Seçim sonuçları ile ilgili analiz edilecek birçok dinamik var. Seçmenin her partiye mesajı farklı.
Bundan sonra bir dizi yazıda seçim sonuçlarını farklı dinamikler üzerinden analiz etmeye çalışacağım.
Bu yazıda yerel seçimin sonuçları üzerinden öne çıkan genel konulara odaklanmak istiyorum.
Seçimden önce sürekli vurguladığım husus, Türkiye’de yeni bir siyasal alanın ve yeni bir toplumsal sosyolojinin oluştuğu üzerineydi.
Bu seçimlerin sonucunda yeni siyasal alanın etkisini net olarak gördük. Yeni siyasal alan üzerinden seçimin genel sonuçlarına ilişkin öncelikle şu tespitleri yapmak mümkün.
1. Birçok ilde iki blok yarıştı. Dolayısıyla ikili yarışın bir gereği olarak seçimleri kazanmak için çok daha yüksek oy oranlarına ihtiyaç vardı. Yani nasıl cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yüzde 50’nin üzerinde oy almak gerekiyorsa, yerel seçimlerde de iki blokun yarıştığı yerlerde benzer bir durum söz konusuydu.
Eskiden herhangi bir parti bir seçim çevresinde yüzde 40’ların üzerinde oy oranına ulaştığında, bu sonuç “tarihî bir zafer” olarak tanımlanıyordu. Yeni dönemde yüzde 48 oy oranı ile seçim kaybedilebiliyor.
Bundan dolayı da büyükşehirler başta olmak üzere seçimlerin sonucunu çok az oy farkları belirleyebiliyor.
Yani seçimlerin sonucunu bu anlamda ittifaklar belirledi.
2. Büyükşehirlerde belediye meclis üyelikleri daha önemli hâle geldi. Çünkü bu seçimlerle birlikte, büyükşehir belediye başkanları kazandıkları belediyelerde muhalefet konumuna düştü.
Seçmen belediye başkanına oy verirken, belediye meclis üyeliklerinde başka bir partiye oy verdi. Çoğunluğu bu anlamda başkana vermedi. Bundan sora siyasetin gündeminin önemli konulardan birisi de, yerel yönetimlerdeki başkan ve meclis çoğunluğu meselesi olacak.
3. Uzun süredir seçmenin oy verme davranışı, kimlikler üzerinden açıklandı. Hatta Bekir Ağırdır başta olmak üzere bazı siyaset analizcileri, seçmenin “kimliklere sıkıştığını” ve bundan dolayı hâlâ sandıklarda “kimliklerin sayıldığını” vurguluyorlar.
Bu tespite genel olarak benim de itirazım yok. Ancak artık seçimlerin sonucunu çok az oy farkları belirlediği için bu analizin ötesine geçmek gerekiyor.
Dolayısıyla siyasal partiler ya da bloklar kimliklere dayalı kendi geleneksel tabanlarını konsolide etmenin yanında, daha fazla seçmene ulaşmak zorundalar.
Örneğin, AK Parti’nin kendi tabanından karşı bloka oy verebilecek seçmenlerini düşünerek siyaset üretmesi ve kampanya yürütmesi gerekecek. CHP de, sağ siyasal kimliklerden oy almak zorunda. Bunun farkında olduğu için sağ siyasal partilerle ittifak yaptı. Belediye başkan adaylarını geçmişte sağ siyasetin içinde bulunmuş siyasetçilerden gösterdi. Bu taktiğinin sonucunda kısmi başarı elde etti.
4. 24 Haziran ve bu yerel seçimlerin sonuçlarına bakıldığında, seçmenin taktiksel ya da stratejik oy verme davranışının giderek şekillendiğini görmek mümkün.
Cumhur İttifakı’nın elde ettiği oy oranı daha önce yapılan referandum sonuçlara yakın. AK Parti’nin yakaladığı oy oranı ise önceki yerel seçimlerin altında değil.
AK Parti ve Cumhur İttifakı açısından, oy oranlarını dikkate aldığımızda bir başarısızlıktan bahsetmek zor.
Ama büyükşehirlerde ortaya çıkan sonuçlar açısından bakıldığında, seçmenin AK Parti’ye bir mesaj verdiği de açık.
Bu mesajın içerisinde genel siyasetten kaynaklanan olumsuzluklar olduğu gibi, yereli ilgilendiren sorunlar da muhakkak var. Ekonomide yaşanan sorunlar, genç işsizlik oranlarının yüksek olmasından ya da yanlış aday tercihinden kaynaklı memnuniyetsizlikler ve seçim kampanyasından kaynaklanan olumsuzluklar vs. bir çok başlığı buraya ekleyebiliriz.
5. Ortaya çıkan yeni toplumsal sosyolojiye yönelik partiler daha derinlikli ve çok katmanlı siyaset üretmek zorundalar. Seçim kampanyalarını, genel söylemlerin ötesinde detaylandırılmış bir yaklaşımla ve ince bir bakış açısıyla ele almaları gerekiyor. Dolayısıyla verilen mesajların da farklı toplum kesimlerinde ve kimlik gruplarında nasıl karşılık bulduğunun etki analizlerinin daha kampanya sürecinde yapılması gerekiyor.
Partiler ve seçim çevreleri ile ilgili daha ayrıntılı sonuç analizlerine sonraki yazılarda devam edeceğim.
[Türkiye, 4 Nisan 2019].