Geçmişten Günümüze Kalkınma Yardımlarının Dönüşümü
1. OTURUM: KURUMSAL VE ÜLKE PERSPEKTİFLERİ
Geçmişten Günümüze Kalkınma Yardımlarının Dönüşümü konferansının Mithat Rende’nin moderatörlüğünde gerçekleştirilen “Kurumsal ve Ülke Perspektifleri” adlı ilk oturumununda ilk konuşmacı Portekiz dışişleri eski bakanı ve şu an Lusiada Üniversitesi’inde öğretim görevi olan Antonio Martins da Cruz’dı. 2003 yılında Avrupa Birliği’nin benimsediği bir kararname ile güvenlik açısından sınırları açık bir şekilde belirlenmiş bir yol haritasının ön plana çıktığından belirten da Cruz, şu an gelinen nokta itibariyle Avrupa’nın ne güvenli bir olduğu ne de refah içinde olduğu algısının egemen olduğunu vurguladı. Sıfır toplamlı bir soğuk savaşın yaklaşmakta olduğunu vurgulayan da Cruz, yeni yollar açacak yeni azimlerin bu mantığı yenmek açısından elzem olduğunu ekledi. Portekiz, da Cruz’a göre, partner ülkelerle demokrasi, insan haklarına saygılı ve hukuk devleti bağlamında sürdürülebilir kalkınmayı amaçlamıştır. Yeni kabul edilen “Portekiz işbirliği stratejik konsepti” çerçevesinde ön plana çıkan temaları da Cruz şu şekilde özetledi: programların uygulanmasını teşvik, koordinasyon ve uyum, coğrafi ve sektörel yoğunlaşma, mülkiyet ve ortaklık. Kalkınma öncelikli bir konsept olduğunu belirtirken bu yeni konseptin şu an Avrupa’nın içinde bulunduğu darboğaza uyarlanarak hazırlandığı gerçeğini de vurgulamıştır da Cruz. Bu bağlamda Portekiz’in kendi nüfuz alanı içerisinde yer alan “Portekizce konuşan ülkeler” ile bu yeni stratejik konsept çerçevesinde sonuçları alınabilecek bir etkileşim içerisinde olmak istediğini vurgulamıştır da Cruz. Son olarak yeni bir dış yardımlar paradigmasının ortaya çıkması gerektiğini belirten da Cruz, bu paradigmanın ana hatlarını şu şekilde olması gerektiğini söylemiştir: yardım sisteminin kompleksliğinin artışının bir sonucu olarak koordinasyonun geliştirilmesi, sonuçları ölçmek için yeni araçların gerekliliği, şeffaf standartlar ve kuralların dağıtılması, bilgi paylaşımının daha iyi olması için yeni bir diyalog.
Oturumun ikinci konuşmacısı Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı’nın Türkiye temsilcisi Kamal Malhotra idi. Birleşmiş Milletler Kalkınma Propramı’nının gelişmekte olan ülkelere kalkınma yardımlar temalı konferans düzenlediğini belirten Malhotra, bu şekilde kalkınma yardımları ve bununla ilişkili farklı meseleleri tartışmak için açık bir platform sunma amaçlarının gerçekleştiğini eklemiştir. Milenyum kalkınma amaçlarına değinen Malhotra, kendilerinin Birleşmiş Milletler olarak bu amaçlara oldukça yakın olduklarını söylemiştir. Her ne kadar bu amaçlar gerçekleştirilmeye yakın olsa da ve ilerleme kaydedilse de, Malhotra’ya göre, önemli eksikler bulunmaktadır. Yoksulluk coğrafyasının genişlemesi, sürdürülebilir kalkınma sorunsalı gibi problemlerin varlığı bu önemli eksikliklerin en önemli göstergelerinden Malhotra’ya göre. Son olarak da Türkiye’nin dış yardımlar konusunda değişen rolünü temas eden Malhotra, Türkiye’nin Brezilya, Çin ve Hindistan ile birlikte önemli bir rol oynadığını söylemiştir. Yardım alan ülkeden to yardım veren bir ülkeye geçip önemli bir paradigm değişikliği gerçekleştiren Türkiye, dış yardımlarda önemli ortaklardan birisi olmuştur Malhotra’ya göre.
