SETA > Yorum |
ABD Dış Politikası Her Şey Çok Karışık

ABD Dış Politikası: Her Şey Çok Karışık

ABD dış politikasında mevcut uluslararası krizlerde kimin, neyi, ne sebeple ve neye hizmet için söylediği veya yaptığı henüz açık olmamakla birlikte ortaya çıkan karmaşanın belirli bir stratejinin parçası olmadığı belli gibi.

BaÅŸkan Obama bundan tam altı sene önce baÅŸkanlık yarışlarında net bir zafer ile seçimi kazandığında Amerikan dış politikasının alacağı yeni yön ve hedefler konusunda tüm dünya kamuoyu fazlasıyla iyimser bir noktadaydı. Aradan geçen 6 yıl sonrasında ABD dış politikası beklenti ve tahminlerin çok gerisinde bir noktada. DönüÅŸen küresel sistemin neresinde olduÄŸu ve diÄŸer güçlerle iliÅŸkisini nasıl belirleyeceÄŸi konusunda da ciddi soru iÅŸaretleri ortaya çıkmaya baÅŸladı. Bir yandan büyük iddialarla ortaya çıkan dış politika açılımların akıbeti sorgulanmaya baÅŸlarken öte yandan da uluslararası krizler konusunda ABD’nin aldığı tavırlar geniÅŸ tartışma konusu haline geldi. Tüm bunların üzerine Edward Snowden’ın ortaya çıkardığı yabancı liderleri dinleme skandalı ve isminin açıklanmasını istemeyen ABD’li yetkililerin ABD müttefikleriyle ilgili yaptığı açıklamalarla da ABD dış politikasının zor zamanlar yaÅŸamasına sebep oldu. Aynı dönemde Obama’nın seçilmesi sonrası hızla yükselen ABD’nin imajı da yeniden problemli bir hal almaya baÅŸladı. Belki de bunlar ile birlikte bu altı senede ABD dış politikasında en öne çıkan unsurların arasında dış politikada karar verme mekanizmasının niteliÄŸi, karar verme süreci ve farklı kurumlar arasındaki mücadele yer aldı. Ä°lk dört yılda üzerinde sıkça durulmayan bu mesele Obama’nın ikinci döneminin baÅŸlaması sonrasında iyice su yüzüne çıktı. Ä°lk dönemde görev alan yetkililerin yapmaya baÅŸladığı açıklamalar ile mevcut durum daha da alenileÅŸti. Tüm bunların sonucu olarak ortaya çıkan tablo Obama yönetiminin son iki senesi için dış politika konusunda açık bir fikir sahibi olmamızı engelliyor.

ELEÅžTÄ°RÄ°LERÄ°N ODAÄžI OBAMA

2008 yılında efsanevi bir seçim kampanyası ve ‘umut’ sloganı ile iktidara gelen Obama’nın en büyük dış politika kredibilitesi Irak savaşına verdiÄŸi hayır oyu ve en önemli dış politika taahhüdü ise adeta bir anti-Bush karakter olma yönündeydi. Henüz baÅŸkanlık yarışında iken yaptığı konuÅŸmalara hem Amerika hem de Avrupa’da binlerce insan katılmış ve retoriÄŸinde sarfettiÄŸi hak, hukuk, adalet ve deÄŸiÅŸim mesajları birçokları için yeni bir dünya düzeninin iÅŸareti olarak görülmüÅŸtü. Amerikan kamuoyu için de durum farklı deÄŸildi. Obama bir yandan ABD’nin ulusal güvenliÄŸi için El-Kaide ve nükleer silahlarla mücadele edeceÄŸinin mesajını verirken öte yandan da dünya kamuoyunda yükselen anti-Amerikanizme karşı ülkenin ve devletin imajını düzelteceÄŸini vaat ediyordu. Her ÅŸey sanki çok farklı olacaktı. KurduÄŸu kadro da güçlü bir dış politika vaadi vermekteydi.

