SETA > Yorum |
Türkiye'nin Sınır Güvenliği Politikası

Türkiye'nin Sınır Güvenliği Politikası

Türkiye'nin sınır güvenliği konusu ulusal ve uluslararası gündemin son zamanlarda öncelikli konuları arasında yer alıyor.

Dışarda, AK Parti’yi ve hükümeti DAEÅž ile özdeÅŸleÅŸtiren taraflara sorgusuz sualsiz kolayca eklemlenme konusunda teÅŸne olan “konjonktürel iç cephe” sınır güvenliÄŸinde Türkiye’nin esnek davrandığını iddia ederek artık açıkça Türkiye’yi “teröre destek veren bir ülke olarak” resmediyorlar. Hatta birçokları DAEÅž dışındaki muhalifleri biletoptancı bir biçimde “Ä°slamcı terörist” olarak tanımlıyorlar Suriye’deki bütün muhalifleri Türkiye’ye yüklenmek için bir mevzi olarak kullanıyorlar.Bununla yetinmeyerek, Esed karşısındaki tüp cepheyi aynı potada eriterek gayri meÅŸru ilan ederken Türkiye’yi bu gayri meÅŸruluk zemini üzerinden tanımlıyorlar. Ä°lginç bir biçimde DAEÅž, AK Parti muhalifleri açısından eleÅŸtirel bir sıçrama tahtasına dönüÅŸerek içerdeki iktidar mücadelesini doÄŸrudan bir parçasına dönüÅŸmüÅŸ durumda. DAEÅž konusu ellerinden alındığında eleÅŸtirel bir boÅŸluÄŸa düÅŸecekler adeta.

DiÄŸer taraftan Suriye’de Kürtler, DAEÅž parantezinde yeni bir jeopolitik Lebensraum (hayat sahası) devreye sokmak suretiyle hem Kürt milliyetçiliÄŸini bölgesel ölçekte yeniden tahkim etmeyi deniyorlar hem de Batı için giderek kullanışlı bir stratejik manevale unsuruna dönüÅŸerek OrtadoÄŸu’daki düzensizlik ve anarÅŸiden aktif ve kurucu bir özne olarak çıkmaya çalışıyorlar. Kürtler de bu baÄŸlamda benzer bir biçimde bu konjonktürel cepheye malzeme taşıyorlar. Bütün bu denklemin merkezinde ise Türkiye’nin sınır güvenliÄŸini giderek esnettiÄŸi ve DAEÅž’e karşı sert bir biçimde konumlanmayı tercih etmeyerek uluslararası koalisyona kolaylık saÄŸlamadığı eleÅŸtirisi yer alıyor. Tam manasıyla söylemsel bir kuÅŸatma ile karşı karşıya kalmış durumda Türkiye.Ancak Türkiye’nin sınır güvenliÄŸi siyasetinin son yıllardaki siyasi ve askeri deÄŸiÅŸimi dikkate alındığında durumun daha farklı olduÄŸu hemen anlaşılıyor.

DEĞİŞEN SINIR GÜVENLİĞİ

Arap Baharı ve Suriye iç savaşına kadarki dönemde AK Parti, öncelikle geleneksel ulus-devlet söylemi merkezinde inÅŸa edilmiÅŸ sınır güvenliÄŸi anlayışını deÄŸiÅŸtirerek, yerine daha esnek bir sınır modeli inÅŸa etmiÅŸti. Özellikle bu dönemde dış politikanın temel ilkelerinden biri haline gelen “komÅŸularla sıfır sorun” politikası beraberinde komÅŸu ülkelerle karşılıklı vizelerin kaldırılması ve yüksek düzeyli strateji iÅŸbirliÄŸi anlaÅŸmalarıylasınırı sadece devlet egemenliÄŸinin bir göstergesine dönüÅŸtürmüÅŸtü.DiÄŸer bir ifadeyle sınırAK Parti döneminde kültürel bir form olarak iÅŸ görmüÅŸtü. Böylece sınır, kısıtlayan ve sürekli engel oluÅŸturan bir bariyer olmaktan çıkarılarak toplumsal hareketliliÄŸin önünü açacak ÅŸekilde tanımlandı ve birçok pratik bu anlayış üzerinden hayata geçirildi. Bu yeni anlayış içinde, ulus-devlet vurgusu muÄŸlak da olsa varlığını korurken yeni bir “bölgeselcilik” tanımı vasıtasıyla silikleÅŸtirildi. Böylece sınır güvenliÄŸi daha liberal bir sınır anlayışı baÄŸlamında güvenliÄŸin öznesi olmaktan da çıkarılmıştı.