Oturumun üçüncü konuşmacısı Güney Kore’den gelen KOİCA’nın başkan yardımcısı Jung-Soo Doo idi. Güney Kore’nin az gelişmiş bir ülke olmaktan OECD’nin üyesi olabilecek bir seviyeye gelen ender ülkelerden biri olduğuna vurgulamıştır Doo. 1950’lerde Güney Kore’nin durumunun feci olduğunu- kötü bir ekonomiden, düşük yaşam sürelerine, yüksek çocuk ölümlerine- olduğu üzerinde duran Doo, düzgün idare ve planlama sayesinde büyük çaplı bir dönüşüm yaşandığını ve yukarda bahsi geçen feci durumdan kurtulunduğunu belirtmiştir. Korelilerin Almanya’ya maden ocaklarında çalışmak için gönderildiklerine, Ortadoğu’ya inşaat sektörüne gönderildiklerine, genç kızların fabrikalarda çalışmak zorunda kaldıklarına işaret eden Doo, bu bütün Koreliler tarafından yaşanan zorlukların Kore’nin şimdiki gelişmiş durumunun temelleri niteliğinde olduğuna vurgu yapmıştır. 50 yıl yardım alan Güney Kore şu an yardım yapan bir konuma gelmiştir ve halihazırdaki dış yardım miktarı 2.2 milyar dolardır. KOICA’nın sadece fonlamakla yetinmediğini ayrıca partnerler bulmak için çabaladığını vurgulayan Doo, bu yıl hayata geçirilen yeni ortaklık programı “Kalkınma Eylem Programı” ile birlikte faaliyetlerinin daha geniş kapsamlı hale geldiğine de işaret etmiştir.
Oturumun son konuşmacısı İslam Kalkınma Bankası başkanının danışmanı El Mansour Feten idi. Türkiye’nin bir model inşa edebildiğini, kalkınmanın önceliklerinin ve problemlerinin içine derince bakmakta başarılı olduğunu ve kapsamlı bir refah vizyonu geliştirebildiğini vurgulamıştır Feten giriş cümlelerinde. Kendi kalkınma programlarının ne kadar başarılı olup olmadığını tarafsız bir şekilde kritik edilmesi için diğer ülkelerden katkılar ve dersler arayışında olduklarını belirtmiştir Feten. 3 eksikliğin ön plana çıkmştır Feten’e göre: 1) yardım yapan ile yardım alanlar arasındaki karşılıklı çıkar ve etkileşim, 2) yardım yapan ülkeler tarafından yapılması gereken sürece bağlılık ve 3) yaratıcılık ve inovasyon. Yardım yapan ülkelerin kendi içlerinde de bazı problemlerle karşılaştığına vurgu yapan Feten, alandaki etkililiğin ölçülebilmesi becerisinin yardım yapan devletler için çok da iyi olmadığını bu bağlamda söylemiştir. Son olarak, yardım yapılırken hiçkimsenin dışarda bırakılmamasını belirten Feten, zekat ve vakıflar gibi mekanizmaların da bu bağlamda gündeme gelebileceğine işaret etmiştir.