BaÅŸkan Obama iktidarının ilk yılında icraatlarından ziyade yaptığı konuÅŸmalar ve verdiÄŸi kuÅŸatıcı ve kapsayıcı mesajlarla gündeme geldi. Irak’tan ABD askerlerini çekmek, yeniden çok taraflı bir dış politika çizgisi takip etmek ve küresel sorumlulukların farkındalığını göstermek Obama’ya henüz bir icraata giriÅŸmeden Nobel Barış Ödülü almasının bile önünü açmıştı. Bu süreçte ABD dış politikasında da arka arkaya açılımlar ortaya çıkmaya baÅŸlamıştı. Özellikle DışiÅŸleri Bakanı Hillary Clinton’un üzerinde durduÄŸu Asya’ya yönelik yeni politika ABD dış politikası için farklı bir perspektifi ortaya koyuyordu. Genel olarak Çin’in bölgede ve küresel anlamda yükseliÅŸinin önünü almak ve bölgedeki müttefiklerini rahatlatmak ve özel olarak da bölgedeki etkinliÄŸini artırmak amacıyla giriÅŸilen bu politika birçokları tarafından yeni bir dış politika doktrini olarak algılandı. Aynı yıllarda ABD yönetimi Afrika’ya yönelik de yeni bir politika ortaya koyarak uzun yıllardan bu yana terörle savaÅŸ dışında oldukça ihmal ettiÄŸi bu kıtayı yeniden keÅŸfe baÅŸladı.

Dikkatler daha fazla baÅŸka bölgelere yönelmiÅŸken patlak veren Arap Baharı konusunda yaÅŸanan gelgitler önceleri belirli bir hazırlıksızlığın sonucu olması bakımından anlayışla karşılanmışsa da daha sonraları yapılan hatalar problemli bir döneme girilmesine sebep oldu. Halkların talepleri ve demokratikleÅŸme isteklerini tarihin doÄŸru tarafı olarak yorumlayan ABD yönetimi Tunus, Mısır ve Libya sonrasında Suriye’ye yayılan gösteriler konusunda çeliÅŸkili, mütereddit ve eylemsiz bir politika içine girmeye baÅŸladı. 2011 yılının AÄŸustos ayında Esad’ın artık çekilmesi gerektiÄŸini ifade eden ABD yönetimi aradan aylar geçmesine ve on binlerce insanın Esad tarafından öldürülmesine raÄŸmen oldukça sessiz ve ilgisiz davranmaya baÅŸladı. Önceleri 2012’nin seçim yılı olması ve Obama’nın risk almak istememesi ile açıklanmaya çalışılan durumun daha sonraları oldukça farklı sebepleri ortaya çıktı.

Bu dönemde ABD dış politikasındaki özellikle de karar verme mekanizması ve süreçlerindeki problemler bir bir göz önüne çıkmaya baÅŸladı. Daha önce Obama’nın dış politika kadrosunda yer almış bazı isimler Obama yönetiminin dış politikada oldukça iç politika merkezli ve stratejik olarak problemli politikaları takip ettiÄŸi konusunda açıklamalarda bulunmaya baÅŸladılar. Bu sızan haberlerin bir istisna teÅŸkil etmediÄŸi Obama yönetiminin ikinci döneminde daha açık bir biçimde ortaya çıktı. Özellikle Suriye meselesi merkezli Obama eleÅŸtirileri gün geçtikçe artarken Obama’nın ilk döneminde kilit bazı pozisyonları elinde bulunduran Clinton, Leon Panetta ve Robert Gates gibi bazı isimler de karar verme mekanizmasındaki oldukça ciddi problemleri ve Obama’nın mütereddit tavrı ve eylemsizliÄŸi en az riskli opsiyon olarak kabul etmesi konusunda birinci elden oldukça ciddi eleÅŸtiriler getirmeye baÅŸladı. Dahası gazetelere sızan haberlerde dış politikanın meselenin uzmanları yerine Obama’nın iç politika operasyoncuları tarafından yönlendirildiÄŸi ve oldukça ciddi bazı dış politika tartışmalarında BaÅŸkan Obama’nın ilgisizliÄŸi yazılıp çizilmeye baÅŸladı.