Ne var ki 2011 sonrası Suriye’de iÅŸ savaşın derinleÅŸmesiyle birlikte Türkiye’nin sınır güvenliÄŸine yönelik birçok yeni meydan okuma ortaya çıktı.

Suriye ve Irak’taki istikrarsızlığının giderek kontrol edilemeyen ve yönetilemeyen bölgesel bir krize dönüÅŸmesi ise bir dizi yeni dinamiÄŸi devreye sokarak ciddi güvenlik sorunları ortaya çıkarması nedeniyle Türkiye’nin sınır güvenliÄŸi paradigmasında ve mekanizmalarında sarsıcı bir etkiye neden oldu. Nitekim Arap Baharı öncesi de-militarize edilmeye çalışılan bir sınır güvenliÄŸi siyasetinden yeniden güvenlikleÅŸtirilmiÅŸ bir sınır siyasetine doÄŸru hızlı bir kayış yaÅŸandı. Öyle ki askeri personel yerine sivil personelin yer alacağı ve orta vadede Türkiye’nin bütün sınırlarında dönüÅŸümünün tamamlanmasının planlandığı müstakil bir Sınır GüvenliÄŸi Birimi kurma çalışmaları devreye sokulamadı ve Türkiye özellikle Suriye sınırında askeri varlığını arttırmak zorunda kaldı. Bu askeri varlığa ek olarak, Türkiye bir dizi yeni güvenlik önlemlerini devreye sokarak sınır güvenliÄŸini askeri mekanizmalar vasıtasıyla arttırmayı denedi.

Ancak Suriye iç savaşı Türkiye’nin sınır güvenliÄŸine yönelik risk ve baskıları daha fazla çeÅŸitlendirdi ve geleneksel tehditler yerini geleneksel olmayan yeni tür tehditlere bıraktı.DAEÅž terör örgütünün Türkiye’nin mücavir coÄŸrafyasındaki çatışma süreçlerinin öyle ya da böyle içinde olması ve Yabancı Terörist SavaÅŸçılar için Türkiye’nin “geçiÅŸ güzergahında” yer alan hedef ülkelerden biri olması sınır güvenliÄŸi meselesini daha acil bir konu olarak yeniden ortaya çıkardı. Bütün bunlara karşılık Türkiye, Suriye iç savaşından kaynaklanan mülteci akınıyla mücadele etmek için “açık kapı” politikasını uygulamaya koydu; sınır güvenliÄŸinin saÄŸlanmasına yönelik de yeni güvenlik mekanizmaları devreye soktu; Suriye sınırının kontrol edilmeyi zorlaÅŸtıran coÄŸrafi yapısı ve uzunluÄŸu nedeniyle teknoloji yoÄŸun yeni nesil araçları daha fazla kullanmaya baÅŸladı. Kısacası Türkiye özellikle Suriye sınırından kaynaklanan güvenlik risklerinin artması ve DAEÅž’in oluÅŸturduÄŸu yeni dinamikler sonucunda sınır güvenliÄŸini saÄŸlamak için “sıfır tolerans politikası” izlemeye baÅŸladı.

