ABD bugünlerde yine bir bayram telaşına büründü. Geçen Perşembe kutlanan Thanksgiving (Şükran Günü) ve hemen ardından gelen çılgın Black Friday (Kara Cuma), halkın geleneksel duygularını kabartırken, ekonomistlerin gözü ise tüketicinin performansına odaklandı.
Hatta öncesinde, her sene olduğu gibi anketler bile yapıldı. National Retail Federation araştırmasına göre, 136 milyon kişinin, Thanksgiving ve ertesi günlerde alışveriş yapması bekleniyordu. Federasyon'un Pazar günü açıkladığı yeni tahminlere göre ise, bu sayı 151 milyon oldu. Bir diğer önemli kaynak ShopperTrak verilerine göre ise, Perşembe ve Cuma günü yapılan alışveriş yoğun olmakla birlikte, geçen yılın aynı dönemine göre hafif bir düşüşe işaret ediyor.
Tabii tüm bu veriler geçici ve gerçek tabloyu, açıklanacak nihai veriler ortaya koyacak. Üstelik düşüş ya da artışın nasıl yorumlanması gerektiği de bir başka mesele. Zira “indirimli günlerde” alışverişe hücum etmenin, ekonomik durumun iyiliğinden mi yoksa vasatlığından mı kaynaklandığı konusunda bir belirsizlik var.
Öte yandan ekonomistlerin bayram alışverişini merak etmesindeki bir sebep, FED süreci. Nitekim ABD ekonomisinin ne vaziyette olduğunu anlamak için her fırsatta bir gösterge arayışı olduğu malum. Şu bitmek bilmeyen tedirginlik! Şahsen, FED meselesi bir yılan hikâyesine dönüşürken, paniğin çok erken başladığına inananlardan oldum. Nedeni de basitti: Veriler uzunca bir süre faiz artışını destekleyecek görünümde değildi. Son dönemde ise, artışa dair sloganların volümü, malumunuz, iyice artmış durumda. Tabii Aralık ayında hamle beklentisi hâkim bir söylem haline geldi gelmesine ancak kafalarda da soru işaretleri yok değil. Nedeni ise, artışa götürmesi gereken sebebin “gücünden” emin olamamak. Neden emin olunamıyor ve FED ekibi dahi neden anlaşmazlıklara düşüyor, biraz inceleyelim.
ÇIKTI AÇIĞI
Para politikasına dair kararlarda, ekonomideki çıktı açığı (output gap) önemli bir gösterge. Nitekim açığın işaret ettiği ekonomik kapasitenin baskı derecesi, enflasyona dair güçlü bir belirleyici… Açığı, gerçek çıktının potansiyel çıktıdan sapması olarak ifade edebiliriz. Potansiyel çıktı ise, ekonominin elde edeceği sürdürülebilir ve enflasyonu şaşırtmayacak maksimum üretim olarak tanımlanabilir. Kısaca “tam kapasite” diyelim.
O halde bir diğer deyişle, merkez bankaları için mesele, sadece ekonominin gelişim hızı değil, aynı zamanda potansiyelin altında mı üstünde mi seyrettiği…
Diyelim, ekonomideki canlanmaya istinaden pozitif bir çıktı açığı öngörüsü var. O zaman karar vericiler, enflasyonda yukarı yönlü baskı telaşıyla sıkılaştırılmaya yönelebiliyor. Zira pozitif durumda, ekonominin aşırı ısınmaya (overheating) geçeceği biliniyor. Bu durum ise, faizleri artırıp soğumaya geçme salığı veriyor. Dolayısıyla da, çıktı açığının seviyesi, ekonomi ısınıyor mu soğuyor mu diye görüp buna göre bir karar verilmesini sağlıyor.
HANGİ VERİ?
Buraya kadar iyi güzel hoş ancak şöyle bir durum var ki, çıktı açığı öyle gözle görülen, elle tutulan bir veriden ziyade ancak bir tahmin niteliğinde ve birçok belirsizliğe maruz. Nitekim çıktının trend ve dönemsel bileşenlerini tam/doğru ayır(ama)mak gibi bir mesele var. Bu noktada, farklı metodolojiler farklı tahminler üretiyor. İşte bunlara bağlı olarak da; çıktı açığı meselesi, ciddi sorumluluk yükleyen ilgili politikaların belirlenmesinde zorluklar yaşatıyor.
Bu kapsamda, kapasite baskısını ölçebilmek amacıyla farklı göstergelere de müracaat ediliyor. Bunlar arasında malumunuz, işsizlik oranı var. Bilindiği üzere FED de, tam istihdam düzeyine ulaşmayı hedeflediğinden, istihdam verilerini dikkatle izlemekte. İşsizlik ve diğer ilgili veriler ekonomideki gidişat hakkında önemli bir bilgi vermekle birlikte, burada da çıktı açığındaki temel problem olan trend-dönem bileşenlerinin ayrışmasında dikkatli olmak gerekiyor. Velhasıl, ekonominin aşırı ısınıp ısınmadığını anlamak öyle pek kolay bir iş değil.
ISINMA VAR MI?
Peki, ABD ekonomisi gerçekten “overheating” belirtileri veriyor mu? Congressional Budget Office tarafından açıklanan son tahminler, açığın daralma eğiliminde olduğunu ve 2017 sonunda başarıya yaklaşacağını öngörüyor. FED'in her zaman gözlemlediği temel indikatörlere bakacak olursak da, şunları görüyoruz:
Tüketici enflasyonuna dair Ekim verisi, yıllık bazda %0,2'lik bir artışa işaret ederken, gıda ve enerji hariç oran ise %1,3. Öte taraftan istihdam kanadında ise, işsizlik oranındaki düzenli düşüş devam ediyor. Ekim ayında %5'e gerileyen oran, Nisan 2008'den sonraki en düşük seviyesinde. Buna ek olarak ücretlere bakacak olursak; saatlik ortalama son aylarda hızlanma eğiliminde: Ekim'deki %2,5'luk yıllık değişim, uzun yıllar sonra gelen en yüksek artış. Dolayısıyla, önümüzdeki toplantılarda verilecek kararları, bu verilerden çıkacak dengelerin şekillendireceğini söyleyebiliriz. Bununla birlikte faiz artırımı sürecinin, oldukça itinalı ve kademeli bir seyir izlemesi gerektiğini de eklemek gerek.
[Yeni Şafak, 1 Aralık 2015]