Emekli 104 amiralin muhtıra çağrışımlı hazırladıkları bildiri farklı açılardan tartışılıyor. Bildirinin hazırlanış süreci, bildiriye destek verenlerin kim olduğu, destek vermeyenlerin tutumu ve bildiri ile ne amaçlandığı gibi konularda her gün yeni bilgiler ortaya çıkıyor. Bildiri ile ilgili soruşturma devam ediyor. Soruşturma süreci ve sonucunda meselenin bilinmeyenleri ile ilgili önümüzdeki günlerde yeni bilgilerin ortaya çıkması beklenmeli.
Mevcut bilinenlerden hareketle, muhtıra çağrışımlı bildirinin kodlarını önce maddeler halinde sıralayıp sonra bazı hususlara dikkat çekmeye çalışacağım:
- Bildiriyi hazırlayanlar, bildirinin sadece bir "görüş açıklama" olarak anlaşılmaması ve "muhtırayı" çağrıştırması için "usul", "içerik," "yayınlanma zamanı", "kullanılan dil", "hedef kitle" ve "seçilmiş imzacılar" bakımından özel bir çaba sarf etmişler.
- Bildiriciler, geçmiş darbe süreçlerinde olduğu gibi, özellikle bazı siyasi partiler başta olmak üzere farklı çevrelerin kendilerine destek vereceklerinin özgüveni ile hareket etmişlerdir.
- Yakın bir dönemde Türk Silahlı Kuvvetlerini hedef alan sahte haberler ve içerikler bazı medya organlarında yayınlanmıştı. İmzacıların sayısını artırmak, bildirinin etkisini ve farkındalığını yükseltmek, farklı çevrelerin desteğini almak ve kamuoyunun dikkatini çekmek için yalan olduğu ortaya çıkan bu haberlerin özel olarak kurgulandığı şimdi daha iyi anlaşılmaktadır.
- Bildiri ile TSK komutası ile kadroları arasına fitne sokma amaçlanmıştır.
- Bildirici amiraller bu bildiri ile; ordunun kurumsal yapı, mevzuat ve zihniyet bağlamında asker-sivil ilişkilerinin normalleşmesinden ve ordunun seçilmiş sivil iktidarlar tarafından demokratik denetiminden rahatsızlıklarını dışa vurmuşlardır.
- Bu bakımdan emekli amirallerin, asker siyaset ilişkisinin normalleşmesi ile ilgili vesayetçi dönemin kodlarından uzaklaşamadıkları anlaşılmaktadır. Seçilmiş sivillerin üstünlüğü fikrini, ordunun sivil otoriteye bağlılığını ve bu alanlardaki mevzuat değişimini içselleştirememişlerdir.
- Bu rahatsızlıklarının temelinde; geçmiş vesayetçi dönemlerde olduğu gibi, emekli dahi olsalar TSK içindeki nüfuz alanlarını koruyamamanın endişesi ve öfkesi vardır.
- Bildiriciler içinde yer alan bazı amiraller, "Mavi Vatan" meselesini kendilerine mal ederek, teorik ve kavramsal olarak savundukları bu konunun AK Parti hükümetleri tarafından fiili olarak hayata geçirilmesini ve bu konu üzerinden toplumun çok geniş kesimleri tarafından destek görmesini, dış politikayı da ilgilendiren Montrö Sözleşmesini tartışmaya açarak azaltmayı amaçlamışlardır.
- Türkiye'de Montrö Sözleşmesi ile ilgili bir tartışma olmadığı halde, özellikle Kanal İstanbul projesi üzerinden tartışmayı bizzat bu bildiri başlatmıştır. Dolayısıyla, böyle bir tartışma ile Kanal İstanbul üzerinden konsolide edilmeye çalışılan muhalefetin de desteğini almayı hedeflemişlerdir.
- Bildiriye destek veren siyasi parti ve toplumsal elitlerin bir kısmı geçmişten bugüne darbeleri desteklemişlerdir. Burada yeni olan bir durum yoktur. Ancak, özellikle AK Parti iktidarları öncesindeki darbelere karşı çıkan bazı kesimlerin 15 Temmuz darbe girişiminde olduğu gibi darbecileri ya da bu son bildiricileri eleştirmek yerine, doğrudan tek yanlı olarak iktidarı hedef almaları dikkat çekilmesi gereken noktalardan biridir.
Ayrıca geçmiş dönemlerde olduğu gibi, emekli askerlerin ordunun komutası üzerinde nüfuzu bugün devam etmiş olsaydı, bu bildiri bir internet gazetesinde değil, 27 Nisan 2007'de olduğu gibi Genel Kurmayın resmi web sayfasında yayınlanma ihtimali hiç de az değildi.