2. OTURUM: KALKINMA YARDIMLARINDA KAVRAMSAL TEMALAR
Mehmet Özkan’ın moderatörlüğünde gerçekleştirilen “Kalkınma Yardımlarında Kavramsal Temalar” adlı oturumda ilk konuşmacı Seta ekonomi masası araştırmacılarından Sadık Ünay idi. Dış yardımın Türkiye’nin gündeminde yükselen bir şekilde yer almaya başladığını vurguluyan Ünay, Türkiye’nin yardım alan bir ülke olmaktan yardım veren bir ülkeye dönüşmesine temas etti. Atlantik ekseninden Doğu Asya’ya küresel bir kayışın olduğuna işaret eden Ünay, bu küresel kayışın bir sonucu olarak Doğu ülkelerinde yükselen dış yardım yoğunlaşmasının vuku bulduğunu belirtti. Türkiye’nin içte yaşadığı istikrarın başarılı bir şekilde dış yardımlara yansıtıldığını belirten Ünay, yaşanan bu iç istikrarın getirdiği parasal genişleme ile dış yardımların coğrafi kapsamının sürekli genişlediğini de vurgulamıştır. Türkiye’nin dış yardımlardaki dinamikliğinin bir sonucu olarak Türk dış yardım modeli konuşulmakta Ünay’a göre. İhtiyaca dayalı bir dış yardım yaklaşımının benimsenmesi sonuçların daha hızlı elde edilmesi açısından daha iyi olabilir Ünay’a göre. Dış yardımın dış politika açılımları için önemli kapılardan biri olduğuna vurgu yapan Ünay, yapılan dış yardımlar vasıtasıyla ülkelerle ortaklık ilişkileri kurmak daha kolaylaşmaktadır.
Oturumun ikinci konuşmacısı Hawaii’den Doğu-Batı Merkezi’nden Shabbir Cheema idi. Yeni paradigmaya geçemeden önce kavramsal kargaşanın ortadan kalkması gerektiğini vurgulayan Cheema, çalışmalardaki X ülkesinin Y ülkesine yardım sağlaması şeklinde tanımlanan kalkınma ve dış yardımlar fazlasıyla genellemci. Cheema’ya göre tam olarak ne yapıldığının – borç mu, hibe mi vs – belirlenmesi gerekmektedir. Yeni bir kalkınma yardım paradigmasından bahseden Cheema bu yeni paradigmaya dair 5 husustan bahsetmiştir. Birinci olarak 2015-sonrası kalkınma ajandasına değinen Cheema, bu bağlamda dünyanın her tarafında yapılacak çevre ve spor yatırımlarından bahsetmiştir. Kalkınma yardımlarının hem nitelik hem de nicelik açısından üzerinde durulması gerekmektedir Cheema’ya göre. İkinci olarak artan kalkınma yardımlarının mahiyetinden bahsetmiştir Cheema. Üçüncü olarak şeffafiyetin hem yardımda bulunan hem de yardım alan ülkeler açısından hayati olduğunu belirtmiştir. Dördüncü olarak koordinasyonun ve kalkınma programının hükümet tarafından mülkiyetinin nasıl geliştirileceği meselesine eğilmiştir. Birçok yardım eden ülke olduğu zaman, bunun yardım alan ülke açısından kurumsal kabiliyetlerin azalması veya çökmesi sonuçları söz konusu olabilmektedir. Son olarak da yardımlarda çoklu ilişkilerin yerini ikili ilişkilerin aldığını vurgulamıştır Cheema, ve ikili ilişkilerin yardım yapan ülkenin yapılan yardımların nasıl kullanıldığını gözlemlemek imkanı sunduğundan daha fazla tercih edildiğinden bahsetmiştir.
