KK Türkiye’de kurulmuş, Suriye’de organize olmuş, Irak’ta üslenmiş bir örgüttür. 1978 yılında, yani tam 40 yıl önce Türkiye’de kurulmuş olmasına rağmen örgütün Türkiye’de “kurtarılmış” tek bir köyü dahi yoktur. Örgüt militanlarından Türkiye’de faal olanları inlerde saklanarak yaşamlarını sürdürmekteyken örgütün kampları Suriye ve Irak’ta olagelmiştir. Her ne kadar son dönemde Suriye örgüt için yayılma sahası olmuşsa da örgütün merkez üssü halen Irak’taki Kandil bölgesindedir.
Öcalan, örgütü Hafız Esad’ın himayesinde 19 yıl boyunca Suriye’den yönettikten sonra Türkiye’nin baskıları sonucu 1998’de Suriye’yi terk etmek zorunda kalmıştı. O tarihten sonra da örgütün ağırlık merkezi hep Irak olagelmiştir. PKK Suriye İç Savaşı ile Suriye’ye tekrar dönmüş ve oldukça geniş bir alan kazanmış olsa da örgütün merkezi halen daha Irak’taki Kandil Dağı’ndadır. Örgüt 1991’den beri Irak’ta alan kazanmakla beraber örgüt merkezinin Kandil’e kaydırılması Öcalan’ın 1998’de Suriye’den çıkarılması ve bir yıl içinde yakalanması akabinde olmuştur. Kandil, Türkiye sınırının hemen ötesindeki Hakurk, Zap, Avaşin, Metina gibi kamplardan farklı olarak olası bir kara harekatından korunmak amacıyla Irak-İran sınırında, Türkiye sınırına 100 km bir mesafede, dağlık bir mevki olduğu için seçilmiştir. Örgüt Kandil’den yönetilirken bu noktadan Türkiye sınırına kadarki alan büyük ölçüde PKK kontrolü altında kalmıştır. Bu bölgede 700 kadar köyü kontrol ettiği belirtilen PKK, militanlarını bu bölgedeki çeşitli güzergahlar üzerinden Türkiye sınırına yakın kamplarına taşıyabilmiş, sınırdan Türkiye’ye sızma girişimlerinde bulunabilmiştir. Kısacası Türkiye, ülke sınırları içinde PKK militanlarını etkisiz hale getirebilmekte, söz konusu militanlar ise etkisiz hale getirilene kadar Türkiye’deki günlerini inlerde saklanarak geçirmektedir.
Doğal olarak PKK Türkiye’de değil bir bölgeyi veya bir şehri, bir köy bile koparamayacak durumdadır. Zaten büyük bir devlet ile bir terör örgütü arasındaki bu asimetrik güç farkı örgütü asimetrik savaş taktikleri olan terör ve gerilla taktiklerinin bir karışımını uygulamaya mecbur etmiştir. Ancak PKK Türkiye’yi bölebilecek bir güce sahip olmasa da bu durum örgütün etkisiz olduğu anlamına gelmez. Örgüt ülkemizin insanları başta olmak üzere birçok kaynağını emen bir parazite dönüşmüştür. Nitekim örgüt yıllar içerisinde onlarca öğretmen ve imamı, kendisine biat etmeyen onlarca Kürt siyasetçiyi ve kanaat önderini, bunun yanında sayısı binleri bulan güvenlik güçleri mensubu ve sivili kah pusularla, kah köy katliamlarıyla, kah tuzaklanmış bombalarla, kah intihar bombacılarıyla katletmiştir. Durumu daha da trajik kılan unsur ise örgütün çocuk yaşta bünyesine kattığı militanların da örgüt propagandası ile dünya gerçeklerinden koparılması, pek çoğunun çocukluk ve ilk gençlik yıllarını Irak ve Suriye’deki kamplarda ve Türkiye içindeki inlerde geçirip hayatlarının baharında bir hiç uğruna ölmeleridir. Terörsüz bir huzur ortamında ülkesine ve insanlığa faydalı olabilecek bu fertler “normal” bir hayat yaşayamadan son nefeslerini terör batağında vermektedirler.
Merkez arındırılıyor
Geçen zaman göstermiştir ki Türkiye PKK terörüyle mücadelesini örgüt liderliği için hiçbir değeri olmayan bu militanları etkisiz hale getirerek bitiremeyecektir. Örgüte nihai bir son vermek için örgütün lider kadrosunun bulunduğu Kandil’deki merkezini de terörden arındırmak gerekmektedir. Aylar önce başlamış olmasına rağmen henüz gündemde yer bulmaya başlayan Irak’taki hava destekli kara harekatı bu sebeple atılması gereken bir adımdır. Kalekollar ve insansız hava araçlarıyla sınır güvenliğinde ciddi bir atılım gerçekleştiren Türkiye bu sağlam savunmaya binaen ofansif bir harekat gerçekleştirerek teröre kaynağında bir son vermeyi planlamaktadır. Tabii bugün devam eden harekat sahada gördüğümüz kadarıyla salt bir askeri operasyon olarak anlaşılmamalıdır. Bunun gerisinde ciddi bir siyasi irade, stratejik planlama ve diplomatik hazırlık yatmaktadır. Sağlam bir irade ve planlamaya binaen gerekli diplomatik temaslar kurulmuş ve operasyona start verilmiştir.