AMERÄ°KALILARIN SORUNU NE?

Amerikan kamuoyunun dış politika meselelerine olan ilgisizliÄŸi ve Obama’nın ifadesiyle ‘çatışmalardan duyduÄŸu bezginlik’ BaÅŸkan Obama’ya dış politikada daha geniÅŸ bir alan açmıştı. Obama yönetimi dış politikaya kamuoyundaki bu ilgisizliÄŸi mevcut eylemsizlik politikasının bir nevi onayı olarak algıladı. Dış politikanın önce evine çeki düzen verilerek gerçekleÅŸeceÄŸi düÅŸüncesi daha da güç kazandı. Bu da kapısını bacasını uluslararası sorun ve tehditlere kapatarak ülke içinde altyapı, eÄŸitim ve saÄŸlık alanlarında rahatlama saÄŸlayacağı düÅŸüncesinin güç kazanmasına sebep oldu. Bu sırada Obama’nın ilk döneminde baÅŸlanan birçok dış politika giriÅŸimi de yavaÅŸlatıldı. Büyük bir iddia ile baÅŸlatılan Asya politikasının rölantiye alınması bir yandan ABD’nin ne yapmak istediÄŸi ile ilgili soru iÅŸaretlerini artırırken öte yandan da ABD ile bölgedeki müttefiklerin arasında bir güven bunalımı ortaya çıkmasına sebep oldu. Aynı ÅŸekilde OrtadoÄŸu’da meydana gelen geliÅŸmelere verilen tepkiler de Obama’nın kredibilitesine oldukça ciddi zarar verdi. Suriye’nin adeta göz göre göre iç savaÅŸa doÄŸru sürüklenmesi sadece Amerikan çıkarları için periferik görünen Suriye’yi deÄŸil aynı zamanda Suriye’nin komÅŸusu olan devletleri de istikrarsızlığa sürüklemeye baÅŸlıyordu. Bunun yanında on yıllar önce Musaddık’a karşı gerçekleÅŸtirilen darbe sonrasında ABD bu sefer de Mısır’da gerçekleÅŸtirilen darbe sonrasında benzer bir hatayı yaptı. Dahası ABD’nin yaklaşık 25 senedir siyasi, diplomatik ve askeri anlamda mücadele ettiÄŸi Irak yeniden iç savaÅŸa doÄŸru sürüklendi.
Tüm bu krizler sürerken dış politika karar verme süreci ile ilgili eleÅŸtiriler yeni bir boyut kazandı. Hala tam aydınlatılamamış Bingazi’de büyükelçilik saldırısında farklı kurumlar birbirini suçlarken özellikle istihbarat kurumları, DışiÅŸleri Bakanlığı ve Beyaz Saray arasındaki görüÅŸ ayrılıkları her büyük uluslararası krizde biraz daha fazla su yüzüne çıktı. Önce Rusya’nın Kırım’ı iÅŸgalinin istihbarat örgütleri tarafından öngörülemediÄŸi iddiası ortaya atıldı, sonrasında Obama’nın amatör küme terör örgütü olarak adlandırdığı IŞİD’in Musul’u ele geçirmesi ve Beyaz Saray’ın bir daha suçu istihbarat örgütüne atması ABD’nin dış istihbarat kapasitesinin iyice sorgulanmasına sebep oldu. Ancak bu durum istihbarat ile yürütme arasında da ciddi bir polemiÄŸe sebebiyet verdi. Zira isminin açıklanmasını istemeyen üst düzey istihbarat yetkilileri de IŞİD ile ilgili belge ve bilgilerin Obama yönetimi ile paylaşıldığı ancak bu konuda yürütmenin somut bir adım atmadığını basına sızdırdılar.

