Başbakan Erdoğan'ın Amerika ziyareti sırasında John Hopkins, German Marshall Fund ve SETA-DC konuşmalarında ortak can alıcı nokta Gazze tepkisi ve İsrail'e yönelik eleştirileri oldu. Erdoğan güçlü bir mantık örgüsü içinde açık ve yalın bir ifadeyle Gazze'de yaşanan insanlık dramının uluslararası sistemin en temel sınavı olduğunu vurguladı. Erdoğan'ın ifadesiyle, Gazze'de şartların iyileştirilmesi için verilen sözler tutulmadı ve bütün bir uluslararası sistem bu sınavda başarısız olmanın eşiğinde.
Erdoğan, Gazze'de yaşanan dramla kişisel bir ilişki kurmuş durumda. Filistin topraklarına girişinde yarım saat sınırda bekletilmesi ile Gazze halkının İsrail güvenlik güçleri ile karşı karşıya kaldığı muameleye empati yapıyor. Türkiye'ye tedavi amaçlı gelen, Gazze'de yaralanan insanlar ve özellikle çocukların çektiği acılar Erdoğan'ın algısında etkili oluyor. Erdoğan'ın tepkisi kendi ifadesiyle insani bir tepki ve bu tepkiyi vermek insan olmanın gereği. Benzer saldırılara maruz kalan herkesin, din, dil ve etnisiteden bağımsız şekilde, yanında olacağını söylüyor.
Erdoğan'ın tepkisi ile ilgili ortak kanılar var. Erdoğan'ın söyledikleri doğru ve bu tutumu belli hesaplardan öte samimi bir duyguyla ifade buluyor. Üstelik Gazze dolayısıyla İsrail'e yönelik tepkisini Washington'da da aynı şekilde ifade edebilecek bir başka lider bulmak neredeyse imkânsız. Bu denklem, bir yandan Erdoğan'ın Arap dünyasındaki prestijini artırırken, aynı zamanda, Türkiye kamuoyunun nabzını elinde tutmasını sağlıyor.
Türkiye BM Güvenlik Konseyi'nde geçici üye ve dünya ekonomisine yön veren G-20 üyesi. Erdoğan böylesine bir ülkenin lider kapasitesi ile dünya düzeninin siyasi, ekonomik ve kültürel bağlamlarını eleştirmekte ve yeni bir düzen ihtiyacının altını çizmekte. Erdoğan'ın küresel ölçekte söyleyecek sözü var ve bu mesajı dikkate alacak kritik bir kitle oluşuyor. Erdoğan'ın Gazze tepkisi küresel lider vizyonunun merkezinde yer alıyor. Gözler önündeki bir gerçeğin ifadesi Erdoğan'ın şahsında bir küresel karizma oluşturuyor. Erdoğan'a karşı çıkanlar da bir şekilde bu sürecin parçası oluyor ve Erdoğan'ın söylemini sürekli gündemde tutuyor. Bu diyalektik süreç Erdoğan'ı güçlendiriyor. Son tahlilde Erdoğan uluslararası toplumun vicdanını seslendirerek kendisine uluslararası toplum nezdinde makbul bir pozisyon oluşturuyor.
İlişkileri yeniden kurgulamak Erdoğan'ın küresel liderlik serüveni, Türkiye'nin dış dünya ile ilişkilerinin yeniden kurgulanmasını dayatıyor. Uluslararası sistemin başat güçleri ile küresel ekonomi ve güvenlik konularında görüşmeler gündeme geliyor. Nitekim en son Erdoğan-Obama görüşmesi klasik müzakere diplomasisini aşacak boyutta, Irak, Afganistan, İran, küresel ekonomik kriz gibi konular etrafında fikir alışverişi şeklinde geçti. Amerika'nın bütün bu konularda pozisyonu net ve Türkiye'den talep edecekleri sınırlı. Dolayısıyla, görüşme, ABD'nin kendi pozisyonunu merkeze alarak Türkiye'nin desteğini talep etmesinden öte, Obama yönetiminin Amerika ve dünya siyasetini ilgilendiren konularda Türkiye ile istişare etmesi tarzında şekillendi.
Erdoğan'ın küresel liderliğinin karşı karşıya kalacağı iki meydan okuma var. Dış politikada eski dostları korumak ve yeni düşman edinmeden kaçınma mücadelesi, iç politikada ise istikrarın muhafaza edilmesi. İsrail ve Amerika'da temsil kabiliyeti düşük olsa da, hareket alanı geniş Yahudi lobisi kaybedilen dostlar arasında sayılıyor. İçerideki demokratik konsolidasyon ile Gazze dramını uluslararası platformlarda dillendirebilme ara