Hatta tam aksine canları, kanları ve malları pahasına tankları çıplak elleriyle püskürten dindar ve muhafazakâr insanların bu fedakârlığı karşısında şapka çıkartması gerekenler 28 Şubat’ın militan laiklik söylemlerini yeniden üretecek bir zemin arayışına girmiş durumdalar. FETÖ elebaşı Gülen’in ve toplumdaki savunucularının bir kısmının güya muhafazakâr görünümlü olmasını da 28 Şubatçı yaklaşımlarına bir payanda olarak kullanmak istiyorlar. En fazla göndermeyi oraya yapıyorlar. Bu bağlamda çeşitli medya organlarına yansıyan söylemler 28 Şubatçı jakoben Kema-list söylemin ne kadar pervasız olduğuna işaret etmektedir. Birkaç somut konuya değineceğim ama öncesinde 28 Şubat uygulamalarının ne kadar ilkel ve yaralayıcı olduğunu sıcak bir örnekten hareketle hatırlamakta fayda var.
Afrin şehidinin 28 Şubat mesajı
Türkiye tarafından Afrin’deki terör yapılanmalarını yok etmek için 20 Ocak’ta başlatılan Zeytin Dalı Harekatı’nın ilk şehidi Musa Özalkan’ın Facebook hesabından paylaştığı bir içerik bu anlamda hafıza tazelemektedir. Operasyonun ilk şehidi olarak tarihe geçen Özalkan 22 Şubat 2017 tarihli paylaşımında 2008 yılındaki yemin törenine gelen annesinin başörtülü olduğu için nizamiyeye alınmamasından ve kalbinin kırılmasından duyduğu acıyı ve öfkeyi mesajına yansıtmış. Mesajında bunun hakkını kim ödeyecek diye kamunun vicdanına seslenmiş şehidimiz. Mesajının de-vamında ise AK Parti tarafından bu konudaki yasakların kaldırılmasından ve başörtülü kadınların istedikleri taktirde ordu içinde de rahat bir şekilde çalışabilecek olmasından duyduğu memnuniyeti dile getiriyor. Bu utanç manzaraları maalesef uzun süre hüküm sürdü ülkemizde. Toplumda derin yaralar açtı. Maddi ve manevi tahribat oluşturdu. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın öncülüğünde AK Parti döneminde yapılan onca düzenlemeye rağmen tümüyle tamir edildiğini söylemek hala zor. Çünkü 28 Şubat postmodern darbesi doğrudan toplumun tarihsel dinamiklerini, milli ve manevi değerlerini hedef alan bir mühendislik projesiydi. Yani henüz 6-7 yıl öncesine kadar başörtüsüyle üniversitede okuyabilmek ve kamu kurumlarında çalışabilmek mümkün değildi. Ya o aşağılık muameleye maruz kalıyordu başörtülü kadınlar ya da başka çareler aramaya itiliyordu. Gerek üniversitede gerekse kamudaki diğer kurumlarda başörtüsü serbestliği çok yenidir.
Bu yüzden Kemalist jakobenlerin uyguladığı bu zorbalıkların tarihin belirli bir döneminde uygulandığı ve sonrasında arşive kaldırılarak mahkûm edildiği düşüncesi çok yanıltıcı olur. Çünkü 28 Şubat’ın sivil-asker aktörleri ve aynı zihniyetin yeni temsilcileri ne darbeciliklerinin hesabını verdi ne de bu yaklaşımlarından vazgeçti. Yakın dönemde medyaya yansıyan içerikler bu anlamda tehlikenin çeşitli formlarda yaşadığını ve zaman zaman medya yoluyla dışa vurduğunu göstermektedir.
FETÖ Kemalistleri oyuna getirdi
28 Şubat sürecinde aralarında Milliyet, Hürriyet, Cumhuriyet, Zaman, Sabah, Star, Radikal, Kanal D, ATV ve SHOW TV’nin yer aldığı gazete ve televizyonlarda genel olarak dindarlar aşağılanıyor, horlanıyor, kriminalize ediliyor ve yargısız infaza tabi tutuluyordu. Şimdilerde de benzer göstergelerin bazı yayın organlarında görülmeye başlandığını belirtmek gerekir. Bu yayın organlarında yer alan içeriklerde benimsenen haber söylemine göre bireysel sorunlar genel olarak çoğunluğu suçlayıcı ve tahakküm altına alıcı bir bağlama taşınarak aktarılıyor.
Hatırlayalım 28 Şubat’ın ertesinde süreci devam ettiren Jakoben Kemalistlerin şahin isimleri arasında yer alan Genelkurmay Başkanı Org. Hüseyin Kıvrıkoğlu, 3 Eylül 1999’da “28 Şubat süreci bin yıl da sürer” ifadeleriyle dönemin gazete manşetlerine konu olmuştu. Tam bir baskı ve ayrımcılık dönemiydi. Türkiye özgürlükler, temel insan hakları ve düşünceyi ifade edebilme konularında nefes alamıyordu.
