Türkiye, toplumun farklı unsurlarının katılımıyla iÅŸgalden kurtarılmasına raÄŸmen, siyasal rejimini halkın katılımıyla ve halkın istekleri doÄŸrultusunda inÅŸa etmedi. Siyasal rejim, asker, sivil bürokrat ve aydınlardan oluÅŸan ve daha sonra 'Kemalist' ismini alan kadro eliyle kuruldu. Bu kadro, kurtuluÅŸ savaşında, gösterdiÄŸi etkin liderlikle zaferin kazanılmasına saÄŸladığı katkının avantajını yedeÄŸine alarak, önce alternatif bütün siyasi aktör ve gelenekleri tasfiye etti, ardından da, iki yüzyıllık modernleÅŸme geleneÄŸinin en otoriter formunu hayata geçirmesini kolaylaÅŸtıracak bir rejim ihdas etti. Kemalist kadro, kurduÄŸu otoriter rejimle gelebilecek muhtemel dirençleri bertaraf edecek 'güvenli' bir alan oluÅŸturduktan sonra, dönemin sosyolojik gerçekliÄŸiyle örtüÅŸmeyen radikal bir ulus inÅŸa sürecini hayata geçirdi.
Ä°mparatorluk bakiyesi olduÄŸu için çoÄŸulcu bir etnik, dini ve mezhebi yapıya dayanan toplumu homojenleÅŸtirmek ve Türk unsuruna dayalı seküler bir ulus inÅŸa etmek üzere, önce, ülkenin demografik haritası deÄŸiÅŸtirildi. Tehcir, tenkil, mübadele ve iskân politikalarıyla ülke içindeki gayri Müslim nüfus azaltılırken Müslüman nüfus arttırıldı. Ardından, Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde tarih boyunca en yüksek yoÄŸunluÄŸa ulaÅŸmış Müslüman nüfus, laiklik ve milliyetçilik politikalarıyla TürkleÅŸmeye zorlandı. Farklı etnik ve dini yapıdaki unsurların varlığı inkâr edildi, bütün kesimler TürklüÄŸü benimsemeye zorlandı. Bu tektipleÅŸtirici, otoriter politikalara yönelik dirençler ve isyanlar sert ve kanlı bir ÅŸekilde bastırıldı.
DEVLETÄ°N SÄ°YASÄ° PROVOKASYONLARI
Kemalist kadro, toplumsal tabana sahip olmayan rejimi bir taban sahibi kılmak, varlığını mevcut rejimin sürdürülmesine borçlu kesimler oluÅŸturmak, rejime karşı kesimleri sindirmek ve beka kaygısı-korkusu üzerinden bir birlik duygusu oluÅŸturmak üzere, kendi halkına düÅŸmanlık etmekten, toplumsal kesimleri karşı karşıya getirerek toplumsal barışı zedelemekten çekinmedi. Toplumun etnik, dini, mezhepsel ve siyasal haritası incelendi, etkili hedefler belirlendi ve bu hedeflere operasyon düzenlendi. Cumhuriyet tarihi boyunca dönemin öncelikleri çerçevesinde, Kürt-Türk, Alevi- Sünni, laik-ÅŸeriatçı (anti-laik), komünist-ülkücü, solcu-saÄŸcı karşıtlıklar beslendi, radikalleÅŸtirildi ve çatıştırıldı. Toplumsal çatışma, toplumsal desteÄŸe dayanmayan azınlık rejiminin varlığı sürdürmesine, düzen tesis edici bir iktidar odağı olarak gücünü korumasına yol açtı. Devlet, toplum nezdindeki tehlike algısını güçlendirmek ve kendisi etrafında bir kenetleme saÄŸlamak üzere, kendi taraftarlarını, öz evlatlarını, sadık destekçilerini öldürmekten geri durmadı.
