Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi ile, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın AK Parti'ye yani kurucu genel başkanlığını yaptığı partiye dönmesiyle birlikte, AK Parti'de yeni bir dönem resmen başladı. Bu dönüş, yalnızca parti genel başkanının değişmesi anlamına gelmiyor tabi ki.
2002 yılını hatırlayalım. 2002'de ekonomik krizlerden, siyasi istikrarsızlıktan bıkan halk, AK Parti'nin iktidara gelmesinden ümitlenmişti. Sonraki 15 yıl da, siyasi iktidarın bu ümitleri boşa çıkarmamasından kaynaklanan hükümet devamlılığı sağladı. Bugün, 2002 yılındaki ekonomik kriz korkusu ve siyasi istikrarsızlık yok.
Türkiye'nin hedefleri artık daha büyük. Bu yüzden, AK Parti'den, Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminden ve özellikle de Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan beklentiler daha yüksek olacak.
YENİ DÖNEMDEN NE BEKLENİYOR?
Ekonomi alanında temel öncelik, artık gündemin ilk sırasında ekonomi konularının yer alması.
Yani, ekonomi odaklı bir politik dilin gündemin asli maddelerinden birisi olması.
Öncelikli ekonomi konularından birisi enflasyon, yani fiyat istikrarı. Bu konuda maalesef hedeflenen rakamlara ulaşılamadı. Halen enflasyon rakamlarının çift haneli olması, faiz oranlarının bu kadar yüksek olmasının da nedeni.
Faizlerin yüksek olması teorik olarak harcamaları dolayısıyla faizleri düşürürken, Türkiye'de sistem bu şekilde işlemiyor. Enflasyonun ağırlıklı olarak maliyetlerden kaynaklanması nedeniyle, faizlerin yükselişi enflasyon oranını da yükseltiyor. Bu da birçok temel göstergenin düşmanı maalesef.
Dolayısıyla ekonomiyi faiz-kur-enflasyon üçlü çıkmazından kurtarmak, yeni dönemde ekonomide hedeflerin başında geliyor.
Diğer taraftan sıklıkla yazdığımız yeni bir büyüme hikâyesine veya ekonomi hikayesine olan ihtiyaç olduğu açık. AK Parti'nin iktidara geldiği 2002 yılında ekonomide gerçekleşen yapısal reformlarla birlikte 2002-2007 yılları arasında 3 katı kişi başı gelirine ulaşılmış ve Türkiye ekonomisi için bir değişim ve dönüşüm yaşandıysa, yine böyle bir değişim süreci başlamalı.
Dolayısıyla, yeni dönemde aynı sürecin başlaması ve bu sürecin pozitif bir ivmeyle ilerlemesi için yüksek büyüme sağlayacak yeni bir başarı hikayesinin her bir parçası doğru bir şekilde yerine konulmalı.
Önemli konulardan birisi de vergi sistemi. Vergi tahsilatındaki sorunlar ve vergi yükünün ekonomiye zarar vermesini önlemek için vergi sistemi reformu elzem. Özellikle de, “düşük oranlı vergi, yüksek miktarlarda vergi geliri” uygulamasını başta yatırımların teşviki ve üretimin artışı için yeniden düşünmek gerekiyor.
Bu uygulamanın etkinliği için İbn Haldun'un vergi, yatırım ve üretim ilişkisini nasıl açıkladığına bakmakta fayda var:
Vergilerin düşürülmesi, üreticiler için bir kaynak olacak ve üreticilerin elindeki sermaye artacağından yatırım ve dolayısıyla üretim de artacaktır. Bu da toplanan vergi miktarını artıracaktır. Diğer yandan, düşük vergi oranları birçok üreticinin üretime girmesini destekleyeceği için toplanan vergi gelirleri dolayısıyla bütçe gelirleri artacaktır. Yani, hem halk hem de maliye burada kazançlı çıkacaktır.
Vergi sistemiyle birlikte düşünülmesi gereken başka bir konu ise sosyal politikalar. Türkiye ekonomisinin 15 yıllık dönemindeki başarısının ardındaki gerekçe, ekonomiyle birlikte eşgüdümlü yürütülen sosyal politikalardı.
Sosyal politikalar, toplumun dezavantajlı kesimini merkeze alarak, eğitim, sağlık, istihdam gibi alanlardaki fırsat eşitsizliğinin ortadan kaldırılması amaçlanmıştı. Eğitime katılım ve erişim oranları, sağlık hizmetlerindeki adalet, alt ve orta gelir grubunun ekonomik ve sosyal hayata katılımındaki olumlu gelişmeler, sosyal politikaların başarısıydı.
Şimdi ise, özellikle toplumsal dayanışma alanında sosyal politikalara ihtiyaç var. Özellikle toplumun her kesimiyle kucaklaşma ve birliktelik için sosyal politikaların daha fazla ön planda tutulması gerekiyor.
Yeni dönem Türkiye için yeni bir başlangıç anlamına geliyor. Önemli olan bu dönemde hem ekonomik refah hem de sosyal refah için oluşan beklentilerin karşılanması. Bunun için de, 2019 yılı için geçiş sürecinde yapılacakların iyi planlanması gerekiyor.
[Yeni Şafak, 4 Mayıs 2017].