IŞİD'İ AZIMSAMIŞTI

Musul’un IŞİD tarafından iÅŸgali sonrasında ABD BaÅŸkanı’nın alelacele Kongre’den bu örgütle ile mücadele için 500 milyon dolar istemesi ve paranın isteniÅŸ biçimi ve Obama’nın kamuoyuna yönelik olarak yaptığı düÅŸünülen bu giriÅŸimin oluÅŸturduÄŸu tepki bu sefer de Kongre ile Beyaz Saray arasında bir problemin uç vermesine sebep oldu. Bu sırada Obama’nın IŞİD ile mücadele için hazırlanmış bir stratejinin bulunmadığı yolundaki ifadeleri büyük bir gaf olarak görülürken hemen sonrasında içinde muharip güç bulunmayan bir hava saldırısı stratejisi ile IŞİD’i yok edeceÄŸini düÅŸünmesi de Beyaz Saray’ın muhtemelen ordu ile çok da fazla istiÅŸare etmeden verilmiÅŸ bir karardı. Zira bu açıklamanın birkaç hafta sonrasında bu sefer Amerikan Genelkurmay BaÅŸkanı General Martin Dempsey IŞİD ile etkin bir mücadele için kara ordusuna ihtiyaç olabileceÄŸini ifade etmesi ve Beyaz Saray’ın buna karşı açıklamaları bu ciddi güvenlik politikasında kimin nerede durduÄŸu konusunda ciddi bir sorunu ortaya koydu.

Bu sırada patlak veren Kobani krizi ABD dış politikasındaki derin problemi de ortaya koyuyordu. Ortaya çıkan krizde DışiÅŸleri Bakanı Kerry’nin Kobani’nin stratejik öncelik olmadığı yolundaki açıklamalardan sonra Amerika’nın hava saldırılarının Kobani’ye yoÄŸunlaÅŸması bu kurumlar arasındaki senkronizasyon problemlerini de ortaya koyuyordu. Stratejik öncelik olmayan bir alanın aniden operasyonlar marifetiyle stratejinin nerdeyse belkemiÄŸi olması stratejik karar süreci konusunda da ÅŸüpheleri artırdı. Dahası Kerry’nin güvenli bölgelerin dikkate alınması konusundaki açıklamaları sonrasında Pentagon’un bu alternatifinin masada olmadığı yolundaki açıklamaları ve Biden ile Beyaz Saray arasındaki özür sorunu dış politikada direksiyonun kimde olduÄŸu ve kiminle müzakere edilmesi gerektiÄŸi yolundaki sorunları daha da alenileÅŸtirdi.

Dahası Obama yönetimi bu operasyon sürdüÄŸü sırada elinden geldiÄŸince Suriye’deki BeÅŸar Esad problemini zikretmekten kaçınırken ve Washington’da yönetime daha yakın pozisyonlar alan isimler de ‘ÅŸimdilik’ Esadlı bir çözümden bahsetmeye baÅŸladığı anda Savunma Bakanlığı’ndan Beyaz Saray’a yazılan bir bilgi notu ile mevcut stratejinin eleÅŸtirilmesi Suriye ile ilgili stratejinin tamamen bir karmaÅŸaya döndüÄŸünü gösteriyor.

ABD dış politikasında mevcut uluslararası krizlerde neyin, kimi, ne sebeple ve neye hizmet etmesi için söylediÄŸi veya yaptığı henüz açık olmamakla birlikte ortaya çıkan karmaÅŸanın belirli bir stratejinin parçası olmadığı az çok belli gibi. Kongre seçimlerinde alınan yenilgi ve baÅŸkanlığının son iki seneye girmiÅŸ olması birçokları için karamsar bir senaryonun kaynağı olabilecek nitelikte. Ancak yine de bundan sonrası için ise mevcut karar verme süreci sorunlarının ABD dış politikasını nereye sürükleyeceÄŸi konusunda kimse açık ve net olamıyor.

[Star Açık GörüÅŸ, 16 Kasım 2014]