SETA > Yorum |
İsrail Neden Erbil in Bağımsızlığını İster

İsrail Neden Erbil’in Bağımsızlığını İster?

Türkiye’den Almanya’ya, ABD’den İran’a kadar IKBY’nin bağımsızlık referandumuna uluslararası destek en azından sözlü olarak hiç yok. Tek istisna ise İsrail.

Erbil’den bağımsızlık konusunda yapılan açıklamalardaki retorik derecesi yüksek ve duygusallık ön planda. Hesap edilmemiş birçok noktanın olduğu aşikar. Türkiye’den Almanya’ya, ABD’den İran’a kadar IKBY’nin bağımsızlık referandumuna uluslararası destek en azından sözlü olarak hiç yok. Tek istisna ise İsrail.

Başbakan Netanyahu “değerlerimizi paylaşan, cesur ve Batı yanlısı” olarak tanımladığı Iraklı Kürtlerin bağımsızlığına sıcak baktığını dillendirdi. Daha sonra Adalet Bakanı ve yerleşimci lobisinin temsilcisi habayt hayahudi Partisi milletvekili Ayelet Şaked bağımsızlığın İsrail’in menfaatine olduğunu söyledi. İsrail’de Kürt uzmanları tarafından kaleme alınan birçok yazıda bağımsızlığın İsrail’in işine yarayacağı iddia edildi.

İsrail ile Iraklı Kürtler arasındaki ilişki yeni değil ve bu ilişkinin bir stratejik bir de duygusal bir boyutu var. Yürütülen son tartışmalarda da bu iki boyut birbirine girmiş durumda. Gizli tutulsa da İsrail ile Iraklı Kürtler arasındaki ilişkiler 60’ların ortalarına kadar uzanır. İsrail senelerce Saddam Hüseyin’e karşı Iraklı Kürtleri destekledi. Askeri ve finansal yardımda bulundu. 1979 öncesinde İsrail, Iraklı Kürtleri İran’la ortaklaşa operasyonlarla destekledi. Saddam’a karşı istihbaratın üssü de Irak’ın kuzeyiydi. 1979 sonrasında ise yine Iraklı Kürtler bu sefer İran’a karşı bir istihbarat aracı olarak kullanıldı.

Iraklı Kürtler Ben Gurion’un “çevre stratejisi”nde küçük de olsa önemli ortaklardan birisiydi. Ortak düşmanlara karşı Arap olmayan gruplarla girilen ittifaklar sonucunda İsrail farklı dönemlerde Kürtlere, Türkiye’ye, İran’a ve Etiyopya’ya yanaşmıştı. Önce Saddam düşmanlığı bu strateji etrafında Kürtlerle İsrail’i yakınlaştırdı; sonra bu stratejinin en kritik unsuru İran’a karşı Kürtlerin bir kısmı kullanıldı.

“Devletsiz bir halkın devlete kavuşması” şeklinde İsrail’de sıklıkla başvurulan duygusal paralellik, Yahudilerle İsrail arasındaki ilişkiden mülhem. Salt olarak bu duygusallık da Kürtlerle İsrail arasındaki bu harmoniyi açıklamaya yetmez. Çünkü yanı başlarında devletsiz bir halk var ki (Filistinliler) o halkın devleti olmamasının en bariz sebeplerinden birisi İsrail. Iraklı Kürtlerin Batı yanlısı olarak görülmesinin yanında kullanıma müsait olmaları da (Irak ve İran’a karşı olduğu gibi) mezkûr grubu İsrail’de muteber kılıyor. Stratejik olarak ise dillendirilen bir nokta var: Kürt devleti, İsrail’in İran’a karşı tampon bölgesi ve operasyon merkezi olacak.

Halbuki ne Irak’ın kuzeyi ne Irak ne de İran 1960’lardaki gibi. O köprünün altından çok sular aktı. Irak Saddam döneminin aksine İran’ın uydusuna dönüştü. İran vekilleri yoluyla İsrail’e komşu olacak kadar genişledi. An itibarıyla Deyrizor’u ele geçirerek Tahran-Beyrut hattını Şii milislerin kullanımına açıyorlar. Kuzey’de de siyasi bölünmeler yaşandığı gibi İran nüfuzunu oldukça artırdı. Goran Hareketi ve hatta Talabani ekibi İran’la stratejik işbirliği içerisindeler.

Hal böyleyken İsrail’in, etrafı düşmanlarla çevrili, etrafındaki ülkelere (Türkiye, İran, Irak) her açıdan bağımlı ve bağımsızlığı halinde İran’ın etkisini daha da artıracağı bir Kürt devletini istemesi için ya İran’la Ben Gurion’un çevre stratejisini yeniden canlandırması (birlikte Ortadoğu’yu şekillendirmeleri), ya İran hariç komşu ülkelerin Kürt devleti için desteğini alması (özellikle Türkiye’nin) ya da bağımsızlık ve self-determinasyon gibi süslü ifadelerin arkasındaki tek amacının Irak’ın parçalanması (diğer parçalanmalara da ilham vererek) olması gerekiyor. Empatik açıklamalar ve İran’a karşı tampon argümanları havada kalıyor.

Hatırlatalım: Irak en son parçalandığında kan gövdeyi götürse de DEAŞ dâhil onlarca terör örgütü neşet etse de en çok İran ve İsrail kazançlı çıkmıştı.

[Akşam, 15 Eylül 2017].