"Ciğerim yanıyor. Akşam oldu herkes evine gitti, neden ben buradayım? Neden yanımda kimse yok? Hepimiz anneyiz, hepimizin ciğeri yanıyor diyorlar. Hepsi yalan, eğer hepimiz anneysek neden benim yanımda bir anne yok. Demek ki bu işte bir sahtekarlık var. Onların çocukları sabah işine gücüne gidiyor, neden ben buradayım ve oğlum yanımda değil. İstemiyorum, oğlum neden gitsin masum insanları katletsin? Neden gitsin, sebep ne olabilir ki? Kim bana saldırdı, kim evimi talan etti, kim onları kaçırdı? Neden gelip onları götürüyorlar? Biri buraya [HDP il binasına] gelmişse, bir daha asla çıkmayacak mı? Buraya giren çocuk bir daha geri çıkmayacak mı?"
Hacire Akar'ın Diyarbakır HDP il binası önünde Kürtçe söylediği sözlerin Türkçesi bu cümleler. Hani geçenlerde haberlerde gördüğümüz, PKK marşı okunurken belediye başkanlarının saygı duruşunda bulunduğu bina. Hacire Akar daha önce bir oğlunu PKK'ya kaptırmış, sonra ölüm haberini almıştı. Bir kez daha bu acıyı yaşamamak için HDP il binasının önünde oturdu ve oğlumu almadan gitmeyeceğim dedi, dediğini de yaptı. Oğluna kavuşan Hacire anadan sonra başka aileler de HDP binası önüne geldiler. Bir baba "2003 doğumlu oğlum" dedi ve devam etti, "İl binasının içinde ikinci kattaydı", "Bir Ramazan akşamı götürdüler." "Benim oğlumu getirsinler. Kendi oğulları gitsin. Ben ölüm orucuna giriyorum, ya oğlum ya ölüm" diye sürdürdü yakarışını. Bir başka anne "Diyarbakır'da genç bırakmadınız, ya cezaevinde ya toprağın altında" diye yüklendi HDP'lilere. Ve "Evladımı getirin, oğlumu getirin yoksa dünyayı başınıza yıkarım" diye hesap sordu.
Oysa fena mı olurdu dillerinden hakkı, hukuku, barışı ve tabii anneleri düşürmeyen malum sol basın, insan hakları dernekleri, barolar orada şiddete, teröre, çocuk kaçırmaya karşı bir duruş sergileseydi? PKK marşı okunurken saygı duruşunda bulunduğu için, şehit ailelerini işten çıkardığı için, sokaklara PKK'lı teröristlerinin isimlerini verdiği için görevden el çektirilen belediye başkanları vardı hani, bir de onlara destek ziyaretinde bulunan başka belediye başkanları; bir destek ziyareti, en azından bir destek demeci görmedik, duymadık. "Kayyumlar halkın iradesini gasp etti" derken peki ama "Neden kayyum atandı?" sorusunu sormayanlar, cevabını duymayanlar. "Halkın iradesi gasp edildi" derken halkın çocuğunu dağa kaçıranların yanında destek pozu verenler. Devletin namlusu ölüm saçarken PKK'nın namlusundan çiçek serpildiğini zannedenler.
Hiçbiri meydanda yok. Komplo diyorlar sadece. PKK çocuk kaçırmış olamazmış, "faşist TeCe" devleti komplo kurmuşmuş, hep aynı klişe ezberler. PKK köy basıp köylüleri kurşuna dizerken de görmemişlerdi. PKK yüzün üzerinde öğretmenimizi, onlarca din görevlimizi "ajan" diyerek katlederken de görmediler. İstanbul'un ortasında maç çıkışında, Bakırköy'de AVM'de, Taksim'de pastanede, meydanlarda caddelerde otobüs duraklarında bombalar patlatırken de görmediler. O silahları, bombaları ailelerinden kopardıkları çocukların eline tutuştururken de görmüyorlar. Daha doğrusu görüyorlar ama susuyorlar.
Bugün o anneleri görmeyenler yarın o kaçırılan çocukların cenazesi geldiğinde devleti suçlayacaklar. Barış diyecekler, anneler diyecekler, bugün yüzüstü bıraktıkları o annelerden utanmadan.
Ama bu bir başlangıçtır. Bugün birkaç anne Diyarbakır'da kurulmaya çalışılan korku duvarına bir balyoz indirmiştir.
Sağcısıyla solcusuyla, seçmeniyle siyasetçisiyle PKK terörüne kılıf uydurmadan "Yetti artık" diyebildiğimiz gün öldüre öldüre oynadığınız devrimciliğinize, "erkek egemen sisteme karşı" bedeninde patlattığı bombayı övdüğünüz yoldaşlarınıza, ajan ya da iş birlikçi diyerek aldığınız kimi akrabanız kimi komşunuz onca cana, üstüne bomba sarmak, eline silah tutuşturmak, SİHA'ların önüne atmak için analarından kardeşlerinden kopardığınız çocuklara, hepsine "Yetti artık" diyebildiğimiz gün PKK terörü de son bulacaktır.
[Sabah, 7 Eylül 2019].