Salı günü yoğun uluslararası verileri izleyenler, benimle aynı tempoyu ve hissiyatı yaşamıştır. Kaçıranlara da buradan yaşatalım: Birbiri ardına gelen olumsuz Avrupa verileri, sabah sabah Fransa'nın enflasyonda 5 yılın dibine vurmasıyla başladı. Sevimsiz haberler, çok geçmeden ülkenin hem sağından hem solundan geldi. Önce İspanya, 'deflasyona devam' mesajı gönderdi. Ardından İtalya geri kalmayıp 'ben de' dedi.
VERİLER SUSMAK BİLMEDİ
Sonrasında gelen Euro Bölgesi sanayi verisi 'bu kadarını da beklemiyorduk' dedirtirken, saatler öğleyi bulmuştu. Bölgede sanayi üretimi, Ağustos ayında yıllık bazda %1,9 oranında gerileyerek, 1 yıldır sahiplendiği artış trendini aniden terk etti.
Aynı anda açıklanan Ekim güven endeksi ise, üstüne tuz biber oldu. Bölgeye dair beklentileri ölçen ZEW endeksi, Temmuz'dan beri sergilediği sert inişi sürdürerek Ekim ayında 10 puan düşüş kaydetti. Bunun 4. çeyreğe ilişkin bir öncü gösterge olması ise, ufuktaki görünümü maalesef pekiştiriyor.
Keza, Almanya'nın ZEW endeksi de benzer bir gelişim sergiledi ve 2 yıl sonra ilk kez kötümser kanada geçiş yaptı. Veriler tam susmuştu ki, bu kez Alman ekonomi yönetimi konuştu. Almanya, 2014 büyüme beklentisini %1,8'den %1,2'ye düşürdü. Sonbahar beklenti raporuyla, onlar da, malumu ilan etmiş oldu.
BİZİM DE TADIMIZ KAÇIYOR
Velhasıl Salı günü Avrupa verileri bas bas bağırdı. Peki, bölgedeki gri tablo şaşırtıcı mı? Değil... Ancak son verilerin, beklenti seviyelerinden de olumsuz gelmesi, işin ciddiyetini gösteriyor. Bölgede herkesin tadı kaçmış durumda...
Tadı kaçan sadece Avrupalı mı? Bizim de duruma hayli canımız sıkılıyor. Zira Avrupa, şu kaotik yılda, ihracat kanalıyla tutunduğumuz dal oldu. Bu dalın çatırdaması da, ister istemez kaygı oluşturuyor. Diğer dallar da pek sağlam olmayınca, hal böyle...
AVRUPA'YA İHRACATIMIZ GELİR ELASTİK
Ta derinde yatan neden, ihracatımızın gelir elastikliği. Şöyle izah edelim: Bir ülkenin ihracat performansının en temelinde, fiyat ve gelir etkileri yatıyor. Fiyat etkisi, malın göreceli fiyatındaki değişimin; gelir etkisi ise, partner ülkedeki ekonomik gelişimin, ürüne olan talebi nasıl etkilediği... Elastikiyet de, talebin bu etkilere açıklık derecesi.
Hep kurlardan dem vururuz ya; rekabetçi fiyatı etkiliyor diye... İşte o da, fiyat etkisinin kritik bir bileşeni... Ancak şunu söyleyeyim; Türkiye ihracatında, gelir etkisi, fiyat etkisinden daha dominant. Uzun dönem verilerinin içine daldığımızda, elimizde bu sonuçla çıkıyoruz. Çeşitli ampirik çalışmalar da, bu savı destekliyor: Türkiye ihracatı genel itibariyle gelir elastik. Ortakların gelirindeki küçük bir değişim, ihracatımıza olan talebe daha yüksek bir oranda yansıyor.
Tabii elastikiyet, ürün yapısına da bağlı...
En basit bir örnekle; gıda talebi, elektronik talebi kadar esnek olamaz. Dolayısıyla söz konusu esneklik, bölgeden bölgeye, ürün kompozisyonuna bağlı olarak değişim gösterebiliyor. Bununla birlikte, Avrupa pazarında gelir elastik olduğumuzu söyleyebiliriz.
TÜRKİYE MALLARINA GÜÇLÜ YANSIMA
Birlikte hatırlayalım; 2013'te çok sayıda Avrupa ülkesi, belini doğrultmaya başlar başlamaz, ithalatta yukarı yönlü bir hareket sergilemişti. İşin asıl dikkat çeken kısmı ise, Türkiye'den yaptıkları ithalattaki artıştı. Fransa'dan Almanya'ya, İngiltere'den İspanya'ya, Türkiye malları için, ortalama ithalat hızından çok daha yüksek artışlar geldi.
Dolayısıyla, Avrupalının gelirindeki ufak bir değişim, ihracatımıza hatırı sayılır bir cevap olarak geri dönüyor. 2014 yılında da, bunu belirgin olarak yaşadık. Son çeyreğe girdiğimiz şu günlerde ise, bu bağlamda, Avrupa'daki tempo kaybının ihracatımıza yapabileceği etkilerden endişe ediyoruz. Pastadaki pay yarıya yakın olunca, etmemek mümkün değil.
PARİS-ROMA-BERLİN HATTI GERGİN
Bildiğiniz üzere, son dönemde, deflasyon ve yavaşlama bağlamında Avrupa Merkez Bankası (ECB), bir dizi hamleler yaptı ancak Draghi'nin söylemekten, bizim de duymaktan usandığımız gibi, mali politika ve reform ihtiyacı dorukta...
Merkel ise ECB'ye, Akdeniz rehaveti üzerinden yükleniyor. İtalya ve Fransa'nın, parasal genişlemeden medet umarak reform konusunda tembelleşeceğini ileri sürüyor. Öte yandan Paris ve Roma, Almanya'nın bastırdığı sıkı bütçe için zaman isterken, Berlin'e 'sen de kamu yatırımı yap' diye sataşıyor. Son günlerde bir de, Yunanistan'daki politik risk zuhur edince, keyifler iyice kaçtı. Merkel de, dün kendi parlamentosundan üye ülkeleri azarladı: 'Herkes kurallara uysun. Gardımızı düşüremeyiz.'
Açıkçası, tarafların anlaşmaya varıp bölgeye ivme kazandırmalarını biz de dört gözle bekliyoruz. Zira ne yöne bakacağımızı biz de şaşırır olduk. Doğu cephemiz kaotik, Batı cephemiz hasta. Biz ise, savaş ve hastalığın tam ortasında büyümeye çalışıyoruz.
Zor zamanlardan geçiyoruz.
[Yeni Şafak, 17 Ekim 2014]