Geçmiş darbe dönemlerinde, toplumun en azından bir kısmının ve bazı siyasi partilerin desteğinin alınmasına yönelik, darbenin mümkünlük şartlarının olgunlaştırılması için kamuoyunu hazırlamaya dönük girişimlere başvurulurdu. Son dönemde, Harp Okulları yönetmeliği çarpıtma haberler üzerinden tartışmaya açılmıştı. Mustafa Kemal Atatürk'ün adının askeri kurs yönergesinden çıkarıldığı yalanı dolaşıma sokulmuştu. Milli Savunma Üniversitesi'nde "Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi" dersinin kaldırıldığına yönelik yalan haberler bazı medya mecralarında yayınlanmıştı. Tüm bu yalan içeriklerin bildiriye meşruluk kazandırmaya dönük bir hazırlığın ürünü olduğunun altı çizilmelidir.
Bildiri öncesinde, Montrö sözleşmesi ile ilgili sahici bir tartışma yoktur. İrtica meselesi sadece bu son bildiri de değil zaten tarihsel olarak da bir "boş gösteren"dir. Yani içini istediğiniz gibi dönemin konjonktürüne uygun olarak doldurabilirsiniz. Bu bağlamda, imzacıların bildiri ile amaçladıkları sadece Montrö Sözleşmesi ya da irtica tehlikesi ile ilgili doğrudan bir farkındalık oluşturmak değildir. Esas amaç, genel olarak tüm AK Parti iktidarları dönemi, özellikle de 15 Temmuz darbe girişimi sonrası asker-siyaset ilişkisinin normalleşmesi ve ordu üzerindeki demokratik denetim ve gözetime duyulan tepkidir. Bilindiği gibi, AK Parti iktidarları döneminde, asker-siyaset ilişkisinin normalleştirilmesine dönük olarak birçok başlıkta sivil demokratik denetim ve gözetim için mevzuat ve kurumsal yapı değiştirilmiştir.
Dolayısıyla, yapılan bu değişikliklerle ilgili, özellikle emekli bazı askerler, eski vesayetçi dönemin alışkanlıkları ve ordu içindeki nüfuz alanlarının azalması endişesi üzerinden zaman zaman eleştiri getirmekteydiler. Bu bağlamda, bu bildirinin motivasyonunda bu hususların etkili olduğu aşikardır. Bu açılardan bakıldığında, bildirinin aynı zamanda TSK komutası ile kadroları arasında fitne çıkarma ihtimali de göz ardı edilmemelidir.
Bildiricilerin; ordunun son dönemde vatan savunmasındaki etkinliğinin ve sınır ötesi operasyonlardaki başarısının arttığını ve kapasitesinin geliştiğini görmemeleri imkansızdır. Buna rağmen, Türkiye'nin çevresindeki krizlerin yoğun olduğu bir dönemde böyle bildirinin, askerin motivasyonunu olumsuz etkileyebileceğini düşünmemeleri ihtimal dahilinde değildir. Bu gerçekliğe rağmen, böyle bir bildiriyi yayınlamaları akıl tutulması ile de açıklanmaz.
Bu durumda, AK Parti iktidarının görev onayının en yüksek olduğu konuların başında, sınır ötesi operasyonlar ve savunma alanındaki başarısı üzerinden meseleye bakılabilir. Son dönemde muhalefet partileri de dış politika konusunda iktidarı eleştirme konusunda bir sıkışmışlık içindedir. Bu açıdan bakıldığında, bildirinin destekçileri dış politika konusunda özellikle Montrö Sözleşmesi üzerinden bir tartışma açarak bu alanlarda hükümetin toplumsal desteğini azaltmayı da amaçlamış olabilirler. Böylece hem muhalefete destek olmak hem de desteğini almak için çift yönlü bir saikle hareket ettiklerini söylemek mümkündür.
Bildiriye destek veren amirallerin tümü, bildiri ile amaçlanan hedeflerin hepsine vakıf olmayabilirler. Farklı amaç ve motivasyonlarla ya da meselenin boyutu ve içeriğini tam öngöremeden desteklemiş olabilirler. Ancak, bildiriyi organize edenler, yönlendirilenler, yazanlar ve yayınlayanlar sadece belirli konularda "görüş açıklamak" gibi basit bir bakış açısıyla hareket etmemişlerdir. Çok yönlü bir hazırlığın neticesinde, çok katmanlı ve farklı amaçlara ve sonuçlara yönelik bir motivasyonla bu işe girişmişlerdir. Ortaya çıkanların yanında, önümüzdeki günlerde yeni bilgilerle, meselenin farklı boyutlarını da görmüş olacağız.
[Sabah, 10 Nisan 2021].