Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, Meclis'i açış konuşmasında "Vaat edilmiş topraklar hezeyanıyla hareket eden İsrail yönetiminin, tamamen dini bir fanatizm ile Filistin ve Lübnan'dan sonra gözünü dikeceği yer, açık söylüyorum, bizim vatan topraklarımız olacaktır. Şu anda bütün hesap bunun üzerinedir" açıklaması farklı açılardan tartışılıyor.
Devamıİsrail’in Hizbullah lideri Nasrallah’ı ortadan kaldırması, İran’la bölgesel mücadelesinde statükonun sonu anlamına geliyor. Hamas’ın 7 Ekim saldırısına Gazze’de verdiği ağır cevapla İran’a ‘artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak’ mesajı veren İsrail, Haniye ve Nasrallah suikastlarıyla bölgede yeni bir denge oluşturmaya kararlı olduğunu gösteriyor.
Devamıİsrail'in Filistinlilere karşı başlattığı soykırım savaşının bir yılı doluyor. Bugüne kadar 42 bine yakın Filistinli katledildi. Lübnan'a kalıcı olarak yerleşmek isteyen İsrail, kara harekâtı başlattı. İsrail'in hedefinin en başından itibaren Gazze ile sınırlı olmadığı biliniyordu. 7 Ekim saldırıları sonrası, bölgesel bir savaşı amaçladığı belliydi.
Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfınca (SETA), İstanbul’da "Somali-Türkiye İlişkileri: Güvenlik ve İstikrar Konusunda Başarılar ve Zorluklar" başlıklı konferans düzenlendi.
1982 Anayasası'nın kabulünden kısa süre sonra, 1980'lerin sonlarından itibaren, yeni anayasa arayışı gündeme gelmiş ve günümüze kadar kesintisiz tartışılan bir konu olmuştur. Türkiye'nin neden yeni bir anayasaya ihtiyacı olduğu sorusuna verilen cevaplardan birisi olarak 1982 Anayasasının askeri bir darbenin ürünü olması ve Anayasanın hazırlanmasında millet iradesinin olmaması görüşü öne çıkmıştır. Bu eksiklik Anayasanın meşruiyetinin daima sorgulanmasına sebep olmuştur. Ayrıca 1982 Anayasasında yapılan bütün değişikliklere rağmen Anayasanın üzerinde hala 12 Eylül rejiminin izlerinin bulunması temel gerekçelerden birisidir.
Balkanlarda çözüm bekleyen en önemli bölgesel konulardan olan Kosova sorunuyla ilgili olarak geçtiğimiz ay içinde bir dizi gelişme yaşandı. Yaşanan son gelişmeler Belgrad ile Priştine arasındaki normalleşmenin ne kadar güç olduğunu göstermekle kalmıyor, aynı zamanda tarafların mevcut tutumlarının tehlikeli bir oyuna dönüşebileceğini düşündürüyor.
Birleşmiş Milletler (BM) 79. Genel Kurulu, BM Genel Sekreteri Antonio Guterres'in öncülüğünde, "BM Geleceğin Zirvesi" başlığı altında, 24-30 Eylül tarihlerinde, karmaşık bir jeopolitik atmosferde düzenlenmiştir.
DevamıBirleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres, 79. Genel Kurul Toplantısı'nın açılış konuşmasında Birleşmiş Milletler dahil uluslararası yönetişimin bütün kurumlarının yeniden yapılandırılması çağrısında bulunduğu sırada İsrail Lübnan’a yönelik 800. hava sortisini gerçekleştiriyor ve 2000’inci bombasını Lübnan semalarından aşağıya doğru fırlatıyordu. İsrail’in hâlâ devam eden saldırıları sonrasında Lübnan’da 100’ü çocuk olmak üzere 500 kişi hayatını kaybetti.
DevamıCumhurbaşkanı Erdoğan’ın BM konuşmasının önemli bir kısmını Gazze’ye ayırması, Filistin meselesinin Türkiye için önemine ilaveten bölgesel barış ve küresel yönetişim açısından da merkezi rolüne işaret ediyordu. Erdoğan’ın geçmişteki BM konuşma-larında da önemli yer tutan bu meseleye ilişkin ahlaki netlik ve harekete geçme çağrısının tekrar edilmesi önem taşıyordu. Uluslararası barış ve güvenliği sağlamak için kurulan BM’nin büyük güç mücadelesini aşamayan yapısal sorunları yüzünden Filistin meselesinde aciz kalması uluslararası düzenin krizinin en net örneğiydi. Türkiye’nin Filistin meselesini gündemde tutmakta ısrar etmesinin ulusal çıkarlar, bölgesel dengeler ve uluslararası sistemin geleceği açısından kritik önemi olduğunu söyleyebiliriz.
Filistinlilere soykırımı devam ettiren İsrail, bir yandan da Lübnan'a saldırılarını yoğunlaştırdı. Saldırılar sırasında dünya liderleri BM kürsüsünde konuşuyorlardı.
Başkan Biden’ın siyasi kariyerinin son BM konuşması, Amerikan diplomasisinin belki de en etkisiz dönemine denk geliyor. 7 Ekim’den beri İsrail’in ‘uluslararası toplum’ nezdinde Amerikan diplomatik güvenilirliğini yerle bir etmesini seyreden Biden yönetimi, BM reformu ihtiyacını dillendirse de bunu gerçek bir yeni uluslararası düzen ihtiyacına binaen değil de sistemden şikâyet eden ülkelerin baskısını hafifletmek için kabullenmiş görünüyor. Yıllardır konuşulan BM reformu ihtiyacını dillendirmeye sadece Rusya’nın Ukrayna’yı işgali sonrasında başlayan Biden yönetimi, uluslararası sistemin yapısal reformu adına herhangi bir müzakere süreci başlatmadı. Enerjisini uluslararası sistemin İsrail’e baskı kurmasını engellemeye harcayan Biden, Ukrayna’ya destek, çatışma bölgelerinde insani yardım ihtiyacı, iklim değişikliği ve yapay zekâ gibi bildik temaların ötesine geçmeyecek.
Bu yıl, BM toplantıları İsrail'in Filistinlilere yönelik soykırımının gölgesinde geçiyor. Her zamankinden daha etkili bir zirve olması gerekirken bunun tam tersi bir hava var. BM'nin çoklu krizler karşısında gereğini yapamadığı konusunda nerdeyse konsensüs oluştu.