Sürece 2001 ekonomik krizi de eklenince Türkiye her açıdan en dibi görmüştü. Recep Tayyip Erdoğan’ın liderliğinde 3 Kasım 2002’de başlayan AK Parti döneminden günümüze 28 Şubat zihniyetinin aleyhine köprülerin altından çok sular aktı. Yasaklar kaldırıldı. Haklar geri verildi. Mağdurlara iade itibar yapıldı. Fakat o dönemde 28 Şubat’ı destekleyen ve yöneten kesimlerin büyük ölçüde aynı yerde durmaya devam ettiği görülüyor. Bunlardan birisi de o dönemde MGK’daki alınan 18 maddelik kararları hararetle destekleyen Doğu Perinçek’in sahibi olduğu Aydınlık gazetesidir. 25 Aralık 2017 tarihli sayısında “28 Şubat’ın Bin Yıllık Meydan Okuması” manşeti ile çıkan gazete kendince 28 Şubat’ı PKK ve FETÖ bağlamında kurgulayarak sürecin devam etmesi gerektiği yönünde bir tutum takınıyor. Halbuki 28 Şubat’taki somut gerçekliğe bakıldığında dönemin jakobenleri Refah Partisi bağlamında irtica yaftasıyla etiketledikleri dindar ve muhafazakar kesimleri PKK’dan bile daha tehlikeli olarak tanımlamış, bunu Milli Güvenlik Siyaset Belgesine de eklemişti. Dolayısıyla PKK ile mücadele yaklaşımı işin kılıf tarafını oluşturuyor. İkincisi şimdi FETÖ olarak kamuo-yunca bilinen terör örgütü o dönemde iktidardaki Başbakan Necmettin Erbakan’ın karşısındaki safta yer alarak darbecilerle kol kola girmişti. FETÖ üyesi askerler veya yüksek bürokratlar kendilerini Kemalist gibi gösterecek şekilde bir yaşam tarzı benimseyerek dindarları ihbar etmiş ve böylece Aydınlık’ın iddiasının aksine ordu içindeki yerini sağlamlaştırmıştı. 28 Şubatçı zihniyet dindarlığını gizlemeyen açık ve şeffaf olanların üzerinden silindir gibi geçmiş ve bir yer altı örgütü olarak hareket eden FETÖ üyeleri ile aslında ortak çalışmıştı. 28 Şubat’ın ordu içindeki FETÖ üyelerine hiçbir şey yapmadığını aksine onların yerini sağlamlaştırdığını gösteren en güçlü örnek de 15 Temmuz 2016 tarihindeki darbe girişimidir. Sırf yaşam tarzına bakarak, yani içki içmesine, dans etmesine, oruç tutmamasına veya eşlerinin açık giyinmesine bakarak muhataplarının da kendileri gibi Kemalist olduğuna inanan jakoben Kemalistler, Gülenciler tarafından hem manipüle edilmiş hem de aldatılmıştır. Kemalist bir ismin 15 Temmuz darbe bildiri-sini dinledikten sonra, ilk saatlerde bunun laiklik adına Atatürkçüler tarafından yapılan bir girişim olduğunu düşünmüş olması bu yüzden jakobenlerin aslında FETÖ karşısındaki en zayıf tarafıdır. FETÖ bunu iyi bildiği için belirli kurumlardaki operasyonlarında Kemalistler gibi görünmeye özen göstermiştir. Dolayısıyla Aydınlık’ın 25 Aralık tarihli manşetindeki iddiaların aksine 28 Şubat’ta FETÖ üyeleri ile jakoben Kemalistler bilinçli veya bilinçsiz bir şekilde dindarlara karşı ittifak yaparak onları kamusal alandan tasfiye etmiştir. Bu işbirliği sadece ordu içinde yapılmamış yargı süreçleri-ne de taşınarak onlarca insan mağdur edilmiştir. FETÖ üyesi yargıçlar önlerine gelen dosyalarda jakobenleri mutlu edecek kararlara imza atarak sürece olan katkılarını ortaya koymuştur.
