SETA > Yorum |
Kudüs Davası ve İstanbul Zirvesi

Kudüs Davası ve İstanbul Zirvesi

Kararın açıklandığı günden beri Müslüman halklar harekete geçti ve yönetici elitlerin dağınıklığını ve ikiyüzlülüğünü yüzlerine vururcasına ortak bir ses verdiler. Öte yandan Türkiye dönem başkanlığını yürüttüğü İslam İşbirliği Teşkilatını harekete geçirmek için elinden geleni yapıyor. Karar açıklanmadan liderler zirvesini toplamak için çağrı yaptı.

Trump'ın Kudüs kararı bir yandan bütün Müslümanları öfkelendirirken öte yandan dağınık olan İslam dünyasının birleşmesine zemin hazırlayabileceğine dair bir ümit doğurdu. Zira İslam ülkeleri aralarındaki farklılık ve husumetleri bir kenara bırakarak ilk defa yine Kudüs hassasiyeti ile bir araya gelmiş ve İslam Konferansı Örgütü'nün kurulmasına zemin hazırlamıştı.

Bugün de yapılacak iki şey var: Birincisi mevcut bütün imkanları kullanmak. Halklar tepkilerini sokakta göstermeye devam edecek ve ülkeler de mevcut şartlarda ne yapabiliyorsa onu yapacak. İkincisi ise mevcut imkan ve kurumlar anlamlı bir sonuç vermiyorsa yeni şartları zorlamaktır.

Kararın açıklandığı günden beri Müslüman halklar harekete geçti ve yönetici elitlerin dağınıklığını ve ikiyüzlülüğünü yüzlerine vururcasına ortak bir ses verdiler. Öte yandan Türkiye dönem başkanlığını yürüttüğü İslam İşbirliği Teşkilatını harekete geçirmek için elinden geleni yapıyor. Karar açıklanmadan liderler zirvesini toplamak için çağrı yaptı.

Dün toplanan zirvenin sonunda oldukça sert bir deklarasyon yayınlandı. Zirvenin hızlı bir şekilde toplanması ve çok önemli kararlara imza atması İslam dünyasının içinde bulunduğu dağınıklık dikkate alınınca çok daha anlamlı hale geliyor.

Doğu Kudüs'ün Filistin devletinin başkent olarak tanınması ve işgal altında bir başkent olarak tanımlanması şüphesi ki zirvenin en önemli maddesiydi.

Sonuç bildirgesinin ilan ettiği kararlar ve kullanılan ifadeler bir kınama ve hatta yok saymanın ötesine geçmiştir. Başka bir deyişle Trump'ın kararı sonrasında İslam dünyasında oluşan ortak hissiyatın Sonuç Bildirgesine yansıdığını söylemek mümkündür.

Trump'ın skandal kararı imzaladığı andan itibaren Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın takındığı tavır, yaptığı diplomatik hamleler, meseleyi dile getiriş tarzı, İslam dünyasını harekete geçirmesi ve etkileyici bir sonuç bildirgesinin ortaya çıkarılmasında oynadığı rol Türkiye'nin Kudüs müdafaası olarak tarihe geçecektir.

Trump'ın ya da yerine gelecek bir başka Amerikan başkanının bu skandal kararı geri alması oldukça zordur. Ancak İstanbul Zirvesinde oluşan atmosferin bu kararın etkisini azaltacak somut çıktılar üretmesi mümkündür. Bu anlamda bu karara muhalif bütün devletlere önemli sorumluluklar düşmektedir. Ülkeler Trump'ın kararını yok saymakla kalmamalı aynı zamanda ABD'yi takip edebilecek ülkeler nezdinde diplomatik hamleler yapmalıdır. Özellikle Trump'ın kararını doğru bulmadığını ifade eden İngiltere ve Fransa gibi Avrupa ülkeleri nezdinde diplomatik girişimlere hız verilmelidir. Bu alanda ortaya çıkacak başarı İslam dünyasının pozisyonunu meşrulaştıracak ve ABD ile İsrail'in yalnızlaşmasına zemin hazırlayacaktır.

Öte yandan Trump'ın skandal kararını geçersiz kılacak adımlar da atılabilir. Zaten bu kararın yok hükmünde olduğu ilk günden ilan edildi. Bununla beraber ABD'yi yalnız bırakmak için ABD'yi takip ederek büyükelçiliğini Kudüs'e taşıyabilecek ülkeler nezdinde girişimlerde bulunmak gerekir. Öte yandan Filistin'in bir devlet olarak hayatiyetini sürdürebilmesi için çaba sarf edilmelidir. Filistin siyaseti içinde yer alan aktörlerin yaşadığı çekişmelerden İsrail'in büyük bir avantaj elde ettiği unutulmamalıdır. Bu anlamda son dönemde başlayan müzakerelerin hızlanması ve sürdürülebilir, anlamlı bir yönetim oluşturulmalıdır. Aksi takdirde zirvede alınan kararların etkisi konjonktürel bir düzeyde kalacaktır.

Gerçekçi ve kararlı olmak zorundayız. Aksi takdirde yüz yıllık hikaye kaldığı yerden devam edecek.

[Fikriyat, 14 Aralık 2017].