Devletin bu 'iÅŸ görme' tarzı, öteden beri bilinmesine ve korunaklı mahfillerde fısıldanmasına raÄŸmen, ilk olarak 1990'larda toplumsal duyarlılığa kavuÅŸtu, AK Parti dönemindeyse somut verilerle adli kovuÅŸturmalara tabi tutuldu. 1960'tan beri, anayasal bir statüyle siyaseti denetleme imtiyazını sürdüren Kemalist azınlık, AK Parti döneminde, oluÅŸmasına bizzat kendisinin vaziyet ettiÄŸi belli fay hatlarını tetikleyerek siyasi iktidarı çalışamaz hale getirmek ve vesayet düzenini sürdürmek üzere, canhıraÅŸ bir acelecilikle malum iÅŸ görme tarzını harekete geçirince açık vermeye baÅŸladı.
YÜKSELEN KAMUSAL DUYARLILIK
AK Parti kendisini hedef alan hukuk dışı operasyonları açığa çıkarıp adalet önünde hesap vermek durumunda bıraktıkça, geçmiÅŸteki siyasal provokasyonlar daha net bir fotoÄŸrafa kavuÅŸtu. Hukuk dışı güçlerle mücadele ve açılım politikası, toplumsal fay hatlarının dondurulmasına yönelik bir kamusal duyarlılığı da saÄŸladı. Kemalist azınlığın, hareket kabiliyeti daraldıkça, toplumsal barışın tesis edilme imkânı da arttı.
Cumhuriyet dönemindeki, belli baÅŸlı siyasal operasyonlar, tek tek konuÅŸulmaya, araÅŸtırılmaya ve kamu vicdanında yargılanmaya baÅŸlandı. BaÅŸbakan'ın Dersim dolayısıyla devlet adına özür dilemesi ve arÅŸivleri açması, geçmiÅŸle yüzleÅŸme sürecini cesaretlendiren bir etki saÄŸladı. 12 Eylül'ün darbeci generalleri hukuk önüne çıkarıldı. 1990'lardaki 'faili meçhul' cinayetler ve gayri meÅŸru iliÅŸkiler, tekrar ve daha etkili enstrümanlarla gündem oluÅŸturmaya baÅŸladı. Birçok olayla ilgili itiraflar ve kazılar, hukuki soruÅŸturmalara somut deliller saÄŸladı. Daha önce, gündeme gelen, kulaktan kulaÄŸa fısıldanan, konuÅŸulan ama ispatlanamayan dolayısıyla da kovuÅŸturulamayan ve bürokrasinin karanlık dehlizlerinde küllenmeye terkedilen operasyonlar, bugün, kararlılıkla gün yüzüne çıkarılıyor.
Zamanın ruhu, hiçbir hukuk dışı siyasi operasyonun karanlıkta kalmayacağı, devletteki bir azınlığın iktidarını korumak üzere toplumsal fay hatlarını tetiklemeyeceÄŸi bir süreci destekliyor. Mevcut siyasi iktidar, geliÅŸmelerin zamanın ruhuna uygun bir süreçte yol almaya devam edeceÄŸini kararlılıkla vurguluyor. Birçok somut geliÅŸme de bu süreci doÄŸruluyor.
Ancak, geçen hafta verilen Hrant Dink kararı, ne hükümetin kararlılık beyanlarıyla, ne de zamanın ruhuyla örtüÅŸüyor. Türkiye yüzyıllık karanlık siyasi operasyon dosyalarını açıp yüzleÅŸme cesareti ve iradesi gösteriyorken, yeni karanlık dosyalar oluÅŸturamaz. GeçmiÅŸini temize çeken Türkiye, geleceÄŸe yeni karanlık dosyalar devredemez. Eski çatışmaların kurgusal yönüne ÅŸahitlik ederek toplumsal barışını yeniden tesis eden Türkiye, yeni çatışmaların tohumunun atılmasına göz yumamaz. Kısacası, zamanın ruhu ve Türkiye'nin geleceÄŸi, gizlemek yerine açığa çıkarmak, ayrıştırmak yerine birleÅŸtirmek üzerine inÅŸa ediliyor.
Nitekim kamuoyunun Dink kararına yönelik tepkisi, siyasi iktidar sözcülerinin karardan duydukları rahatsızlığı ifade etme ihtiyacı duyması ve baÅŸbakanın teminat anlamına gelen kararlılık mesajı, Türkiye'nin geleceÄŸine küçümsenemeyecek katkılar sunduÄŸu gibi, karanlıktan medet uman azınlığa da uyarı niteliÄŸindedir.