Avusturya’da 2017 yılında yapılan parlamento seçimlerinde yüzde 25,9 oy alarak kurulan koalisyon hükûmetine ortak olan aşırı sağcı ve mülteci karşıtı Avusturya Özgürlük Partisi (Freiheitliche Partei Österreich-FPÖ) ciddi bir skandal ile karşı karşıya kaldı.
Parti lideri ve Avusturya Başbakan Yardımcısı Heinz-Christian Strache’nin İspanya’nın tatil adası İbiza’da bir Rus iş kadınına, seçimlerde kendisine finansal destekte bulunması durumunda kamu ihalelerinde kolaylık yapacağını söylediği bir video basına sızdırıldı.
Strache hem parti başkanlığından hem de başbakan yardımcılığı görevinden istifa etti. Bir başka popülist Başbakan Sebastian Kurz ise mecburen erken seçime gitme kararı aldı. Eylül ayında Avusturya’yı parlamento seçimleri bekliyor.
“Mülteci ve yabancı karşıtlığı koalisyonu” olarak da adlandırılabilecek olan Kurz-Strache koalisyonunun Avusturya’da nasıl kurulduğunu hatırlayalım.
Yaklaşık 1,5 yıl önce yapılan seçimlerde Strache’nin aşırı sağcı FPÖ’sü ile onun söylemlerinin başarısını görüp mülteci ve yabancı karşıtlığı konusunda ona öykünen Kurz’un Avusturya Halk Partisi (Österreichische Volkspartei-ÖVP) toplamda yüzde 57’lik bir oy oranıyla parlamentoda çoğunluğa ulaşmış ve bir sağ-aşırı sağ koalisyonu kurmuşlardı.
Bu iki partinin bu kadar yüksek oy oranına ulaşmasını sağlayan neydi?
2015 yazında başlayan mülteci dalgasından Avrupa’da en fazla etkilenen ülkelerin başında Avusturya geliyordu. Zira mülteci ve göçmenlerin asıl hedefleri olan Almanya ve İskandinav ülkelerine ulaşmak için en fazla kullandıkları rota Avusturya’dan geçiyordu.
Göç yolculuklarındaki antilop ve zebraların Tanzanya’daki Mara Nehri’ni geçmesini fırsata dönüştüren timsahlar gibi FPÖ ve ona öykünen ÖVP’nin de, ülkelerinden geçen bu mülteci ve göçmen dalgasını fırsata çevirdiği görüldü.
Daha doğrusu Strache’nin aşırı sağcı FPÖ’sü bu dalgayı fırsata dönüştürmek istedi, Kurz’un ÖVP’si ise Strache’nin mülteci ve yabancı karşıtı söylemlerinin oy getirdiğini görünce ona ayak uydurdu. Hatta bu dönemde Kurz’un işi biraz popülizmin bir başka ayağı olan İslam karşıtlığına kadar vardırdığı ve bu konuda sembol olarak seçtiği Türkiye’yi hedef alan açıklamalarda bulunduğu da biliniyor.
Sonuç olarak, maalesef bu mülteci, göçmen, İslam ve Türkiye karşıtı söylemler Strache ve Kurz’a başarı getirdi ve söylemlerindeki yakınlık sayesinde seçimlerden sonra bir koalisyon hükûmeti kurmakta da zorluk yaşamadılar.
Avusturya halkı “göçmen ve mülteci istilasına karşı” ülkelerini aslanlar gibi savunacak(!) Strache’yi hükûmete ortak edecek şekilde destekledi ve başbakan yardımcısı olmasını sağladı.
Ama aynı Avusturya halkı, Strache’nin de bütün popülist siyasetçiler gibi, aynı zamanda “faydacı” ve “fırsatçı” olduğunu idrak etmekte zorlandı. Hâlbuki mülteci ve göçmen dalgasını oy fırsatçılığına dönüştürdüğü ayan beyan ortadaydı.
Aynı Strache’nin 2017 seçimlerinde mülteciler meselesine fırsatçı şekilde yaklaşırken, aynı zamanda yukarıda değinilen skandal görüşmeyi yaptığı anlaşılıyor.
“Yabancı karşıtlığıyla” prim yapan bir popülist siyasetçi, “yabancı” bir ülkede “yabancı” bir zengine “Bizim partiyi desteklerseniz biz de sizi görürüz” diyor!
Muhatabına, partisine vereceği finansal destek karşılığında kamu ihalelerinde kayırma sözü veriyor, ama Rus muhatabının bununla yetinmeyeceği daha sonradan ortaya çıkıyor. 2017’de gizlice çekilen bu pazarlık görüntülerinin şimdi Avrupa Parlamentosu seçimleri öncesinde piyasaya sürülmesi muhatabının isteklerinin çok daha büyük olduğunun göstergesi aslında. Aradan geçen süre içerisinde başka ne tür pazarlıkların ve şantajın yapıldığı belki soruşturma sonucu ortaya çıkacaktır.
Avusturya’yı “göçmen ve mülteci istilasına” karşı savunacağı imajıyla oy toplayan bir aşırı sağcı “vatansever” siyasetçinin ülkeyi nasıl yöneteceğini de bu örnekte görmüş oluyoruz.
Başka ülkelerdeki mülteci ve yabancı karşıtlığıyla prim yapmaya çalışan siyasetçilere de bu gözle bakmak gerekir. İnsani dramlar üzerinden fırsatçılık yapmaya çalışan siyasetçilerin ülkeye bir hayrı olmaz.
[Türkiye, 22 Mayıs 2019].