Suriye’de Arap Baharı’yla 2011 yılında başlayan iç savaş süreci günümüze değin çetin bir şekilde devam etti. Ülke içindeki tüm dengeleri alt üst eden mücadele, öncelikle Ortadoğu’ya yansımalarıyla bölgesel bir sorun, ardından terör örgütlerinin bu iç savaştan yararlanarak sürece dâhil olmasıyla uluslararası bir sorun haline geldi. Suriye iç savaşında dikkat çeken en önemli nokta ise -tıpkı ABD’nin Irak’a müdahalesinde olduğu gibi- otoritersizleşen bölgelerin çokluğuydu. Hatırlayacak olursak ABD’nin Irak müdahalesi, 32. paralelin güneyini ve 36. paralelin kuzeyini uçuşa yasak bölge ilan etmesiyle Saddam’ın otorite alanını sınırlayarak başlamıştı. Bu otorite alanını 2011 yılına kadar ABD doldurmuş ancak Irak’tan çekilme sürecinin başlaması ve Arap Baharı’yla birlikte bir otorite karmaşası meydana gelmişti. Bu karmaşanın sonucu olarak Kuzey Irak’ta bağımsız bir Kürt yönetimi ve PKK gibi bir terör örgütü alan kazanmıştı. ABD’nin o dönemki bu hamlesi, Irak’ın kuzeyinde de Şii hâkimiyetinin genişlemesine yardımcı olmuştu. Suriye’de ise benzer bir olay ABD’nin Suriye’de esasen hiçbir adım atmayarak ve bölgeyle ilişkilerini sadece DAEŞ’le mücadeleye indirgeyerek devam ettirmesi sonucunda meydana geldi. ABD yine tek bir aktöre odaklandı. Her ne kadar Esed’e yönelik, karşı retorikler geliştirse de fiili bir hamle yapmadı. ABD’nin bu tutumu, Esed’in muhalif kesimlerle mücadelesinde, otorite karmaşasından yararlanan terör örgütleri için bir fırsat haline geldi.
ÇETREFİLLİ BİR SÜREÇ
Rusya’nın baştan beri Esed’in yanında yer alarak muhalifleri ezmeye çalışması tabloyu daha da içinden çıkılmaz bir hale getirdi. Nitekim bu denli çetrefilli bir süreçte Batı’nın özellikle BM, ABD ve Rusya’nın hamlelerinde, sürekli olarak sübjektif önlemler alındığı ve bir sıkışmışlık yaratıldığı göze çarpmakta.2011 yılında Barack Obama, Esed’ı istifaya çağırdı. Ardından Esed’in mal varlığının dondurulması gerektiğini ifade etti. Ancak Suriye’ye yaptırım kararı BM Güvenlik Kurulu’nda Rusya ve Çin tarafından veto edildi.
2012 yılında BM Güvenlik Konseyi Kofi Annan tarafından sunulan, bağlayıcılığı olmayan barış planını yayınladı. BM’nin ilk barış girişimleri 12 Nisan’da BM Suriye Özel Temsilcisi Kofi Annan’ın ateşkes için verdiği sürenin sona ermesi ile başarısız oldu. Artan sivil ölümler ile birlikte BM, 13 Haziran’da, "Suriye’de yaşanan durumun bir iç savaş olduğu" açıklamasında bulundu. Birinci Cenevre Görüşmesi yapıldı. Rusya ve Çin Suriye’ye yaptırım öngören BM Güvenlik Konseyi karar tasarısını üçüncü kez veto etti. Kofi Annan BM’deki BM-Arap Ligi diplomatlığını bıraktı. Obama kimyasal silah kullanımının Suriye’de bir "kırmızı çizgi" olduğunu ve bu durumun askeri müdahale konusundaki fikirlerini değiştirebileceğini söyledi. Ancak sadece retorik olarak kaldı, kimyasal silah kullanımına rağmen askeri müdahalede bulunulmadı.
2013 yılında BM bünyesindeki Bağımsız Uluslararası Soruşturma Komisyonu, Suriye’de Esed yönetiminin ve muhaliflerin savaş suçu işlediğini duyurdu. Batı yine söylem boyutunda icrada bulundu ancak fiili olarak savaş suçunun engellenmesi için adım atmadı. Ayrıca BM tarafından kayıt edilen Suriyeli mülteci sayısı 1 milyona ulaştı bunların yarısı çocuktu. Bu sırada Rusya ve ABD Dışişleri Bakanları, Suriye’de siyasi çözüm sağlanması için İkinci Cenevre Konferansı düzenlenmesi ve tüm tarafların masaya oturtulması konusunda uzlaştı. Rusya, Suriye’deki krize çözüm aranacak İkinci Cenevre Konferansı’na İran’ın da katılmasını istedi. Suriyeli muhaliflerin çatı örgütü olan Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu (SMDK), Haziran ayında İsviçre’nin Cenevre kentinde yapılması öngörülen uluslararası konferansa katılmayacağını açıkladı. Bu süreçte Esed’in kimyasal silah kullanıldığı BM tarafından onaylandı. Rusya, kimyasal saldırının muhalifler tarafından gerçekleştiğini savundu!
