Cumhurbaşkanı Erdoğan dün Eyüp'te yaptığı konuşmada Ahmet Davutoğlu için, "gönüllerimizde müstesna bir yeri olduğuna inanıyorum. Milletimiz tuğla üstüne tuğla koyanı asla unutmaz. Başbakanımızın hizmetlerini de unutmaz" dedi.
Ve nasıl ki kendisi görevi ona teslim ettiyse onun da bir başkasına teslim edeceğini, bu sürecin bir bayrak yarışı olduğunu vurguladı.
Gayrı mili muhalefet bloğuna soracak olursanız bütün bu yaşananlar bir "siyasi darbe!"
Kaset darbesiyle iktidar bulan Kemal Kılıçdaroğlu, yaşananlara "4 Mayıs Saray Darbesi" diye bir ad bile koymuş.
Bir tanesi "Davutoğlu sayfasının kapatılması, Türkiye'nin giderek artan otoriter, baskıcı bir rejime gidişin açık işareti" demiş.
Her zamanki gibi, müdahil olamadıkları bir gelişmeyi manipüle ederek siyaset yaptıklarını zannediyorlar işte!
Bir de siyasi kriz beklentisi ile yanıp tutuşanlar var.
Fakat AK Parti cephesinde ne bir kriz emaresi var, ne de bir gerilim işareti.
Erdoğan liderliği devam ettiği müddetçe, rahatlıkla ülkenin ekonomik ve siyasi istikrarının süreceği öngörüsünde bulunabiliriz. Ekonomik göstergelerde kısa süreli bir dalgalanma yaşansa da, hava hızla olumluya döndü. Kurumların kendi mecrasında başarılı biçimde ilerlediğini görüyoruz. Dış politika, terörle mücadele, dokunulmazlıklar gibi kritik süreçlerde bir aksama yaşanmayacağı da ortada. Genel başkan değişimi tek başına erken seçimi de tetiklemez.
Türkiye 2014'te halkoyuyla seçilen bir Cumhurbaşkanının göreve başlamasıyla birlikte yeni siyasi gerçeklikle karşı karşıya kaldı.
Bu gerçekliğin bir yanı, ülkenin fiili bir yarı başkanlığa geçmiş olmasıydı.
Diğeri ise, seçilmeden önce ülke meselelerinde taraf olacağını, anayasal sınırlar çerçevesinde yetkilerini sürekli kullanacağını, koşan, terleyen bir Cumhurbaşkanı olacağını söyleyen bir aktörün göreve gelmesiydi.
Davutoğlu, Erdoğan'ın Cumhurbaşkanlığı sonrasında oluşan yeni siyasal gerçeklik zeminini okumak ve ona uygun davranmak noktasında yer yer sıkıntılar yaşadı.
Bu da devletin tepesinde senkronizasyon ve uyum sorunlarının baş göstermesi sonucunu beraberinde getirdi.
AK Parti yönetimi bu gidişata müdahale etti ve Davutoğlu da bunu görüp ayrılacağını duyurdu.
Sağlıklı bir süreç işledi. Eğer bu süreç kendi akışına bırakılsaydı bu takdirde ortaya çok büyük bir güven bunalımı ve vizyon farklılaşması çıkacaktı. Bu da iki istenmeyen sonuç doğuracaktı.
1. Belirli meselelerdeki kısmi ayrışmaların ötesinde ağır siyasi krizler.
2. Türkiye'nin içerideki ve dışarıdaki şer odaklarının müdahalelerine çok daha açık hale gelmesi.
Bundan sonra ne olacak? Süreç sağlıklı biçimde ilerliyor. 22 Mayıs'ta yeni genel başkan ve ardından da yeni başbakan belli olacak. Türkiye yoluna devam edecek.
Bu süreçten sonra toplumun ve partinin beklentisi, yeni genel başkanın ve başbakanın Erdoğan'ın siyasi vizyonu ile uyumlu bir figür olmasıdır.
Partinin önümüzdeki süreçte şimdi olduğundan çok daha fazla bütünleşik bir yapıya kavuşacağını düşünebiliriz.
AK Parti'nin 2019'a kadar atması gereken birçok adım var.
Yeni gelecek aktör, Türkiye'nin ihtiyacı olan sistem dönüşümünü, büyüme ve kalkınma sürecini koordine etmek, ülkenin karşı karşıya kaldığı saldırıların bertaraf edilmesine katkı sunmak gibi ağır yükleri sırtlanmak zorunda kalacak.
[Sabah, 7 Mayıs 2016]