Malezya zirvesinden yansıyanlara bakıldığında İslam coğrafyasının karşı karşıya bulunduğu problemlerin aşılabilmesi konusunda en önemli başlığın "ortak siyasi irade" olduğu net şekilde görülüyor. Sorunlar karşısında ortaya konulan irade ne kadar geniş kapsamlı olur ve arkasında hangi ölçüde durulursa çözümün de benzer bir doğrultuda şekilleneceği varsayılabilir. Yakın tarihteki tanıklıklar bunun ispatıdır. Bu yüzden Türkiye ve Malezya arasında imzalanan "İslamofobi ile Mücadeleye Yönelik İletişim Projesi için Mutabakat Zaptı" göründüğünden daha anlamlı ve önemlidir.
Başkan Recep Tayyip Erdoğan ve Malezya Başbakanı Mahathır Muhammed nezaretindeki törende İletişim Başkanı Fahrettin Altun ile Malezyalı mevkidaşı arasında imzalanan mutabakat Müslüman ülkeler arasındaki iş birliği süreçlerinde yeni bir aşama olarak da okunabilir. Mutabakat zaptında iletişim projesinde operasyonel merkezin İstanbul olacağı; İslam ve Müslümanlara karşı kurumsal, yapısal ve söylemsel ön yargı ve bağnazlık ile mücadele edileceği vurgulanıyor.
[caption id="attachment_68500" align="aligncenter" width="1120"] 2019 Kuala Lumpur Zirvesi açılışı[/caption]
Paylaşım, paylaşım, paylaşım…
Malezya’da gerçekleştirilen 2019 Kuala Lumpur zirvesi İslam coğrafyasının kendi sorunlarını tartıştığı, teşhis ettiği, değerlendirdiği ve çözüm aradığı bir toplantı olarak kayıtlara geçti. Malezya Başbakanı Mahathır Muhammed’in ev sahipliğinde 18-21 Aralık arasında yapılan zirveye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yanı sıra İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani ve Katar Emiri Şeyh Temim bin Hamed Sani de katıldı. Zirveye Mısır, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri dışında diğer Müslüman ülkelerden hem siyaset hem de sivil toplum düzeyinde pek çok isim iştirak etti. Pakistan’ın devlet başkanı düzeyinde Başbakan İmran Han tarafından temsil edileceği beklenirken son anda zirveye dışişleri bakanı katılsa da Pakistan’ın temsil edilmiş olması zirveden çıkacak kararlara bu ülkenin iştirak edeceği konusunda önemli bir adım olarak görülebilir.
Zirvede verilen mesajların odak noktasını İslam dünyasında bilgi, teknoloji, zenginlikler ve sıkıntıların paylaşılmasının oluşturması gelecekte somut çıktıların beklenmesi bakımından oldukça pozitifti. Hem Başkan Erdoğan hem de Başbakan Muhammed sık sık paylaşım konusundaki eksiklere ve bunun artırılması gerektiğine vurgu yaptı. Sadece Batı’da yaşayan Müslümanları değil aynı zamanda İslam coğrafyasını hedef alan İslam karşıtlığı konusunda yapılabilecek paylaşımların niteliği, dayanıklılığı ve imgesel gücü konusundaki vurgular ise meselenin bam telini oluşturuyor. Bu yüzden zirveden çıkan iletişim başlığının altı ayrıca çizilmelidir.
İletişim en kritik başlık
İslam coğrafyası neredeyse 200 yıldır kitle iletişim araçları vasıtasıyla yürütülen bir meydan okumayla karşı karşıya. Marshall McLuhan’ın ifadesiyle söylersek iletişim aygıtları sayesinde dünyada tek bir kültür ve tek bir tecrübe var, o da iletişim araçlarının içeriğini üretme gücüne sahip olan Batı’nın tecrübesi ve kültürüdür.
Bir dönem bizzat Batı’nın kendisi Batı’dan Doğu’ya durmaksızın akış halinde olan bu yoğun ve tek taraflı içerik akışını tartışma konusu etmiş ve bir denge yaklaşımıyla 1970-80’li yıllarda UNESCO kapsamında toplantılar yapmıştı. Sonuçta pratiğe hiçbir zaman yansımayan temennilerden oluşan raporlar yayımlanarak eski tas eski hamam devam etmişti. Süreç içinde ortaya çıkan uygulamalar tam aksine Batı’nın bu üstünlüğünü kaybetmemek için çok daha fazla çaba içinde olduğunu gösteren pek çok örnekle doludur. 1990’lardan bu yana yaşanan işgaller tarihinin hepsinde medya aracılığıyla yürütülen kara propagandaya dayalı bir ön hazırlık ve sonrasındaysa meşrulaştırma süreci yaşanmıştır. Irak’tan Afganistan’a, Suriye’den 15 Temmuz darbe girişimi sürecine uzanan çok geniş bir düzlemde bu uygulamanın örnekleri bulunabilir. Dolayısıyla sadece kültürel dönüşümün dayatılmasıyla değil aynı zamanda siyasal müdahaleler için de kitle iletişim araçları kullanışlı bir aparat olarak kullanılmaya devam etmektedir. Bunun en büyük ceremesini Müslüman toplumların çektiğini söylemeye bile gerek yok.
Mevcut tabloya bakıldığında farklı boyutlarda alternatif yayın organları ve sermaye yapıları ortaya çıkmış olsa da hala bilgi, enformasyon ve haber üretimi ile dağıtımı konularında Batı hegemonyasının devam ettiği net şekilde görülüyor. Buna rağmen Türkiye’nin son yıllarda siyasal alanda gösterdiği toparlanmanın bu alanda da bir yansıması olduğu açık. Kamu yayıncılığının kazandığı dinamizm ve çeşitlilik Türkiye’nin tezlerinin farklı dillerde küresel kamuoyuna anlatılabilmesi açısından önemli bir aşamadadır.
Ortak televizyon ve daha fazlası…
Kuala Lumpur Zirvesinde Türkiye ve Malezya arasında mutabakatı imzalanan “İslamofobi ile Mücadeleye Yönelik İletişim Projesi” somut bir çıktı olarak önümüzdeki sürecin belirleyicilerinden olabilir. Başkan Erdoğan ve Başbakan Muhammed arasında Eylül ayındaki BMGK zirvesi esnasında kararlaştırılan küresel ölçekte İngilizce yayın yapacak ortak bir televizyon kurulması fikrinin somut bir göstergesi bu mutabakat. Bu çerçevede atılacak adımların sağlayacağı pozitif sonuçları hatırlatmaya bile gerek yok aslında. Televizyon projesine uyumlu şekilde geliştirilecek olan internet ve sosyal medya yayıncılığı ise atılacak adımı daha etkin bir aşamaya taşıyacaktır.
Küresel medya ağı güçlü yayın organlarının İslam coğrafyasına sürekli şekilde ayrışmayı, farklılıkları, etnik ve mezhepsel ayrılıkları pompaladığı bir düzlemde böylesi bir iletişim projesi ve ortak televizyon kurulması fikri ortak değerlerin, inanç birlikteliğinin, paylaşmanın ve dayanışmanın anlatılması konularında sanılandan daha fazla olumlu bir tabloyu üretebilir. Kuşkusuz zaman alabilir. Fakat birinci adımın fikir olarak şekillenmesi, ikinci adımın mutabakatla atılması, üçüncü adımın ve daha fazlasının da gerçekleşebileceği konusunda iyimser bir iklim oluşturuyor.
[Sabah, 21 Aralık 2019]
.