Operasyona giden süreci 25 Eylül’deki Irak Kürdistan Bölgesi Yönetimi’nin (IKBY) referandumundan başlatmak mümkündür. Irak merkezi hükümetinin izni ve onayı alınmadan yapılan bu referandumu Türkiye komşu ülkesinin egemenlik haklarına aykırı bulmuş ve referandumu tanımamış, sert bir dille eleştirmiştir. Referandum sonrası Irak’ta bir iç savaş çıkmasını önleyici bir yaklaşım benimseyen Türkiye IKBY’nin olaylar tırmanmadan geri adım atmasında rol oynamıştır. Şiddete varmadan soğutulan bu kriz Türkiye’nin o tarihe kadar Irak merkezi hükümeti ile yaşadığı sorunları unutturmuş, iki ülke başkentleri arasındaki diplomatik kanalın tekrar etkin bir şekilde kullanılmasına imkan vermiştir. Nitekim dönemin Irak Başbakanı Haydar El Ibadi olaylı referandumdan bir ay sonra, 25 Ekim 2017’de Ankara’ya resmi bir ziyarette bulunmuştur. Göründüğü kadarıyla Irak’la o dönem başlatılan üst düzey temaslar ve etkin işbirliği sağlama çabaları bugünkü Kandil operasyonuna gelen süreci hazırlamıştır. Nitekim Türkiye bu süreci terörle mücadele operasyonlarını daha etkin kılmak için değerlendirmiş, sınırın ötesindeki PKK kamplarını bir yandan havadan bombalarken bir yandan da sessiz sedasız bir kara harekatına başlamıştır. Harekat kapsamında Mart ayında stratejik önemi haiz tepelere indirmeler gerçekleştirilmiş, öncelikle Hakurk bölgesindeki Kani Rash civarında kurulan üç üs yapılan yollarla Türkiye’ye bağlantılı hale getirilmiştir. Nisan ayı başında sınırdan 17 km içeriye kadar bir ilerleme kaydederek sınırda bir güvenlik kuşağı oluşturan Türkiye, Hakurk’tan Kandil’e kadarki geniş bir alanda PKK unsurlarını havadan bombalamaya Nisan ve Mayıs ayları boyunca devam etmiştir. Yerel kaynaklara göre Türkiye Irak içinde ilerledikçe daha iç bölgelerdeki zirvelere indirme yapmaya devam etmiştir.Türkiye bu süreçte indirme yapılan zirvelerin çevresinde yer alan Sidekan/Bradost bölgesindeki dağlık arazide yamaçlardaki PKK unsurlarını hava operasyonlarıyla temizlemeye devam etmiştir. Operasyon sürecinde Çukurca karşısındaki sahanın PKK’dan temizlenmesiyle oluşturulan cep Barzan bölgesinde gün gün büyürken diğer yandan da Şemdinli sınırından Bradost’a, oradan Kandil’e doğru uzanacak bir koridor oluşturulmuştur. Bu koridordaki tüm tepeler PKK’dan temizlenmiş, açılan alanda seyyar karakollar ve mevziler konumlandırılmış, sahada beliren PKK tehditleri hava operasyonlarıyla bertaraf edilmiştir. Netice itibariyle Şemdinli’den Kandil’e uzanan koridorun dörtte üçü tamamlanmış, Kandil’e 25 km kadar yaklaşılmıştır.
Mühim olan siyasi irade
Operasyonun bundan sonraki başarısı için Irak seçimleri sonucu güç kazanan ve Türkiye’ye mesafeli tutumuyla bilinen Sadr gibi aktörlerin sürece zarar vermemesi sağlanmalıdır. Öte yandan Kandil’in İran tarafında lojistik destek sunabilecek ve saklanmak için kullanabilecek köyleri boşaltma emri veren İran’ın operasyonu kolaylaştıran bu tavrının devamı sağlanmalıdır. Operasyonu zor kılan bir diğer unsur ise bunun sabır ve sağlam bir irade isteyen bir operasyon olmasıdır. Zagros dağlarının devamı niteliğindeki Kandil dağları yer yer 3bin metrelik rakımı geçen, derin ve dar vadilerle yarılı bir bölgedir. Üstelik yıllardır bu alanda üslenmiş olan PKK araziyi iyi bilmekte, yıllardır olası bir kara operasyonuna karşı tedbir geliştirmekte, kuvvetle muhtemel Kandil bölgesindeki dar ve dik patikaları tuzaklamakta, alçak irtifa uçuşları ile gerçekleştirilecek hava operasyonlarına karşı Kandil yamaçlarını doçka mevzileriyle doldurmaktadır. Böyle zor ve hazırlıklı bir arazide operasyon gerçekleştirmek şüphesiz kolay değildir. Ancak unutulmamalıdır ki Türkiye içinde ve Afrin’de PKK unsurlarını rahatlıkla ezen Türk Silahlı Kuvvetleri küresel ve bölgesel aktörlerin PKK’ya arka çıkmadığı şartlarda örgüte her arazide, her mevsimde harekat yapabilecek kudrettedir. Dün “Afrin Türkiye’nin Vietnam’ı olacak” diyenler benzer bir söylemi bugün Kandil için de dile getirebilirler. Mühim olan söylem değil siyasi irade, stratejik zihin ve sahadaki operasyonal kabiliyettir. Bu gerekliliklerin üçüne de sahip olan Türkiye maliyetli ve çetin olacak olsa da Kandil’e operasyon gerçekleştirmek, örgütün merkezini terörden arındırmak zorundadır. Türkiye sadece dağ ve vadileri değil, buradaki kampların lojistik destek noktası Raniya kasabası ile civar köyleri ve lojistik bağlantı yollarını kalıcı bir şekilde örgütten arındırmak zorundadır. Terörle mücadelede sivrisinekleri öldürmek yetmez, bataklığı kurutmak gerekir.
[Star Açık Görüş, 9 Haziran 2018].