Bu seçimde en çok konuşulan seçmen kitlesi “kararsız” olarak tarif edilenlerdi. Ben bu seçmen kümesini, “kararsız” olarak değil, “ikna edilmeyi bekleyen” seçmen kitlesi olarak tanımlamayı tercih ediyorum.
Bu seçmen kitlesi, vereceği oyu meşrulaştırmak için son ana kadar partisini gözlemle ihtiyacı duyduğu için bu şekilde tanımlamak daha doğru.
Daha önce başka bir yazıda vurgulamıştım. Kararsız seçmen oranı, siyasi bunalımların, liderlik krizlerinin yaşandığı ve siyasi alanın parçalandığı dönemlerde yüksek olur. Ancak, liderlik krizinin olmadığı, siyasi alana kitleleri heyecanlandıran yeni bir partinin ya da liderin dâhil olmadığı dönemlerde “kararsız seçmen” sayısı düşüktür.
Siyasetin işleyiş dinamiklerine ve siyasal kutuplaşma eğilimlerine bakıldığında kararsız seçmen oranının yüksek olması düşünülemez.
“Kararsız” kümesine dâhil olanlar, “küskünler”, “öfkeliler”, “cezalandırıcılar”, “gayrimemnunlar” ya da “uyarıcılar” olarak da tasnif edilebilir.
Şurası kesin, Türkiye’de iktidar ya da muhalefet partilerinin oyları dramatik olarak düşmüş ya da yükselmiş değil. Örneğin yüzde 20-25 bandındaki CHP’nin oyları yüzde 30’ları falan aşmış değil. Ya da AK Parti’nin oy oranının önemli düzeyde azalma gösterdiği falan yok.
Aslında konuştuğumuz, partilerin kaybetmek ya da kazanmak için çaba sarf ettiği 3 ya da 4 puan arasında değişen bir seçmen kümesi.
Seçim sonucunu da bu seçmen kümesi belirleyecek.
Birkaç büyükşehir dışında da seçim sonuçlarının değişme ihtimali zaten çok da tartışılan bir konu değil.
Anket şirketlerinin bazıları, bu yıl seçimlerle ilgili anket sonuçlarını müşterileri dışında kamuoyuna açıklamama kararı aldı. Gerekçe olarak, partiler arasında oluşturulan ittifak ve iş birliği modellerinden dolayı seçmenin nabzının tam ölçülemediğini gösterdiler.
Dolayısıyla aslında seçim gecesine kadar bazı şehirlerde seçimi kimin kazanacağını şimdiden öngörmek zor.
Ancak bu gerçekliğe rağmen seçmen davranışı üzerine oluşan literatür üzerinden bazı genellemeler yapabiliriz.
Bu anlamda şu sorunun cevabı önemlidir: Bir partiye daha önceden uzun süre oy vermiş bir seçmen, kendi partisine yönelik bazı alanlarda negatif düşünceye sahip olursa, farklı bir partiye oy verme davranışı nasıl şekillenir?
Ya da seçmenlerin bir kısmı kendi partilerine daha az ilgi gösterdiklerinde, başka bir partiye yönelik destekleme güdüleri artmakta mıdır?
Kişi kendi partisine yönelik eleştirisini, memnuniyetsizliğini yükselttiğinde karşıt partiye aslında çoğu zaman aynı oranda ya da daha fazla kızmaktadır.
Kendisini gerçek partili olarak görüp oy verdiği partisine kızanlar, genellikle kendi partisinin adayını beğenmeme, partinin ilkelerinden saptığını ya da önceliklerini değiştirdiğini söyleme eğilimindedirler. Yapılan araştırmalarda bu yönde şikâyette bulunan parti taraftarlarının, kendilerinin de desteklediği partilerin önceliklerine fazla uymadığı gibi bir sonuç çıkmaktadır.
Ayrıca, kendi partisine muhalefet partilerinden daha çok kızan seçmen kitlelerinin, parti aidiyetlerinin yüksek olduğu için böyle bir davranış sergilediği araştırmalardan çıkan bir sonuçtur.
Bu açılardan bakıldığında, kendi partisinden memnun olmayan seçmenlerin sandık başına kadar gittiğinde vereceği oyu meşrulaştıracak bir motivasyon aradığı bilinmektedir. Bu durumda iç çatışmasını yönetecek motivasyonun “karşıt parti ya da aday kazanmasın” eğilimi olduğu yapılan araştırmalarda saptanmıştır.
Çünkü sandık sonuçları açıklanıp kendi partisi kaybettiğinde üzülmek, ya da karşıt partinin taraftarlarının sevinmesini görmek istememektedir.
Üç gün sonra göreceğiz. Bakalım 31 Mart seçimlerinde, partisinden memnun olmayan seçmenler hangi motivasyona göre hareket edecekler.
[Türkiye, 28 Mart 2019].