Oturumun üçüncü konuşmacısı İngiltere’nin York Üniversitesi’nden Janaka Jayawickrama idi. Klakınma yardımlarının kavramsal içeriğine ilişkin bazı yorumlar yaptıktan sonra, Jayawickrama Berlin Duvar’nın yıkılışından önce kalkınma yardımının insan haklarıyla ilişkilendirilmediğine temas etmiştir. İnsani yardımların büyük çoğunluğunun İslam ülkelerine gittiğini belirtmiştir Jayawickrama. Avrupa’nın ve Kuzey Amerika’nın hegemonyasının azalması ve dolayısıyla dış yardımlarında meydana gelen azalmalar yükselmekte olan yeni güçlere daha fazla etkili olma şansını tanımaktadır. Yükselmekte olan güçlerin dış yardımlarda olan payının artması, Jayawickrama’ya göre, bu güçlere dünyayı değiştirme, kalkınma yardımı konseptinin tekrardan düşünülmesi sonuçlarını beraberinde getirebilir. Anaakım kalkınma yaklaşımlarının artık geçerliliğini kaybettiğini söyleyen Jayawickrama, fakirlerin yapılan yardımların sonucunda geliştirilen programların nesnesi değil öznesi olması gerektiğine vurgu yapmıştır. Yeni bir kalkınma kavramının nasıl olması gerektiğini sorgulayan Jayawickrama, sosyal dönüşümün, perspektiflerin ve değerlerin, gücün yayıldığı ve fakirlerin güçlendirildiği bir anlayışın, büyüme, insan gelişmesi ve eşitliğin dengesinin sağlandığı bir yapının ve pratik ve katılımı önceleyen bir kalkınma anlayışının egemen olması gerektiğine işaret etmiştir.
Oturumun dördüncü konuşmacısı Kolombiya Los Andes Üniversitesi’nden İsalina Bergamaschi idi. İki temel sorudan bahseden Bergamaschi’ye göre bu sorular şunlardır: Küresel Güney devletleri ne oranda mevcut çok taraflı organizasyonların ve süreçlerin parçası olmakta ve Yapılan dış yardımlar ne oranda bu Küresel Güney devletlerinin çıkarlarını ve isteklerini hesaba katabilmekte. Yardım Etkililiği ve Harmonizasyonu üzerine Paris Deklarasyonu’na(2005) değinen Bergamaschi, bu deklarasyonun Avrupa-merkezli bir anlayışın ürünü olduğunu ve deklarasyonun kabulünde ve tasarlanmasında güney ülkelerinin müdahil olmadığını vurgulamıştır. Küresel güney ülkelerinin süreçlere müdahil edilmesinin gerekliliğine vurgu yapan Bergamaschi, bunun yapılan yardımların etkililiği açısından oldukça hayati olduğunu belirtmiştir.
Oturumun son katılımcısı İsviçre’den Sosyo-Ekonomik Kalkınma Merkezi Başkanı Lichia Yiu idi. Kararlılıktan/commitment bahsedildiğinde zamanın gündeme geldiğine değinen Yiu, ülkelere yardım edildiği zaman bu yardımın alınabilmesi ve bu yardımın öğrenilebilmesi için onlara zaman verilmesi gerekliliğini vurguladı. Ülkelere yardım ederken öncelikli olarak göz önünde bulundurulması gereken mesele millet oluşumuna yardım edebilecek kurumların inşa edilmesine yardımdır Yiu’ya göre. Irk, ekonomik durum vb. durumlar göz önüne alınmadan kapsayıcı bir kalkınma yolunun tercih edilmesi gerekliliğine vurgu yapmıştır Yiu. Daha işbirlikçi bir ortamın oluşturulması gerektiğini de vurgulayan Yiu, aynı gemide yeralan insanlar olarak uyumun ve tutarlılığın olmazsa olmaz olduğunu belirtmiştir. Dünyanın 2/3’si yardım faaliyetlerinin içinde bulunmasına rağmen, Yiu’nun deddiğine bakılırsa, bu yardım faaliyetlerinden yararlanamayanların nasıl yararlanabileceğine dair bir fikrimiz yok maalesef. Karar mekanizmalarını, küresel, bölgesel veya ulusal düzlemde, yönlendirebilecek sağlam datalarımız mevcut değil. Bunun için “kurumsal bir hafızanın” teşekkülü elzem Yiu’ya göre.