2014 yılında BM’nin Cenevre’deki barış görüşmeleri sonuçsuz kaldı. Ocak ve Şubat ayında Esed rejimi ile muhalefetin ilk kez görüştüğü Cenevre Görüşmeleri başarılı olamadı Cenevre’de BM-Arap Ligi arabulucusu Lakhdar Brahimi tarafından yönetilen iki oturumlu barış görüşmeleri bir ilerleme olmaksızın bitti. Esed güçleri Mayıs’ta Homs ve Yebrud şehrini geri aldı. İki önemli şehrin kaybı muhalefetin yenilgi sürecinin başlangıcını oluşturdu. BM yaptığı inceleme sonucunda, birden Suriye’de kimyasal silah kalmadığını belirtti. Bu nokta ABD’nin Suriye’de kimyasal silah ‘kırmızı çizgi’ retoriğinin değiştiği anlamına da geliyordu. 2015 yılında Rusya Suriye’de ilk hava saldırısını gerçekleştirdi. Bunun amacının DAEŞ olduğunu söyledi. Fakat Suriyeli muhalifler bunun daha çok Esed karşıtı isyancıları amaçladığını ifade etti. Ayrıca ABD destekli hava saldırılarında PYD terör örgütü Tel-Abyad’ın kontrolünü kazandı. BM Güvenlik Konseyi ise her zaman olduğu gibi Rusya etkisiyle Esed’i de düşünerek kararlar almak zorundaydı.
2016 yılının başlarında ise Güvenlik Konseyi Suriye’de ateşkesi destekledi ve oybirliğiyle 2268 önergesini kabul etti (Security Council Unanimously Endorses Syria Cessation of Hostilities Accord, Unanimously Adopting Resolution 2268 (2016). BM Güvenlik Konseyi, Rusya ve ABD’nin girişimleri sonucu varılan ve Suriye’de çatışmaların durmasını içeren karar tasarısını oybirliği ile kabul etti. Kararda, Uluslararası Suriye Destek Grubu’nun çatışmaların durması konusu vurgulanarak, Suriye rejimi ve müttefikleri ile Suriye silahlı muhalefetinin, çatışmaların durması kararına uyacaklarını ABD ve Rusya’ya ilettikleri belirtildi. Karara göre Suriye’de çatışmalar sona erdirilecek, 2254 sayılı BM Güvenlik Konseyi kararı uygulayacaktı. Ancak daha saatler geçmeden Suriye’de geçici ateşkese genel olarak uyulurken taraflar birbirlerini ihlalle suçladı. Muhalif gruplar, Rus uçaklarının bazı kentleri bombaladığını duyurdu, Rusya hava saldırılarını doğrulamadı. Moskova, ateşkesin son 24 saat içinde dokuz kez ihlal edildiğini duyurdu. Muhalifler ise Rusya’nın desteğiyle Suriye hükümetinin 15 defa ateşkesi ihlal ettiği şikâyetinde bulundu.
ESED’İN İŞİNE YARAYAN HAMLE
Tüm bu süreçte Batı’nın Esed konusunda düştüğü fikir ayrılığı, terör örgütlerinin bölgede kazandığı alan için yarayışlı bir etki oluşturdu. BM, Esed’e karşı tutum göstermedi ve Rusya, BM tarafından istediğini aldı. ABD ise süreçte DAEŞ dışında terör örgütü tanımayarak yine Esed’in işine yarar hamleler yaptı. Dahası ABD, PYD terör örgütüne Irak-Suriye hattında alan kazandırdı, kötülüğü kötülükle yenmeye kalktı.Son tahlilde ortada, ateşkesin geleceği ve Suriye’de azınlık gruplarının nasıl bir yüzleşmeyle karşı karşıya kalacağıyla ilgili pek çok soru işareti var. Özellikle BM’nin Suriye iç savaşında 2011’den beri tutunduğu tavır düşünüldüğünde ateşkes için ‘umutvar’ olmak pek mümkün değil. BM’nin Esed’e ses çıkartmaması, ateşkes sürecinin toplumun beklentilerini karşılayamayacak nitelikte olduğunu gösteriyor. Bu tablo içerisinde Suriye’de ateşkesin geleceği, küresel aktörler bazında tüm terör örgütlerine karşı birlikte mücadele etmesine bağlı gözükmekte. Suriye’nin iç dinamikleri ise ancak ve ancak Esed’in gidişiyle bir rahatlama yaşayabilecek. Son olarak ateşkesin Suriye’nin toprak bütünlüğüyle ilişkisine de bakmak gerekiyor. Suriye’de eğer tüm grupların bir arada yaşayacağı üst bir otorite tesis edilecekse bu, öncelikle tüm terör örgütlerinin uluslararası aktörlerin kuracağı objektif bir koalisyonla temizlenmesi ve Esed’siz seçimlerin yapılarak halka fikir hakkı sunulmasıyla mümkün gözükmekte. Aksi halde savaşın süreceğini, bölge ülkelerini ve Batı’yı, yeni mülteci dalgalarının beklediğini söylemek mümkün.
[Star Açık Görüş, 20 Mart 2016].