'SIFIR TOLERANS' POLÄ°TÄ°KASI

Türkiye’nin sıfır tolerans politikası, askeri/fiziki ve siyasi önlemler olmak üzere iki düzeyde planlandı ve yürütülmeye çalışıldı. Ä°lk etapta Suriye sınırına daha fazla askeri personel yerleÅŸtirmek suretiyle hem Suriye tarafından gelebilecek risklere karşı önlemler alındı hem de Türkiye üzerinden yasadışı yollarla DAEÅž’e katılımı engellemek için bir dizi yeni fiziki uygulamalar hayata geçirildi. Bu baÄŸlamda son bir yılda,Suriye sınırında fiziki güvenlik önlemleri adı altında daha zayıf olan alanlarda 3.386 m duvar, 3.360 m beton taşınabilir duvar, 86.722 m tel örgü, 321.623 m hendek, 49.141 m toprak set, 711.515 m yol düzeltme iÅŸlemi ve 250.000 m hudut aydınlatması yapıldı.Ayrıca Suriye sınırında alınan önlemler baÄŸlamında 363 km hendek, 90 km tel engeli, ¬68 km toprak set, 270 km uzunluÄŸunda bölge aydınlatılması hayata geçirildi. Bu önlemler kapsamında sınırda Suriye’ye yasadışı yollarla geçme teÅŸebbüslerinde yakalanma oranları ise %90’lara ulaÅŸtı. Ayrıca askeri personel tarafından 2011 yılından bu yana 48 binden fazla geçiÅŸ sınırda önlenirken 3 binden fazla kiÅŸi ise Suriye’ye geçerken yakalandı. Bütün bunlara ek olarak Suriye sınırında bulunan 13 sınır geçiÅŸ kapısından birçoÄŸunda geçiÅŸleri durdurdu ve sınır kapılarını kapattı.

Türkiye’nin “sıfır tolerans” politikasının ikinci düzlemini oluÅŸturan alan ise siyasi önlemlerden oluÅŸtu. Türkiye ilk olarak, DAEÅž’i terör örgütü olarak tanımladı ve DAEÅž’ karşı mücadelenin siyasi ayağına destek verdi. Bu baÄŸlamda bugüne kadar 300’den fazla kiÅŸiyi sınır dışı etti ve 12 binden fazla kiÅŸiye de ülkeye giriÅŸ yasağı getirdi. Buna ek olarak 2014 yılında Emniyet Ä°stihbarat, Terörle Mücadele ve Kaçakçılık ÅŸubelerinin iÅŸbirliÄŸi ile kurulan ve hava alanlarında ve büyük ÅŸehir terminallerinde hayata geçirilen Risk Analiz Merkezleri’nde yasadışı yollarla Türkiye’den Suriye’ye geçmeye çalışanları tespit ederek sınır dışı etti.

SINIR GÜVENLİĞİNÄ°N GELECEĞİ

Türkiye’nin bütün bu önlemlerine raÄŸmen hali hazırda Suriye sınırında tam anlamıyla güvenliÄŸi saÄŸladığını söylemek zor. Öte yandan, dünyadaki diÄŸer sınır güvenliÄŸi örneklerine bakıldığında alınan önlemlerin hiçbir zaman yüzde yüz baÅŸarılı olduÄŸunu da söylemek mümkün deÄŸil. Suriye sınırının coÄŸrafi yapısı ve sınırın diÄŸer tarafında sürekli deÄŸiÅŸen askeri ve siyasi durum düÅŸünüldüÄŸünde, Türkiye’nin tek taraflı askeri ve siyasi önlemlerinin sınırı daha fazla güvenli hale getirmesi de pek mümkün gözükmüyor. YPG’nin giderek fiili bir durum oluÅŸturması da Türkiye’nin sınır güvenliÄŸi konusunu siyasi ve askeri olarak daha hassas bir noktaya taşıdı. Türkiye tarafından bir terör örgütü olarak tanımlanması, PKK ile olan organik iliÅŸkisi, Türkiye’deki Kürdi reflekslerin ana parlama noktalarının birine dönüÅŸmesi ve henüz sürdürülebilir bir güven mekanizmasının(Türkiye ve PYD arasında) oluÅŸturulamamış olmasıbu hassasiyetin giderek daha da kırılgan bir hal almasına neden oldu. Kürtlerin etno-politik dengeyi bozacak yayılmacı bir siyasi hesap içinde olma ihtimali ise bu durumu Türkiye açısından bugünkünden daha sert bir noktaya taşıyabilir. Böylesi bir durum, Türkiye’nin sınır güvenliÄŸi politikasını daha sertleÅŸtirebileceÄŸi askeri bir mekanizmayı devreye sokması anlamına gelir ki bu bölgesel düzeydeki çatışma eksenlerine yeni birini daha eklemek anlamına gelecektir. Bu nedenle Türkiye’nin başından beri tezlerinin arasında yer alan DAEÅž ile “seçici bir savaÅŸ” yerine kapsamlı bir mücadelenin yapılıp yapılmayacağı Ankara’nın sınırda önümüzdeki günlerde nasıl bir pozisyon alacağını da belirleyecektir.

[Star Açık GörüÅŸ, 28 Haziran 2015]