Başkan Trump’ın iktidarının birinci yılını doldurduğu günlerde Türk-Amerikan ilişkilerindeki gerginlik hararetini koruyor.
YPG’ye destek, FETÖ liderinin iade edilmemesi, savunma işbirliği alanındaki gerileme ve “İran’a yaptırımların delinmesi” adı altında New York’ta görülen dava, masadaki dört kritik konu.
Suriye iç savaşının etkisiyle bozulan ikili ilişkilerde gelinen nokta, artık “stratejik ortaklık” tanımlamasının içeriğinin boşaldığı ve büyük ölçüde anlamını kaybettiği yönünde.
Soçi zirvesinden sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan ile telefon görüşmesinde Trump, YPG’ye verilen “saçma” silah yardımını sona erdireceğini söyleyerek ilişkiyi tazeleme amacıyla yeni bir adım attı.
Ancak hemen peşinden Pentagon’un “YPG ile işbirliğine devam ediyoruz” açıklaması zihinleri karıştırdı.
Dış politika konularında Beyaz Saray, Dışişleri ve Pentagon arasında gün yüzüne çıkan uyumsuzluklar kuşkusuz Trump Yönetiminde bir yıldır toparlanamayan dağınıklığın göstergeleri.
Ankara ise Trump’ın birlikte çalışma isteğine, yönetiminin bütün çelişkilere rağmen, olumlu yaklaşmaya devam ediyor.
Nitekim Erdoğan, Pentagon’un açıklamasını göz ardı ederek Beyaz Saray’ı muhatap aldığını gösterdi.
Trump ile görüşmesini "uzun zamandır ilk defa ABD Türkiye ilişkilerinden ortak frekans yakaladığımız bir görüşme” olarak niteledi.
Ve bu görüşmede “YPG'den FETÖ'ye pek çok konuyu “enine boyuna” görüştüklerini belirterek “devamını önümüzdeki günlerde tekrar yapacağız" ifadesini kullandı.
***
Türkiye’nin son dönemde Rusya ve İran ile yakınlaşmasından Washington’ın duyduğu rahatsızlık Dış işleri bakanı Tillerson tarafından dile getirildi.İlginçtir, hem de NATO ittifakı hatırlatmasıyla...
Bugünlerde Trump’ın kızı İvanka’nın “de facto dışişleri bakanı” gibi temaslarda bulunmasından başı dertte olan Tillerson, Wilson Center’daki konuşmasında üç hususa dikkat çekti.
Aralarında bağlantı kurduğu konular; ABD-Avrupa ittifakının geleceği, Rusya tehdidin yükselmesi ve Türkiye’nin NATO üyeliğinin “faydaları” vurgusuydu.
Trump Yönetiminin Avrupa ülkelerinin NATO güvenliğinin maliyetlerini üstlenmesi gerektiği yönündeki yeni stratejisini Tillerson, hem “yeni bir taahhüt” hem de “ittifakın yeniden tanımlanması” olarak niteledi.
Sonra sözü Rusya’nın “meydan okumasına” getirdi.
ABD ve Avrupa’nın Rusya ile ilişkileri “normalleştirmeyi” istediğini ancak Rusya’nın ABD ile Avrupa’nın arasını açmaya çalıştığını, siber saldırı ve dezenformasyon kampanyaları ile serbest seçimlerin altını oyduğunu öne sürdü.
Daha sonra İran’ı çevreleme politikasına Avrupa’nın destek vermesini isteyen Tillerson konuyu Türkiye’ye getirdi: “Bir NATO müttefikimiz olarak Türkiye'den, ittifakın ortak savunmasını öncelemesini istiyoruz. İran ve Rusya, Batı toplumlarının sağlayabileceği ekonomik ve siyasi faydaları Türk toplumuna sunamaz.”
***
Türkiye’ye NATO üyeliğinin “faydalarını” hatırlatmak “Türkiye’yi NATO’dan çıkaralım” kampanyası yapan Amerikan medyasına kıyasla elbette daha “makul” bulunabilir.Ancak Tillerson’un yaklaşımı da ABD’nin son üç-dört yıldır uyguladığı hatalı Türkiye politikasının ülkemize “maliyetlerini” görmezden geliyor.
Avrupalı ülkelerin mali yükümlülükleri üzerinden NATO’yu “yeniden tanımlamaktan” bahseden Tillerson, NATO’nun Türkiye’nin “hayati güvenlik çıkarlarını”, en yumuşak tabirle, ihmal etmesini hiç gündem yapmıyor.
İttifakın başkentlerinin “ortak savunma” konseptinin uygulanmaması sebebiyle Türkiye’yi terörle mücadele konusunda ne kadar mağdur ettiğini umursamıyor.
Halbuki Washington’un sadece YPG ve FETÖ politikası bile “ittifak” ilişkisinin içini boşaltanın ABD olduğunu gösteriyor.
Mevcut NATO-Türkiye ilişkileri “ittifakın” güvenirliliğini ciddi bir şekilde sorgulatmakla kalmıyor.
Hem NATO başkentlerini Türkiye karşıtı çevrelerin bir arenası haline getiriyor, hem de Türkiye’deki Batı karşıtlığına malzeme sunuyor.
***
NATO’nun Türkiye’nin güvenlik sorunları hakkında kapsamlı bir değerlendirme yapması gerektiği ortadadır.Bugün Türkiye, Avrupa’nın Soğuk Savaş sonrasında görmediği ölçekte ciddi bir güvenlik tehdidi altındadır.
Suriye ve Irak’tan gelen kaos ve terör dalgasına karşı Ankara yalnız bırakılmıştır.
NATO’nun ne “önleyici güvenlik” ne de “geleneksel güvenlik” boyutlarında Türkiye’ye karşı sorumluluğunu yerine getirdiği algısı yerleşmektedir.
Dahası, ABD’nin YPG’ye desteğine ve FETÖ liderini iade etmemesine ek olarak Avrupa başkentlerinin PKK ve FETÖ’ye kucak açması NATO’nun anlamsızlığı duygusunu pekiştirmektedir.
NATO yeniden tanımlanması, marjinal katkısı gittikçe azalan “faydaları” hatırlatmakla olmaz, üyelerin vazgeçilemez “güvenlik çıkarlarını” gözetmekle olur.
.