SETA > Yorum |
AK Parti 30 Mart'tan Zaferle Çıktı

AK Parti, 30 Mart'tan Zaferle Çıktı

17 Aralık Operasyonu ve sonrasında yaşananlar, devletin içerisinde Gülen Cemaati'nin müntesiplerinden oluşan otonom bir yapının varlığını malum kıldı. Gülen Grubu'nun ortaya koyduğu kasetler, yaşanılanların bir siyasal dizayn olduğu düşüncesinin toplumda yayılmasına yol açtı.

Seçimler ile demokratik meşruiyet arasındaki bağ tartışıl(a)maz. Siyasetin toplum iradesiyle kurduğu en direk vasat olan sandık, aynı zamanda demokratik siyasetin de en temel meşruiyet kaynağıdır. Genel seçimler esasen hangi perspektif, program ve aktörlerin tanımlanmış bir zaman dilimi için ülkenin kaptan köşkünde yer alması gerektiğini belirler. Yerel seçimler ise lokal meseleler ile hizmetlerin kimin eliyle gerçekleştirileceğini tayin eder.

Başka bir ifadeyle, genel seçimler çoğunlukla daha makro gündem ve vizyonlar üzerinde yaşanırken; yerel seçimler daha mikro meselelere yoğunlaşır. Bu kriteri dikkate aldığımızda, 30 Mart 2014 seçimlerinin, bir yerel seçim olmaktan çıkıp genel seçime dönüştüğü bariz şekilde görülüyor. Hatta, seçime giderken ülkenin içinde bulunduğu atmosfer, siyasi partiler ile toplumun bu seçime yüklediği anlam ve (muhtemel) sonuçlar üzerinden ortaya konulan projeksiyon ve beklentilerin bu seçimi bir referanduma dönüştürdüğü anlaşılıyor.

Haziran 2013’teki Gezi Parkı protestoları ile Fethullah Gülen Cemaati’nin 17 Aralık 2013’teki “yolsuzluk” operasyonuyla başlattığı süreçle beraber, oylananın bizatihi Başbakan Recep Tayyip Erdoğan olduğu aşikardır.Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AK Parti) dahi ikincil plana düştüğü bu denklemde, Erdoğan’ın siyaset tarzı ile Türkiye siyasetinin önümüzdeki döneminde ana belirleyici aktörü olup olamayacağı, oylanan temel madde haline gelerek Erdoğan ve AK Parti’nin yerel seçim sürecindeki ana motivasyonunu teşkil etti.

AK Parti’nin seçim stratejisi, bu okumayı referans alan bir formatta kurgulandı. Kaç belediye kazanılacağı kadar, hatta ondan önce, yüzde kaç oranında oy alınacağı önem kazandı. Bu noktada, her ne kadar Başbakan Erdoğan, 2009 yerel seçimlerinde AK Parti’nin aldığı yüzde 38,8’lik oy oranını başarı için temel kıstas olarak ortaya koysa da, hakikatte psikolojik eşik yüzde 40’ta kurulmuştu. Başarı veya başarısızlık bu oranla ilişkilendirilerek tayin edilecekti.

AK PARTİ’DE ADAY SEÇİMİ VE SÖYLEM

Söz konusu motivasyon ve psikoloji, aday belirleme sürecinde kendini aşikar etti. AK Parti; teamül yoklamalarına azami ölçüde riayet ederek, risk almayarak, mümkün olan en yüksek profilli ve en fazla oy getirmesi muhtemel adaylarla seçim yarışına girdi. Başarılı addledilen belediyelerde mevcut başkanları aday gösteren AK Parti, kabinenin başarılı bakanlarından bazılarını da kritik yerlerde aday gösterdi.

Söylem bazında ise AK Parti, seçim meydanlarında üç temayı sıklıkla işledi: “Paralel yapı” ile mücadele, Çözüm Süreci’ni tamamına erdirme ve eser/icraat/hizmet siyasetini sürdürme.

1) Paralel yapı” ile mücadele: 17 Aralık Operasyonu ve sonrasında yaşananlar, devletin içerisinde Gülen Cemaati’nin müntesiplerinden müteşekkil otonom bir yapının varlığını herkese malum kıldı. Gülen Grubu’nun Başbakan Erdoğan ve yakın çevresindekilere yönelik siyasal bir tasarımla ortaya koyduğu kasetler, yaşanılanların bir siyasal dizayn olduğu düşüncesinin toplumda yayılmasına yol açtı. Toplumun bu konudaki hassasiyetinin farkında olan Başbakan Erdoğan, gittiği her yerde kendisi ve partisine karşı bir darbe girişiminde bulunulduğu, dışarıdan tasarlanan bu darbe girişiminin temelde Gülen Grubu üzerinden işleme konulduğu, bunun da sadece kendisini değil bütün Türkiye’yi tehdit ettiği temasını işledi. Sandıktan elde edeceği güven tazeleme