3. OTURUM: UYGULAMA DENEYİMLERİ
Rahman Nurdun’un moderatörlüğünde gerçekleştirilen “Uygulama Deneyimleri” adlı oturumda ilk konuşmacı AMEXCID Başkanlık Müşaviri Gerard Bracho idi. Tika’nın Meksiko’da açtığı ilk ofisinden memnuniyetiyle başlayan Bracho, bu açılışın Tika’nın Latin Amerika’ya yayılışını hızlandırma ümitlerini de vurguladı. Güney Kore’nin aksine Meksika’nın hiçbir zaman gerçek anlamda bir yardım alıcısı olmadığını vurgulayan Bracho, bunun sebebi olarak da Meksika’nın hep gelişmekte olan bir ülke kabul edildiği durumunun yattığını ekledi. 2010 yılında uluslararası kalkınma işbirliği bağlamında kurulan AMEXCID –Meksika’nın Tika’sı- Meksika devletinin küresel düzlemde belli sorumlulukların varlığının farkına varmasıyla oluşmuştur Bracho’ya göre. Meksika’nın AMEXCID vasıtasıyla uluslararası organizasyonlarla, akademisyenlerle, gazetcilerle vs. daha etkin bir ilşiki içerisini girdiğini elirten Bracho, bu süre zarfında kurumsallaşma adına ciddi adımlardan da bahsetti. Son dönemlerde petrol fiyatlarında yaşanan düşüşlerin dış yardım yapma güçlerini büyük oranlarda zedelediği gerçeğini de hatırlattı Bracho. AMEXCID olarak üç yenilikçi proje üzerinde çalıştıklarını belirtti Bracho: 1)Meso-Amerika Kamu Sağlık Sistemi, 2) Meksika-Şili Fonu ve 3) Coneval Projesi –fakirlik üzerine yapılan bir proje.
Oturumun ikinci konuşmacısı İngiltere’den katılan Muslim Aid kuruluşunun başkanı Manazir Ahsan idi. Hem İngiltere’de hem de tüm dünyada birçok sayıda yardım faaliyeti olmasına ragmen, kalkınma yardımlarının/faaliyetlerinin kapitalistik yönü bu faaliyetlerin ekonomik yönünün ön plana çıkmasına sebebiyet verirken bu faaliyetlerin kültürel ve insani yönlerinin görmezden gelinmesine yol açmakta Ahsan’a göre. Randımanın kilit kelime olduğu bir yardım anlayışında, Ahsan’a göre, insana verilen önemin azalması oldukça normal. Bu bağlamda, Ahsan kalkınma yardımı kavramının tekrardan gözden geçirilmesi ve bu gözden geçirmenin sonucu olarak bu kavramın anlayışında farklılıkların gerçekleşmesi gerektiğine vurgu yaptı. Muslim Aid olarak “mikro-finanslama” yöntemine önem veridklerin belirten Ahsan, bu bağlamda düşük gelirli insanların güçlendirilmesi için bu yöntemin Bangladeş’ten başlayarak Kamboçya’da devam etmek suretiyle uygulanmaya konduğu bilgilerini paylaştı. Muslim Aid’in okyanusta bir damla ama önemli bir damla olduğunu belirten Ahsan, adil, istikrarlı, refahlı bir dünya için bu tarz damlaların artması gerektiğine vurgu yaptı.
Oturumun üçüncü konuşmacısı Japonya’nın JICA kuruluşunun Türkiye Ülke Sorumlusu Mayumi Endoh idi. 1960’ların ilk yıllarında kurulan Japon Uluslararası İşbirliği Ajansı, Endoh’un verdiği bilgilere göre, 10 milyar doları geçen bütçesiyle dünyanın en büyük bilateral/iki yönlü kalkınma ajansı özelliğini taşımakta. JICA’nın üç temel şemasıyla ve bu üç şemayı etkili proje dönüştürebilmesiyle bilindiğini belirten Endoh, bunları şu şekilde sıraladı: bağışlar, teknik yardım ve concessional loans/imtiyazlı krediler. Tüm dünyada toplam 92 ofise sahip olduklarını bilgisini veren Endoh, Türkiye’de 50 yıllık bir geçmişe sahip oldukları bilgisini de paylaştı. Son yıllarda JICA’nın Türkiye ile olan ilişkilerinin ivme kazandığına işaret eden Endoh, bu ilişkilerin üç alanda yoğunlaştığını belirtti: 1) birbirinden öğrenme, birbirine yardım etme özellikle de felaket risk idaresi alanında işbirliği, 2) başka ülkelere kalkınma yardımı sunmada ortaklık ve 3) yeni ortaya çıkan küresel sorunlara karşı birlikte çözüm bulma.
