NATO’nun 9-11 Temmuz arasında Washington’da gerçekleştirilen zirvesi beklendiği gibi İttifakın savunma ve caydırıcılığının daha da güçlendirilmesi ile Ukrayna’ya Rusya karşısında sağlanan askeri desteğin özellikle nitelik olarak daha da artırılması gibi belirli bir gündemle meşgul oldu. Bu kapsamda İttifakın doğu kanadının yeni birlik ve silah sistemleri konuşlandırmalarıyla güçlendirilmesi, sıklığı ve büyüklüğü artan tatbikatların sürdürülmesi, Ukrayna’nın ihtiyaç duyduğu başta mühimmat ve hava savunma sistemleri olmak üzere silah ve askeri malzemenin üretilmesinde NATO’nun kolaylaştırıcı bir rol oynaması gibi hedef ve politikaların benimsenmesine devam edildiği ve ayrıca Ukrayna’ya yapılan yardımlarda etkinliğin artırılması adına birçok yeni mekanizmanın tesis edildiği görülmektedir. Bu artan destekle Ukrayna’nın İttifaka entegrasyonunun sağlandığı ve nihai hedef olan üyeliğe giden yolu kolaylaştırdığı yönünde bir yaklaşım benimsenmektedir.
Rusya-Ukrayna savaşından alınan derslerle NATO’nun geçtiğimiz seneden itibaren önemli bir savunma tedarikçisi aktör haline geldiği görülmektedir. Geçtiğimiz sene Vilnius zirvesinde bu alanda Savunma Üretim Eylem Planı kabul edilmiş ve hızlı tedarik amaçlanmıştır. Bu anlamda İttifak bünyesinde teşkil edilen Destek ve Tedarik Ajansı (NATO Support and Procurement Agency) aracılığıyla kritik mühimmat ve silah sistemlerinin hızlı bir şekilde satın alınıp Ukrayna’ya teslim edildiği görülmektedir. Bu hususta 155 mm mühimmat, alçak irtifa hava savunma sistemleri ve tanksavar silahlar gibi savaşın kara sahasında öne çıkan sistemlere bekleneceği üzere öncelik verildiği anlaşılmaktadır. Savunma tedarik konusunda ilerleme kaydetmek üzere bu zirvede ise Endüstriyel Kapasite Genişletme Taahhüdü (Industrial Capacity Expansion Pledge) kabul edilmiştir. Bununla da yine hızlı tedarikin yanı sıra müttefik savunma sanayii altyapılarının güçlendirilmesi, ortak geliştirme ve üretim programları üzerinde çalışılması, yeni ve yıkıcı teknolojilere özel olarak eğilinmesi gibi bir dizi hedefin belirlendiği gözlemlenmektedir. Savunma sanayiine yoğun bir yatırım yapan Türkiye için NATO’nun söz konusu alanda giderek artan rolü oldukça pozitif bir gelişme olup Avrupalı ortakları ile arasında savunma sanayii alanında yeni bir sinerji oluşturabilecektir.
Zirvede Ukrayna’ya ek hava savunma sistemleri başta olmak üzere yeni askeri yardımların yapılacağı da açıklanmıştır. Bu kapsamda gerek yapılan yardım süreçlerindeki etkinliği gerekse de Ukraynalı askerlerin eğitim verimliliğini artırmak adına Ukrayna için NATO Güvenlik Yardımı ve Eğitimi (NATO Security Assistance and Training for Ukraine) teşkil edilmiştir. Bu yapının NATO ülkeleri topraklarında çalışacağı ve uluslararası hukuk bakımından İttifakı savaşa taraf yapmadığı vurgulanmıştır. Benzer şekilde Ukrayna’ya Uzun Vadeli Güvenlik Yardımı Taahhüdü (Pledge of Long-Term Security Assistance for Ukraine) mekanizması oluşturularak bugüne kadar olduğu gibi yıllık en az 40 milyar avro değerinde askeri yardım yapılacağı, müttefiklerin gayrisafi yurtiçi hasıla (GSYH) değerlerine göre katkılar verecekleri, yılda iki kez yardım miktarlarının gözden geçirileceği belirtilmektedir. Yine iki aktör arasında iş birliğini artırmak adına NATO-Ukrayna Müşterek Analiz Talim ve Eğitim Öğretim Merkezi (NATO-Ukraine Joint Analysis, Training, and Education Centre) kurulma kararı alınmıştır.
Diğer taraftan NATO’nun entegre hava ve füze savunma projesi kapsamında yeni gelişmeler yaşanmıştır. Proje kapsamında sistemlere ev sahipliği yapan ülkelerden biri olan Polonya’da kısa ve orta menzilli balistik füzelere yönelik Aegis Ashore balistik füze savunması operasyonel anlamda hazır hale gelmiştir. Dolayısıyla 2016’da Romanya topraklarında operasyonel olan Aegis Ashore tesisinden sonra bu ikincisi olmuştur. Bu çerçevede Washington zirvesinde NATO’nun balistik füze savunması artık “geliştirilmiş operasyonel kabiliyet” şeklinde ilan edilmiştir. Proje kapsamında İspanya’da Amerikan donanmasına ait destroyerler ile Türkiye’de erken uyarı radarı bulunmaktadır.
