'nda sahnelemeye çalıştıkları versiyonu başarısızlığa mahkûm. Çünkü bu sefer Türkiye milletiyle, devletiyle, kurumlarıyla çok daha güçlü. Türkiye'ye kast edenler de bir o kadar başarısız. Siyasi ve ahlaki meşruiyetlerini kaybetmiş durumdalar.
Türkiye ne zaman harekete geçse, içeride veya dışarıda kendisine kast eden bir oluşumu dağıtmaya niyetlense bu film sahneye konuldu. Çukur terörü zamanında da aynı filmi vizyona sokmaya çalıştılar, Türkiye Kuzey Suriye'deki Türkmenlere yardım etmeye çalışırken de.
Önce sosyal medya üzerinden başlangıç yapılıyor. Hiçbir kanıt, delil olmadan ortaya bir yalan atılıyor. "Türkiye DEAŞ'e silah gönderiyor", "Göstericilere portakal gazı ile müdahale ediyor", "Tokat'ta ve Konya'da silahlı eğitim kampları var"...
FETÖ'nun, PKK'nın ve diğer terör örgütlerinin sosyal medya unsurları bu yalanı yaymak için elinden geleni yapıyor.
Sonra yalan bir siyasetçinin ağzından sanal alemden gerçek aleme taşınıyor.
Bu siyasetçi çoğu zaman CHP genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu oluyor. Son örnekte ise İYİ Parti genel başkanı Meral Akşener'di. "Konya'da ve Tokat'ta silahlı eğitim veren kamplar var" yalanını sosyal medyadan alıp, gündeme getirdi. Siyasetçi yalanı diline dolayınca haliyle ana akım medyada yer alıyor. Televizyonlar ve gazeteler "Kılıçdaroğlu iddia etti" "Akşener gündeme getirdi" diye bu yalanın yayılmasına ister istemez katkıda bulunuyorlar.
Sonra devreye batılı medya organları giriyor. "Türkiye'de muhalefet ve medya ülkenin DEAŞ'e silah yolladığını iddia ediyor" haberleri yapılıyor. Tam da bunun için adı hain döngü. Çünkü bu operasyonun kumanda merkezi dışarıda.
Sosyal medyada yalanı ilk kez ortaya atan da, sonra onu dillendiren siyasetçi de aynı dış odaklar tarafından kumanda ediliyor.
Tezgâhı kuran dış odaklar en sonunda her şeyden habersizmiş gibi "muhalefetin iddiası" diye haber yapıyorlar, başa dönüyorlar.
Kılıçdaroğlu'nun ÖSO'yu diline dolaması da böyle bir döngünün aşaması.
Önce sosyal medyadan "ÖSO teröristtir" yalanı dolaşıma sokuldu. İkinci aşamada Kılıçdaroğlu devreye girdi ve bu iddiayı meclis kürsüsünde seslendirdi. Şimdi sıra batı basınında, Kılıçdaroğlu'na referansla "ÖSO teröristtir" haberleri yapacaklar.
Ama nafile, tutmaz, tutmayacak...
Türkiye daha güçlü, daha başarılı, düşmanları ise daha zayıf!
HÜRRİYET... SOBEEE...
Can çıksa da huy çıkmıyor. Hürriyet önceden irtica asparagasları yapardı.
Arap dergilerinden sakallı erkeklerin, başörtülü kadınların fotoğraflarını alır, şeyh ve taciz ettiği masum müridi diye okuyucuya yuttururdu. Türkiye hızla normalleşti. İrtica masallarının alıcısı kalmadı. Ama Hürriyet'in ne İslam düşmanlığı gitti, ne de asparagas haber merakı.
Şimdi asparagas haber merakını başka konularda tatmin ediyorlar. Hürriyet muhabiri Burak Coşan hastanelerdeki durum hakkında haber yapmak istemiş.
Muhabir diyorum ama bu düzenbazı gazeteciden saydığım için değil gazetedeki görevi bu olduğu için. Aklı sıra haberde hükümete çakıp patronlarına yaranacak.
Ne yaparım ne ederim derken aklına bir hinlik gelmiş. Hiç şaşırtıcı değil...
Şöyle hastanenin acil servisinde dolanan bir kedi olsa. Kendini pek uyanık zanneden muhabir de rezalet tadında bir haber yapsa; "skandal, hastaların tedavi olamadığı acil serviste kediler dolanıyor".
Ne güzel olurdu ama ortada kedi yok.
Ne gam; muhabirimiz pek uyanık, pek de sahtekar, hatta yalancı. Acil servis dışındaki bir kediyi eliyle acil servisin içerisine sokuyor. Sonra da "acil serviste kedi" haberini yapıyor. Her şey çok güzel, on numara.
Ama o da ne. Acil servisin güvenlik kamerası kayıtta. Muhabirin kediyi içeriye nasıl soktuğu anbean kaydediyor.
Hürriyet, sobeeee....
CEVABI BELLİ SORU
Yalan haber yapıp vatandaşı kandıran, sağlık sistemini ve hastaneleri itibarsızlaştıran muhabir tutuklansa basın özgürlüğüne halel gelir mi?
[Takvim, 2 Şubat 2018]