FETÖ 28 Şubat’ı desteklemişti
15 Temmuz darbe girişiminden sonra FETÖ üyelerine yönelik operasyonlarda ortaya çıkan somut bilgilere göre bu kararları veren yargıçların büyük çoğunluğu ya FETÖ üyesi olmaktan tutuklanmış ya da tutuklanmamak için yurtdışına kaçmıştır. Ayrıca bizzat Gülen’in 28 Şubat’ın jakobenlerini desteklemek için Refah-Yol Hükümetini hedef alarak söylediği “Beceremediniz, artık bırakın” ifadesinin dönemin darbeci medyası tarafından manşetlere ve ekranlara taşınması da sürecin ittifaklarını göstermesi açısından somut bir veridir. Şimdi tüm bu gerçekler ortada iken ve tüm bunlar kamuoyunun gözü önünde olmuşken 28 Şubat FETÖ’ye ve PKK’ya karşı yapıldı demek en hafif tabirle abesle iştigaldir. 28 Şubat darbesi jakoben Kemalistler tarafından açıktan ve onlarla işbirliği yapan FETÖ üyeleri tarafından örtülü şekilde belirli bir uyum içinde gerçekleştirilen bir darbedir. Hedefinde ise dindar ve muhafazakâr insanların varoluşsal değerleri vardır.
Öte yandan 28 Şubat’ın sivil (!) aktörleri arasında dikkati çeken isimlerden biri olan dönemin İstanbul Üniversitesi Rektörü Kemal Alemdaroğlu’nun 28 Şubat’taki yaklaşımını hala koruyor olması belirli kesimlerin FETÖ tarafından yapılan darbe girişiminden de toplum mühendisliğini nasıl kurguladığından da hiç ders almadığını göstermektedir. Jakobenlerin toplumun değerlerine yönelik toptan dışlayıcı tavır ve nefret psikolojisi FETÖ maskesinin anlaşılmasının önünde bir set olarak duruyor. Pek ihtimal dahilinde görünmüyor ama bu set ortadan kalktığında belki jakobenler de toplumun milli ve manevi değerlerine öteki bir yabancı şeklinde davranmaktan vazgeçerler.
28 Şubatçı kafa aynı yerinde
Bu yüzden 21 Aralık 2017 tarihinde Habertürk’teki söyleşisinde Kemal Alemdaroğlu’nun 28 Şubat uygulamalarını savunması Demokles’in kılıcının hala havada olduğunun göstergesidir. Bu konuşmasında Alemdaroğlu “1996’da ben başörtüsü konusunda ne yapacağımı açık açık göstermiştim. Seçim öncesi bunlar bana sorulduğu zaman Anayasa ve yasalar neyi emrediyorsa onu uygularım" dedim. O şekilde oy aldım, atandım.» dedi. Alemdaroğlu, “Başörtüsü ile kapalı ve açık alana girilemez” genelgesi için “Hiçbir zaman hata olarak görmedim” ifadelerini kullanarak başörtüsü yasağını yani toplumda onca acıya ve kırılmaya neden olan jakoben uygulamayı savunmaya devam ettiğini göstermektedir. Kuşkusuz 28 Şubat zihniyetini sadece bu örneklerle sınırlandırmak mümkün değildir. Gazete, televizyon, internet gazetesi ve sosyal medyada yapılan içerik paylaşımlarında 28 Şubatçı zihniyetin geniş bir düzlemde varlığını koruduğu hemen fark edilmektedir. Hürriyet gazetesinin o dönemde genel yayın yönetmeni olan ve 28 Şubat sürecinin başlamasında ve kurgulanmasında epey emeği olan Ertuğrul Özkök gibi isimler de her fırsatta darbeyi savunmaya devam etmektedir. Cumhuriyet, Birgün, Evrensel, Sol, Sözcü ve Hürriyet gibi gazetelerde sık sık yer verilen haberlerde namaz, mescit, vaaz, cami gibi toplum-sal hafızada simgesel öneme sahip kavramlar negatif bir içerikle sunulmaktadır. Öğrencilerin ve cephedeki askerlerin namaz kılması, dindarların çocuklarını dini eğitim alabilecekleri okullara göndermeyi tercih etmesi, PKK’ya karşı savaşan askerlerin tekbir getirmesi, lise öğrencilerinin Cuma namazına gitmesi gibi normal pratikler bu gazetelerde dışlayıcı bir üslupla ve nefret dili de kullanılarak aktarılmaktadır. Görünen o ki 28 Şubat’ın üzerinden 21 yıl geçmiş olmasına rağmen dönemin sivil-asker aktörlerindeki darbeci virüs varlığını korumaktadır. Jakobenler bu virüsü bir kutsalları gibi taşımakta ve muhtemelen her gün köküne su döküp büyütmektedir. 28 Şubat günlerindeki hegemonyalarını; zorbalığı, ayrımcılığı ve nefret suçlarını özleyerek o günlerin hayaliyle yatıp kalkmakta ve adeta tetikte beklemektedirler. Dini ve milli olan değerlerin hem de FETÖ ve PKK gibi terör örgütleri bahane edilerek hedef tahtasına konularak saldırı altına alınması bu yüzdendir. FETÖ üyelerinin tam olarak nasıl bir yapılanma olduğunu anlamak da bu yüzden işlerine gelmemektedir.
[Star Açık Görüş, 10 Şubat 2018].