Suud veliahdı Selman geçtiğimiz salı Oval Ofis'te ABD Başkanı Trump ile komedi kıvamında bir görüşme gerçekleştirdi. Ülkesini "ılımlı İslam" anlayışıyla reform etme niyetindeki Selman 2.5 haftalık ABD seyahatinde "inanılmaz" bir kamu diplomasisi yürütüyor. Köşe yazarları ve düşünce kuruluşları 32 yaşındaki Selman'ı Arap dünyasına "model lider" olarak pazarlıyorlar. Selman, bölgesel emelleri için milyar dolarları vesilesiyle Trump'ı etkileme arayışında. ABD askeri gücünü dolara çevirme çabasındaki Trump ise Selman ile görüşmesini silah satış şovuna çevirdi. İran karşıtlığında safları sıklaştıran İsrail- Suud- BAE hattı ABD eliyle yeni bir bölgesel dizaynın peşinde. Bunun için ABD'nin İran aleyhine olarak bölgeye daha fazla müdahalede bulunmasını istiyorlar. Ve Selman, ülkesinin yeni dönemde daha agresif bir politika izleyeceğini açıkça ifade ediyor. Nitekim CBS News'deki uzun mülakatında "İran'ın sahip olması halinde kendilerinin de nükleer bombalarının olacağını" yüksek sesle ilan etti.
***
Selman ve partnerleri Ortadoğu'daki bloklaşmanın ideolojik zeminini ise yeni bir seküler Arap milliyetçiliği etrafında şekillendirmeye çalışıyorlar. Bu defa Arap milliyetçiliğini Batı ve İsrail'le uyumlu olacak bir apolitik Selefilikten üretmeye çabalıyorlar. Öteki belli; açıktan İran, örtülü olarak Türkiye. "Ilımlı İslam" söylemi ile hem ABD ve İsrail ile Filistin meselesinden vazgeçme temelinde yakınlaşma sağlanıyor. Hem de 11 Eylül saldırısından sonra Vahhabi ideolojisi sebebiyle eleştirilen Suudi Arabistan, radikal İslamcılığın sorumluluğunu İran İslam devrimine ve Müslüman Kardeşler'e bağlıyor. Türkiye ve Katar'ı da Müslüman Kardeşler'in savunucusu olarak kodluyor.***
Son on yılda Bağdat, Şam, Beyrut ve Sana gibi Arap başkentlerini İran'a kaptıran Arap liderler, Türkiye'nin artan sert ve yumuşak gücünden de rahatsızlar. Temelde İran'ı hedefliyorlar ancak Türkiye'nin de etkisini kırmaya çalışıyorlar. Elbette, saray entrikaları ile güçlenen Arap figürlerin, mülteciler ve Kudüs gibi konularda Arap halklarının hissiyatına hitap edebilen Erdoğan'ın karşısında "liderlik" iddiasında bulunması hiç de kolay değil. Bunun için Türkiye'nin "İslamcı-Osmanlıcı politika yürüttüğü" ve "Arap dünyasına tehdit olduğu" suçlamalarına sarılıyorlar. Afrin zaferinin Türkiye'yi Suriye'de daha etkin bir konuma getirmesinden de rahatsızlar. BAE Dışişleri Bakanı Abdullah bin Zayed al Nahyan'ın Türkiye'nin İran gibi Araplara tehdit oluşturduğunu iddia etmesi bu durumla irtibatlı. Ayrıca, Suud- İsrail- BAE hattının Türk- Amerikan ilişkilerindeki gerilimi kullandıkları da aşikâr. Bu tür söylem ve karalamaların Ortadoğu'nun geleceğindeki rekabeti ve oluşacak güç boşluğunu karşılamaya matuf olduğunu söyleyebilirim. İç yapısı konsolide olmaya başlayan Trump yönetimi İran karşısında İsrail ve Körfez'den mürekkep bir blok kurarak yeni bir bölgesel boşluk oluşturuyor.***
Aslında ABD'nin Ortadoğu politikasındaki değişim dönemleri bölgesel güçlerin rekabetini artıran jeopolitik boşluklar yaratıyor. Ve bu boşluktan istenen aktörlerden ziyade rekabete hazır olan, kapasitesini seferber edebilen ülkeler istifade ediyor. Bunu görebilmek için oğul Bush ve Obama dönemlerinin bölgeye etkilerini hatırlamak yeterli. Yarın, ABD'nin Suriye ve İran politikalarının bölgeye getirebileceği jeopolitik boşluğu ve Türkiye'nin izlemesi gereken yolu değerlendirmeye devam edelim.[Sabah, 23 Mart 2018].