Türkiye’de anket şirketlerinin sayısı her geçen gün artıyor. Hem ulusal hem bölgesel hem de yerel düzeyde faaliyet gösterenler var. Seçim dönemlerinde anket şirketlerinin sayısının bir anda arttığı da biliniyor.
İşini düzgün yapanları ve uzun süredir piyasada iş yapanları istisna tutarsak, bu şirketlerin birçoğu; gidip bilmem kaç kişiye çeşitli sorular sorup, verilen cevaplara bakarak, yine kabaca çeşitli rakamlara ulaşmayı “kamuoyu araştırması” olarak sunuyorlar.
Örneklem nasıl seçilmiş, ölçeklendirme hangi kriterlere dayandırılmış ya da sonuçların analiz ve test yöntemi nasıl belirlenmiş belli değil. Bu gibi temel kriterlerle bile birçoğu çok da ilgilenmiyor.
Önceki seçim döneminde televizyon ekranlarında bir anket firmasının sahibine, araştırma sonuçlarında verdiği rakamların oransal dağılımının yüzde yüzün üzerine çıktığı ve “bunun nasıl olabileceği” sorulduğunda, “rakamsal oranları biraz bol kepçe dağıttığını” bile söyleyebilmişti.
Seçime iki ay kaldı. Bazı anket firmaları da ardı ardına seçimlerle ilgili araştırma sonuçlarını açıklamaya başladı.
Ancak bazı anket firmalarının araştırma sonuçlarında, kararsız seçmenlerin oranının çok yüksek olduğu görülüyor.
Geçmiş seçimlerle ilgili anket sonuçlarına göz gezdirdiğimde benzer şekilde seçimlere gidilirken kararsız seçmenlerin sürekli yüksek olarak oranlandığı görülüyor.
Kararsız seçmen konusunda önce şunu belirtelim: Siyasi bunalımların, liderlik krizlerinin yaşandığı ve siyasi alanın parçalandığı dönemlerde kararsız seçmen oranının yüksek olması kaçınılmazdır.
Ancak, liderlik krizinin olmadığı, siyasi alana kitleleri heyecanlandıran yeni bir partinin ya da liderin dâhil olmadığı dönemlerde “kararsız seçmen” sayısı oldukça düşüktür.
Türkiye’de bugün için siyasetin işleyiş dinamiklerine ve siyasal kutuplaşma eğilimlerine bakınca, zaten kararsız seçmen kümelerinin yüksek olması söz konusu bile değildir.
Hele bazı araştırma şirketlerinin iddia ettiği gibi yüzde 20’lerin üzerinde hiç değildir.
Bugünden kararsız olduğunu söyleyen seçmenlerin büyük çoğunluğu gidip yine kendi partisine oy verecektir. Yani kararsız değildir.
Ama “kararsızım” demesinin çeşitli nedenleri olabilir.
Örneğin, bu yerel seçimlerde ilk defa yüksek düzeyde partiler arasında ittifak kombinleri ortaya çıktı. Ve bazı yerlerde hâlâ sonuçlar netleşmedi. Seçmenler partiler arasındaki seçmen çevrelerinin dağılımı netleşinceye kadar “kararsız” olduğunu söyleyebilir.
Seçmen kendisine oy vereceği partisi sorulduğunda, kendi partisinin bazı politikalarına eleştirel yaklaştığı ya da öfkelendiği için de kararsız olduğunu söyleyebilir. Hatta kendi partisinden memnun olmadığı için “kararsızım” diyebilir.
Ancak uzun dönem bir partiye aidiyet duymuş, oy vermiş, hatta o partinin siyasette durduğu yeri kimliğinin bir parçası hâline getirmiş bir seçmen, kendi partisinin bazı politikalarına büyük öfke duysa bile sandığa gittiğinde yine oy tercihini değiştirmeyecektir.
Dünyada seçmen davranışları üzerine oluşan literatürde, kendi partilerini eleştiren, partisinin üslubunu ve yaklaşımını beğenmediğini söyleyenlerin, karşıt partiyi de çok daha yüksek düzeyde eleştirdiği bulgusuna ulaşılmıştır.
Hele kendi kimliği ile parti kimliğini özdeşleştiren seçmen kitleleri, kendi partilerinin politikalarına ya da siyaset yapıcılarına öfkelendiklerinde, karşıt partinin liderini, siyasetçilerini ve politikalarını çok daha sert ve neredeyse nefret söylemine varacak şekilde eleştirdiği gözlemlenmiştir.
Bu tip seçmenlerin böyle bir davranış sergilemelerinin nedeni üzerine yapılan araştırmalarda ise ulaşılan sonuç şudur: Eleştirdiğimiz partiye vereceğimiz oyu meşrulaştırmak, vicdanımızı ve zihnimizi rahatlatmak için karşıtlık mesafesini oldukça yüksek tutmak gerekmektedir.
Dolayısıyla kararsız olduğunu söyleyen seçmen, oy verme eğilimini değiştirmek için değil, kendi partisinin aday ve ittifak tercihine ya da politik bir kararına kızdığı için böyle cevap vermektedir. Oy verme tercihini değiştireceği için değil...
[Türkiye, 26 Ocak 2019].