Avrupa’da “hayır” kampanyasına dönük bazı uygulamaları bir sıralayalım.
İsviçre’nin ulusal düzeyde yayın yapan en büyük gazetesi “Blick” hem Türkçe hem de Almanca manşet atarak, okuyucularına şu çağrıyı yaptı: “Blick gazetesi olarak İsviçre’de yaşayan bütün Türkleri 16 Nisan’da hayır oyu kullanmaya davet ediyoruz.”
Alman devlet televizyonu “Ard” hazırladığı özel referandum dosyası ile Almanya’da yaşayan Türklere, Türkçe yayın yaparak “hayır” yönünde oy kullanmalarını söyledi. Kullandığı haber dili, Türkiye’de “hayır” cephesinin söylemlerinden çok daha sertti. Ayrıca, yalan ve çarpıtmalarla doluydu.
Hollanda devleti, ülkesinde “evet” kampanyasına dönük tüm toplantıları yasaklayarak, faşist uygulamaları devreye soktu. Ama “hayır” cephesinden Hollanda’ya gelen herkese kapılarını açtı. Eski baro başkanı ve bakanlar olmak üzere “hayır” kampanyasını yürütenlere yardımcı oldu. Hollanda gazete ve televizyonlarında “hayır” kampanyasını yürütenlerle özel röportajlar yayınlandı.
Almanya, AK Partili bakan ve yetkililerin “evet” için konuşacakları salonları sudan bahanelerle kullanıma kapattı. Otel rezervasyonlarını iptal etti. “Evet”e yönelik tüm toplantıları imkânsız hâle getirdi. Daha da ileri giderek “evet” oyu vereceklerin vatandaşlığını iptal edeceğine yönelik alttan alta bir söylemi devreye soktu.
Hatta bugünlerde Almanya’da, sahibi ya da çalışanı Türk olan iş yerlerine gün içerisinde farklı kişilerin gelerek referandumda hangi yönde oy kullanacaklarını öğrenmeye çalıştıklarına ilişkin birçok duyum var. Bu kişilerin Alman devlet yetkilileri olabileceği endişesini taşıyan iş yeri sahipleri, Türk çalışanlarına Türkiye’deki referandumla ilgili Almanların sorduğu sorulara cevap vermemeleri yönünde sıkı sıkı tembihte bulunuyorlar.
Ayrıca, Alman devletinin “evet” oyu vereceklerle ilgili fişlemelere başladığına yönelik yaygın bir kanaat var. Bu fişleme süreçlerinde FETÖ ve PKK’lıların aktif görev aldığı da bir gerçek. AK Parti ve Erdoğan taraftarlarına yönelik “uydurulmuş suçlamalarla” şikâyette bulundukları bir vakıa. Bu suçlamalardan bir şey çıkmasa da AK Parti seçmenine karşı bir korku atmosferinin oluşturulması için bu faaliyetlerin özel olarak yürütüldüğü herkesin malumu.
Almanya “hayır” kampanyasına yönelik tutumunu en son terör örgütü PKK’nın Frankfurt’ta düzenlediği “hayır mitingine” izin vererek gösterdi. Küçük salon toplantılarını bile güvenlik gerekçesiyle iptal eden Almanya, terör elebaşı Abdullah Öcalan’ın fotoğraflarının taşındığı, terör örgütü mensubu binlerce kişinin katıldığı mitingin yapılmasında bir sakınca görmedi.
Almanya devleti ve siyaseti bu yıl içinde yapılacak kendi parlamento seçimlerinden daha çok Türkiye’deki reformdum için kampanya yürütüyor. “Hayır” için o kadar motive olmuşlar ki, en son Almanya’nın dış istihbarat teşkilatı Federal Haberalma Servisi’nin (BND) Başkanı Bruno Kahl, Der Spiegel’e verdiği röportajda, 15 Temmuz darbe girişiminin arkasında FETÖ’nün olmadığına yönelik bir beyanatta bulundu. FETÖ’yü aklamaya yönelik bu açıklamanın, tam da FETÖ yargılamalarının en yoğun yaşandığı haftaya denk getirilmesi ve referandum öncesi yapılması tesadüf değil. Bu açıklamayı, Türkiye’den kaçan FETÖ’cülerin yaptırdığını bilmek için, istihbaratçı olmaya gerek yok.
Bu gelişmeleri alt alta sıraladığımızda başlıktaki sorunun cevabını çok daha net verebiliriz. Avrupa, Türkiye’nin, yönetim sorununu çözmesini istemiyor. Bir an önce, 14 yıllık istikrarın ve Erdoğan döneminin sona ermesini bekliyor. Mevcut parlamenter yapı ile Erdoğan sonrasının tekrar güçsüz ve edilgen hükûmet modellerini ortaya çıkaracağını biliyor. 1990’lardaki AB’nin her dediğine “evet” diyen Türkiye’nin Erdoğan sonrası tekrar mümkün olabileceğini düşünüyor.
Referandumdan “evet” çıkması durumunda, devletin başına kim gelirse gelsin “istikrarlı” bir yönetim olacağı için, Batılılar istediği şekilde Türkiye’yi yönlendiremeyecekler. Nüfuz alanları zayıflayacak.
FETÖ ve PKK gibi terör örgütlerinin de en büyük beklentileri Türkiye’de tekrar siyasal krizlerin yaşanması. Avrupalılarla FETÖ ve PKK’nın “hayır” için büyük ittifak kurmaları boşuna değil.
Mesele sadece Erdoğan değil, Türkiye’nin geleceği. Siz hâlâ anlamadınız mı?
[Türkiye Gazetesi, 21 Mart 2017].