ABD'nin yeni başkanı D. Trump dün Kongre'de yemin ederek göreve başladı. Demokratların organize ettikleri "seni istemiyoruz" protestoları eşliğinde... Trump'ın müesses nizamın kurumları ve Obama'nın mirası ile hesaplaşması kolay olmayacak. Yeni Başkan, tıpkı Obama gibi, düzenleyici işlem yapma yetkisini (executive order) hızlıca kullanarak kendi farkını gösterecek. Ancak yine de kurumların direnci önemsenmeli. Zira Rusya ile ilişkiler konusundaki ilginç olaylar aslında kurumların direncine uyanık olunma ihtiyacını gösterdi. Rusya lideri Putin'in dikkatli davranması ile kriz ortaya çıkmadı. Ve Trump ile olumlu bir sayfa açma iradesinin baltalanmasına fırsat vermedi. Trump da ısrarla ve özenle Putin hakkında olumsuz cümle sarf etmedi.
***
Trump kabinesi Türkiye politikasındaki "farkını" oluşturma sürecinde de benzer bir dikkat göstermek durumunda. ABD'nin Obama döneminde Ortadoğu'da kaybettiği ağırlığını yeniden kazanması için Trump'ın Türkiye ile ilişkilerde tamirat süreci yürütmesi lazım. Gidişat olumlu... Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ilişkilerin onarılması konusunda pozitif bir tutum ve beklenti içinde olduğu biliniyor. Başbakan Yıldırım da Ankara'nın beklentisinin PKK-YPG'ye desteğin kesilmesi ve Gülen'in iadesine odaklandığını geçen gün açıkladı. Yine Trump'ın çevresinden de Türkiye ile yeni bir sayfa açma yönünde olumlu sinyaller geliyor. Ancak muhtemel yol kazaları için dikkat edilmesi gereken hususlar var. Yönetimi devreden Obama'ya yakın uzmanların düşünce kuruluşlarında üslenerek "Erdoğan'ın otoriterliği" kampanyasına sağlayacakları yeni malzemeleri, yazdıkları kitapları önemsemiyorum. Aynı suçlamayı göreve gelmeden duyan Trump'ın bu "otoriterlik" söylemini ciddiye alması beklenemez. Ülkelerin iç işlerine karışmama eğiliminde olduğunu da ilan etti zaten. Ancak aynı kampanyanın "Erdoğan'ın İslamcı politikalar yürüttüğü" tezviratı kısmını es geçmemeliyiz. Zira bu suçlama Washington'daki birtakım düşünce kuruluşu ve medya temsilcisi tarafından üç kritik konuya bağlanmak istenecek: Deaş ile mücadele, İsrail ve İslamofobi.
***
Fırat Kalkanı operasyonundan sonra Deaş ile mücadele Trump ve Erdoğan arasında en nitelikli işbirliği yapılabileceği ilk ve öncelikli alan. ABD, Rusya ve Türkiye'nin Deaş'ı bitirecek bir seferberliğe girmesi bile mümkün. Ancak "Obama artığı" bürokratların YPG'yi "Deaş'a karşı savaşan ABD müttefiki," hatta "Erdoğan radikal İslamcı halbuki PKK-YPG seküler" şeklinde pazarlaması ciddi bir gerilim oluşturacaktır. Olması gereken terörle mücadelenin devletler eliyle yürütülmesi, başka terör örgütleri kanalıyla değil. İkincisi, Trump'ın İsrail'le ilişkileri geliştirmesinin yaratacağı ortamın gerilimleri. ABD'nin İsrail büyükelçiliğinin Kudüs'e taşınması durumunda Filistin meselesi bir fırtınaya dönüşebilir. Tel Aviv'in Filistin direnişini "radikal İslamcı" Hamas'ın "terörüne" yıkacağıaşikâr. Türkiye'den gelecek tepkileri de "radikal İslamcı Erdoğan'ın" sorumluluğuna atmak Washington'daki malum Türkiye karşıtı kampanyacılar için hiç de zor olmayacak. Üçüncüsü, Trump'ın Müslüman göçmenler ve İslamofobi politikasının yaratabileceği muhtemel gerilimler. "Radikal" ile "ılımlıyı" eşitleyen indirgemeci bir İslamcılık yaklaşımı Trump yönetiminin İslam dünyasında yaygın bir tepki görmesine sebep olabilir. Halbuki Trump ve Erdoğan'ın bölgedeki aşırıcılık ve terörle mücadele konularında yürüyebilecekleri sağlam bir zemin var. Cumhuriyetçi bir başkanın yeni Türkiye politikası sayesinde İslam dünyasındaki düşük ABD imajını toparlaması neden bir hayal olsun ki? Yeter ki Trump ve Erdoğan yola döşenen mayınların farkında olsun.
[Sabah, 21 Ocak 2017].