Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, bir önceki gün yaptığı basın toplantısında, Türkiye’nin salgınla mücadelesine ilişkin iyi haberler paylaştı.
“Virüsün yayılma gücüne karşı, şu anki şartlarda yayılma hızını kontrol altına almaya başlamış bulunuyoruz” açıklamasını yaptı.
Dünyadaki diğer ülkelerin aksine, Türkiye’de hastalığın 1 haftada en çok vaka sayısına ulaşmasının erken bir dönemde, 4. haftada gerçekleştiğini ve 4. haftadan itibaren vaka artış hızının düşmesinin bir başarı olduğunu vurguladı.
Bu hususlar aslında sıradan açıklamalar değildi.
Sağlık Bakanı Koca’nın ifadelerinden anlaşılan şu: Tüm dünyadaki vaka sayıları ve ölüm oranlarının seyri, Türkiye’nin şu ana kadar elde ettiği sonuçlarla karşılaştırıldığında ülkemizin salgını en az kayıpla atlatacağı ihtimali yüksek.
Şu an için başarı olarak değerlendirilebilecek böyle bir durumunun ortaya çıkmasını sağlayan birçok faktör var. Ancak, Türkiye’nin dünyadan farklı olarak uyguladığı, tarama ve test uygulama yöntemi ile tedaviye başlama süreçlerinin bu başarıda etkili olduğunu Bakan Koca özellikle vurguladı.
Başarılı sonuçları ortaya çıkaran yöntemlerin, hızla bilimsel yayınlara dönüştürülerek diğer ülkelerin istifadesine de sunulacağını duyurması da önemliydi.
Dolayısıyla, Türkiye’nin tarama ve test uygulama modeli, haftalardır gündemde tutulan ve hatta Sağlık Bakanlığına bir baskı aracına dönüştürülen Kore modelinden farklılaşmaktaydı.
***
Tüm dünya, salgınla mücadele konusunda ilk günden bu yana, “kim daha iyi yönetiyor” ya da “örnek model var mı” tartışmasını sürdürüyor. Devletlerin demokratik ya da otoriter olmalarına göre rejimleri, liderlikleri, siyasi kültürleri ve gelişmişlik düzeyleri gibi farklı değişkenler üzerinden, başarı ya da başarısızlıklarının sebepleri keşfedilmeye çalışıyor.
İngiltere Başbakanı Johnson, ABD Başkanı Trump, Brezilya Devlet Başkanı Bolsonaro gibi popülist liderlerle yönetilen başarısız örneklerle; Almanya Şansölyesi Merkel, Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan, Güney Kore Devlet Başkanı Moon Jae-in ve Japon Başbakanı Abe gibi liderler üzerinden başarılı örnekler karşılaştırılıyor. Ya da İtalya ve İspanya’nın Almanya ile karşılaştırıldığında, krizi yönetememesinde devlet yönetim kapasitesinin ne düzeye etki ettiği karşılaştırabiliyor.
Dünyanın herhangi bir yerinde savaş olduğunda en gelişmiş silahları binlerce kilometre ötelere taşıyan, dünyanın farklı yerlerinde bir operasyon yapacağı zaman askerlerini ve kamyonlar dolusu savaş malzemesini bir anda sevk edebilen ABD’nin, nasıl olup da solunum cihazına ya da maskeye muhtaç olduğu anlaşılmaya çalışılıyor.
Hem Türkiye’deki kriz yönetimi hem de dünyadaki farklı tecrübeleri karşılaştırdığımızda aslında, başarı ya da başarısızlığı belirleyen tek bir değişken yok.
Bir örnek vermek gerekirse, uzun süre, Kore ve Japonya gibi Asya ülkelerinin salgınla mücadeledeki başarısı yapılan testlerin fazlalığı ve yaygınlığı üzerinden açıklandı. Türkiye’de de birçok uzman Kore’de yapılana benzer sokaklara kabinler kurulup test yapılmasından bahsetti. Sağlık Bakanlığını, “Kore modelini” uygulamadığı için eleştirdi.
Sonradan anlaşıldı ki; Asya ülkelerinin salgınla mücadelesinde başarıyı sağlayan en önemli unsur, daha önce bu ülkelerin yakın dönemlerde benzer birçok virüs salgınıyla mücadele ettiği için, devletlerin ve toplumların önlemler konusunda çok hazırlıklı olmasıydı. Sadece yaygın test yapılması bu başarıyı getirmemişti.
Dolayısıyla, ülkelerin öncelikleri, deneyimleri, devlet kapasiteleri ve toplumların kriz dönemlerinde davranış modelleri gibi birçok farklı dinamik başarı ya da başarısızlığa etki edebiliyor.
Bu bağlamda, model ya da başarı-başarısızlık karşılaştırmasında tek bir değişkene odaklanmak yanlış sonuca götürebilir.
[Türkiye, 16 Nisan 2020]