Savunma harcamaları NATO zirvesinin ana gündem maddelerinden biridir. 2014’ten bu yana NATO’nun öncelikli meselelerinden olan savunma harcamalarının hızlı bir şekilde artırılarak GSYH’nin yüzde 2’sine çıkarılması hedefi Rusya-Ukrayna savaşı ile birlikte gözden geçirilerek yüzde 2 artık ulaşılması gereken bir hedef değil, aşılması gereken bir taban oran olarak belirlenmiştir. Bu kapsamda günümüzde NATO üyesi ülkelerin çoğunun yüzde 2 hedefine ulaştığı, bazılarınınsa bunu aştığı görülmektedir. Bu anlamda 2014’te söz konusu hedefi sağlayan birkaç ülke olduğu düşünüldüğünde bu hususta bir başarı yakalandığı görülebilmektedir. Yine de Soğuk Savaş sonrası çok hızlı bir şekilde küçülmeye giden Avrupa ordularında savaşa hazırlık seviyesinde yaşanan zafiyetin aşılmasının kısa vadede gerçekleşmeyeceği anlaşılmaktadır.
Son yıllarda Asya-Pasifik’e bir açılım da gerçekleştiren NATO, son zirvesinde de Çin kaynaklı tehdit algısını yinelemiş ve savaşın başlangıcından bu yana Rusya ile Çin’in artan iş birliğine dikkat çekmiştir. Bu zirveye de son yıllarda olduğu gibi yine Avustralya, Yeni Zelanda, Japonya ve Güney Kore davet edilmiştir. Bu çerçevede Kuzey Kore, İran ve Çin’e Rusya’ya silah ve silah üretiminde kullanılabilecek materyal temininden vazgeçirme çağırısı yapılmış ve bu ülkelerin Rusya’nın savaşma kabiliyetini artırarak uluslararası istikrarsızlığı şiddetlendirdiklerini belirtmiştir. Keza Belarus’un da topraklarını Rus kuvvetlerine açmak suretiyle aynı etkiyi ürettiği ifade edilmiştir. Bu hususta geçtiğimiz yıl boyunca söz konusu ülkelerin Rusya’ya askeri ve askeri olmayan yardımlarının Ukrayna’ya olan Batı yardımlarıyla paralel bir şekilde arttığı görülebilmektedir.
Diğer taraftan NATO devlet ve devlet dışı aktörler tarafından hibrit saldırı kampanyalarının artarak sürdüğünü ifade ederken daha önce kabul edilen bu tarz saldırıların silahlı bir saldırı anlamına gelebilecek bir noktaya ulaşabileceği ve dolayısıyla 5. maddenin çalıştırılmasına yol açacağı yönelik uyarı tekrarlanmıştır.
Kasım’da yapılacak Amerikan seçimleri gerek NATO’nun Rusya-Ukrayna savaşına dair pozisyonu gerekse de Ukrayna’ya sağlanan yardımların geleceğini yakından etkilemesi sebebiyle büyük önem taşımaktadır. Donald Trump İttifak bünyesinde artan savunma yatırımları ve askeri harcamalardan memnuniyet duysa bile savaşa dair Joe Biden yönetimine göre farklı bir yaklaşıma sahiptir. Bununla birlikte Ukrayna ve Rusya tarafındaki maksimalist taleplere karşı iki tarafın da ödün verdiği bir tutum benimseyeceğini ifade etmektedir.
Tüm bu hususlar değerlendirildiğinde Washington zirvesinde müttefiklerin Ukrayna’ya olan askeri desteği açık bir şekilde güçlendirmek istedikleri ve bu yönde adımlar attıkları, NATO’nun savunma sanayii iş birliği konusunda kendisini öncü bir aktör olarak konumlandırdığı görülmektedir. Diğer taraftan Ukrayna’nın muhtemel NATO üyeliğine dair net bir zamanlama yapmak savaşın halihazırdaki gidişatına göre pek mümkün değildir. Ekim’den itibaren genel sekreterlik görevini devralacak olan Mark Rutte bu seneki Münih Güvenlik Konferansı’nda “Savaş sürdüğü müddetçe Ukrayna’nın NATO üyeliği mümkün olamaz” demişti. Önümüzdeki süreçte savaşın uzadıkça daha fazla ulusal irade, insan gücü ve askeri endüstriyel üretim kapasitesine dönüşeceği ortadadır. Bu anlamda NATO’nun savaşa dair pozisyonu ve buna ilişkin Ukrayna’ya yapılan yardımların seyri direkt olarak belirleyici faktör olmayı sürdürecektir.