Ekonominin önemli aktörlerinden birisi olan merkez bankalarından beklenti 2008 öncesi, yalnızca fiyat istikrarını sağlamasıydı. Ancak 2008 küresel ekonomik kriz, başka ekonomik kurumlarda olduğu gibi, merkez bankası algısını da değiştirdi.
Özellikle kriz sonrası merkez bankalarının bir kısmı krizin etkilerini hafifletme adına yeni sorumluluklar üstlenirken, bazı merkez bankaları alışılagelmiş bir şekilde enflasyon hedeflemesinden vazgeçmedi.
Merkez bankalarında görülen bu iki farklı yaklaşım, sonuçları açısından yeni bir tartışmayı da başlatmış oldu. Başta Amerika Merkez Bankası (FED) ve Avrupa Merkez Bankası (ECB) gibi merkez bankaları, enflasyonun yanı sıra ekonomik büyüme ve istihdam konularında ciddi bir çaba harcadı. Öyle ki, bu çaba zaman zaman hükümetlerin bile önüne geçti.
Makro ihtiyati tedbirler ve finansal istikrar gibi konularda aktif rol üstlendi bu merkez bankaları. Krizin etkisini azaltmak ve ekonomideki kötü gidişatı durdurmak için, ellerindeki araçları kullanarak ekonomi politikasına destek verdiler.
Bugün ABD, küresel krizden çok daha fazla negatif etkilenecekken, bu negatif etkiyi azaltan başlıca aktör, FED'dir. Aksine, yalnızca enflasyon hedeflemesini öncelik haline getiren ülkeler ise, krizin etkisini daha fazla yaşadılar.
Bu yüzden, son dönemde gündemdeki yerini koruyan "yeni bir finansal mimariyi oluşturacak merkez bankaları nasıl olmalı?" sorusu yalnızca Türkiye ekonomisine özgü değil. Ülkeleri küresel ekonominin risklerine karşı hazırlıklı hale getirecek, negatif etkilenmeyi en aza indirgeyecek uygulamalar için merkez bankası gibi güçlü bir aktör, tabi ki tartışılacaktır.
YENİ DÖNEMDE MERKEZ BANKASI
Bu tartışmaya Türkiye özelinde bakacak olursak; "Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası'nın (TCMB) temel amacı fiyat istikrarını sağlamak ve sürdürmektir" denilmektedir. Bu ifadeye göre, TCMB sadece enflasyon hedeflemesine odaklanmalıdır. Dolayısıyla, tek bir amacı olan kurumdan da bu hedefi gerçekleştirmesi beklenmektedir. Merkez Bankası'na yapılan eleştirilerin asıl sebebi de, tek bir hedefi olmasına rağmen bu hedefin gerçekleşmiyor olmasıdır.Başçı döneminde Merkez Bankası, enflasyon hedefi için faiz aracını kullandı ve piyasa beklentilerinin aksine yüksek bir faiz oranı uyguladı. Şimdi ise yeni dönemle birlikte piyasalara yakın bir politika uygulayacağı bekleniyor. Tabi burada, enflasyondaki azalış trendinin devam etmesinin de payı yüksek. Enflasyon düştükçe, faiz oranlarının düşürüleceği beklentisi artıyor.
Bu konuda küresel ekonomik şartların da olumlu katkı verdiğini söyleyebiliriz. Bir yanda ABD Merkez Bankası'nın faiz artırma konusunda erteleme kararı var. Aynı zamanda jeopolitik riskler de kısmen azalıyor. Son aylarda ülkeye sermaye girişleri artarken, kurlardaki hareketliliğin de azaldığını görüyoruz. Dolayısıyla, enflasyonun aşağı yönlü seyri devam edecektir.
MERKEZ BANKASI, BANKALAR VE BDDK
Tüm göstergeler olumlu bir seyir izlerken, iki aydır Merkez Bankası'nın verdiği faiz indirim kararının bu ay da devam edeceği beklenmektedir. Ancak faiz de dâhil olmak üzere tüm bu göstergelerin ekonomiye canlılık katması için, uygulamaların işletmelerin ve bireylerin kredi kullanımında etkisini göstermesi gerekiyor. Bunun için, bankaların da sürece katılmaları elzem.İşletmelerin kullandığı ticari krediler incelendiğinde, kredi faizlerinin maliyetinin yarısı bankaların topladığı vadesi ve vadeli mevduattan oluşuyorsa, yarısı da kamusal yükler denilen BSMV, stopaj, harçlar, karşılıklar, KDV ve munzam karşılıklar gibi kalemler ve bankanın operasyonel giderlerinden oluşmaktadır.
Bu nedenle, banka kredi maliyetlerini oluşturan kamusal maliyetlerinin düşmesi, bankaların kullandıracağı kredilerin maliyetinin düşmesine, dolayısıyla faizlerin düşmesine katkı yapacaktır. Diğer taraftan, kredi kullanım maliyetlerinin düşmesi nedeniyle maliyetin de azalması, enflasyon oranında da bir azalmaya sebep olacaktır.
Dolayısıyla, hem faizlerin düşmesi hem de enflasyonun düşmesi yalnızca Merkez Bankası'ndan beklenilemez. Bu dönemde, Merkez Bankası'nın yanı sıra, bankalar ve BDDK'nın da süreçte yer alması gerekiyor.
Merkez Bankası, özellikle gelişmiş ülkelerin merkez bankalarındaki değişimi inceleyerek görev ve sorumluluklarında ülke ekonomisinin önceliklerini değerlendirmeli. Böylelikle TCMB, üstleneceği yeni fonksiyonlarla hem güçlenecek hem de tartışmaların merkezinde olmayacaktır.
Tüm bunların yanı sıra, Merkez Bankası'nın piyasalarda oluşturduğu pozitif algının devamlılığı ise en önemli husus.
[Yeni Şafak, 2 Mayıs 2016].