Oturumun dördüncü konuşmacısı Almanya’dan GIZ Türkiye Ülke Sorumlusu Carl F. Taestensen idi. GIZ’in Alman devletinin uygulama ajansı olduğunu belirten Taestensen, 132 ülkede aktif olduklarını, 17 bin kişi istihdam ettiklerini ve istihdam edilen bu 17 bin kişinin %70’nin faaliyet gösterilen ülkelerden olduklarını söyledi. İşbirliğinin para yardımı yapmaya indirgenemeyeceğini belirten Taestensen, yardım yapılacak söz konusu ülkeyle ortaklık zemininde ve yakın ilişki içerisinde gelişecek bir işbirliği anlayışının olmazsa olmazlığına vurgu yaptı. Sadece destek alan partnerlere odaklanmanın yeterli olmayacağına işaret eden Taestensen, madalyonun diğer yüzünü oluşturan bağış yapanlara ve bu bağışı nasıl yaptıklarına bakmak gerekliliğine de vurgu yaptı. GIZ’ın odaklandığı sorunların başında iklim ve enerji sorunları gelmekte Taestensen’in verdiği bilgilere göre. Bu alanların yanısıra çözülme yaşayan devletlere özellikle bu çözülmenin kaçınılmaz sonucu olan sığınmacılar meselesine odaklandıkları bilgisini paylaştı Taestensen. Suriye’de savaştan etkilenen insanlara yardım ettiklerini, özellikle de çiftçilere, belirten Taestensen, bu yardımların devamlı olması için sürdürülebilir bir kararlılığın varlığını elzem görmektedir.
Oturumun son katılımcısı Çin İstanbul Başkonsolosluğu Ticaret Müşaviri Guangyao Zhu idi. Çin’in gelişmekte olan bir ekonomi olduğuna, geniş bir alana ve büyük bir nüfusa sahip olduğuna vurgu yapan Zhu, bütün bunlara rağmen Çin’de fakirlik yaşayan büyük bir nüfusun mevcut olduğunu belirtti. Kişi başına düşen milli gelir 7 bin dolardan az olan bir Çin’den bahsediyoruz Zhu’nun verdiği bilgiler ışığında. Zhu’nun verdiği bilgilere göre günümüzde Çin’in yaptığı dış yardımlar aldığı yardımlardan çok daha fazla. Çin dış yardımda bulunurken, Zhu’nun dediklerine bakılırsa, herhangi siyasi bir koşul öne sürmemekte ve yardım alan ülkelerin iç işlerine müdahil olmamakta. Karşılıklı saygı, eşitlik, sözleri tutmak ve karşılıklı fayda zemininde gerçekleşen yardımlar Çin’in yardım zemini. Çin devamlı olarak yardımlarını eğitim amaçlı –okullar yapmak, öğretmenler yetiştirmek, öğrenin imkanları sunmak ve geliştirmek, yabancı öğrencilere burs imkanları sunmak-, sağlık amaçlı, insani amaçlı ve sosyal refahı geliştirme amaçlı yapmaktadır Zhu’ya göre. Çin’in dış yardımlarının temel prensibinin “insanlara balık vermeyi değil balık tutmayı öncelemek” olduğunu vurgulayarak konuşmasını sonlandırdı Zhu.