Koronavirüsün en fazla olumsuz etkilediği ve can kaybına yol açtığı kesimin yaşlılar olduğu biliniyor.
Bu durum gençlerin daha rahat hareket etmesine yol açıyor.
Hatta “Korona Partisi” düzenleyip eğlenen gençlere dair haberlere bile şahit olduk maalesef.
Hâlbuki bu salgın nedeniyle yaşanan ve giderek boyutları büyüyen krizin en büyük kaybedeni gençler olacak.
“Korona Kuşağı” gençleri iş hayatına başlama şartları açısından belki de İkinci Dünya Savaşı’ndan beri en dezavantajlı kuşağı oluşturacaklar.
Kuşkusuz bu, ülkeden ülkeye değişiklik gösterecektir. Krizi yönetmekte daha başarılı olan ülkelerdeki gençler, bu konuda yetersiz kalan ülkelerdeki yaşıtlarına göre daha avantajlı olacaklardır.
Ancak krizin dünya ekonomisine vurduğu ve bundan sonraki süreçte vuracağı darbe en fazla gençleri etkileyecek.
ABD, Fransa, İtalya ve İspanya gibi ülkelerden gelen haberler, şimdiden milyonlarca kişinin işini kaybettiğini ve işsizlik başvurularının rekor seviyelere ulaştığını gösteriyor.
Bu dönemde finansal darbe yiyen şirketlerin toparlanıp yeniden işçi alımına başlamalarının ne kadar zaman alacağını ise krizin ne kadar süreceği belirleyecek.
Sadece krizin eğitim süreçlerine vurduğu darbe bile “Korona Kuşağı” gençlerini kendinden önceki kuşaklara göre dezavantajlı kılıyor.
Bu şartlar altında, korona salgını nedeniyle yaşanan krizin gençleri daha az etkiliyormuş gibi bir algının oluşması ve gençlerin de sanki böyleymiş gibi hareket etmesi çok yanlış.
Gençlerin, her şeyden önce kendi gelecekleri için, bu salgının yayılmasının önlenmesi ve dünya ekonomisine daha büyük zarar vermemesi için herkesten fazla çaba sarf etmesi gerekiyor.
Yani sevdikleri yaşlıların sağlığını korumak için gösterecekleri dikkat aynı zamanda kendi geleceklerini de kurtaracak.
Muhalefetin ölçüsü ve riski
Bütün ülkelerde muhalefet partileri ve onların destekçileri iktidar olmayı hedeflerler ve bunun için çaba sarf ederler.
Ancak demokratik ülkelerde iktidarın yolu halkın gönlünü fethetmekten geçer.
Türkiye’de millet, meşru olmayan yollarla iktidarı değiştirmeye yönelik girişimlere yol vermeyeceğini defalarca gösterdi.
Muhalefetin iktidarın faaliyetlerine yönelik yapıcı eleştirilerini de yıkıcı tavırlarını da gayet iyi fark edebilecek durumda halkımız.
Geçmişte darbeye destek veren, ordunun ya da yargının siyasete müdahalesinden medet uman veya yabancı ülkelerin Türkiye’ye yönelik saldırılarının iktidarı devirmesi beklentisi içerisinde olan muhalefetin bu tavrının kendisine nasıl zarar verdiğini unutmaması gerekiyor.
Salgın nedeniyle olağanüstü bir dönem yaşanıyor ve bu tür zamanlarda muhalefetin yapıcı bir tavır içerisinde olması hem ülkemizin geleceği hem de muhalefetin halktaki algısı açısından önemli.
Yani muhalefet eğer krizi fırsata çevirmek arzusuyla, geçmişteki hatalarını tekrarlayıp, krizden çıkılması için pozitif katkıda bulunmak yerine felaket tellallığı yaparsa bunun ne ülkeye ne de kendisine faydası olacaktır.
Bu açıdan baktığımızda, bazı muhalif çevrelerin, böyle zor bir dönemde bile gerek klasik gerekse sosyal medyada ne kadar saldırgan bir tutum içerisinde olduğunu, hükûmetin her adımını ağır şekilde eleştirdiğini görmek çok üzücü.
[Türkiye, 4 Nisan 2020].