Bugünlerde, Türkiye medyasında Jonathan Powell'ın Türkçeye yeni çevrilen Teröristlerle Konuşmak kitabı konuşuluyor. Kürt meselesinin çözüm süreci üzerinden kitaba genel olarak atıf yapılması anlaşılır bir durum olsa da; kitabın daha çok konuşulmasının özel ve güncel nedeni çözüm sürecinin müzakere aşamasına kadar gelmiş olması, Hakan Fidan'ın istifası, tekrar eski görevine atanması ve ardından yaşanan tartışmalar. Çünkü kitabın yazarı Powell, İngiltere'de Kuzey İrlanda sorununun çözüme kavuşturulmasında, Türkiye'de Hakan Fidan'ın konumunda olan ve 10 yıl boyunca aynı görevi sürdüren diplomattı.
Türkçe baskısına önsöz yazan ve uzun süreden beri, mevcut çözüm sürecini müzakere aşamasına kadar getiren siyasal iktidarı süreç konusunda kıyasıya eleştiren Türkiyeli gazeteci, kitabın "Adeta Kürt sorununu çözme el kitabı ya da kılavuzu" gibi okunması gerektiğini belirtmekte. Ancak Powell, Türkiye'de devam eden çözüm süreci konusunda, hem kitaba önsöz yazan gazeteciden hem de çözüm sürecinin akıbeti konusunda olumsuz düşünen çevrelerden farklı bir yerde duruyor. Powell, Türkiye medyasına verdiği röportajda her ülkenin deneyiminin ve çatışma dinamiğinin farklı olduğunun altını birçok kez çizdi. Ayrıca, Türkiye'de devam eden sürecin barışçıl yollardan çözüleceğine 'kesinkes inandığını' ve siyasal iktidarın 'kritik aşamaları' şimdiye kadar iyi yönettiğini vurguladı.
KRONİK MUHALİFLER
Uzun süredir çözüm sürecinin yolunda gitmediğini dile getiren çevrelerin çoğu, siyasal iktidarın 'sürecin yerli olması' konusundaki ısrarını sorunsallaştırarak; hükümeti çözüm sürecinde dünya örneklerinden yeterince yararlanmadığı yönünde eleştirdiler. Eleştirilerini, daha çok AK Parti karşıtlığını çözüm süreci karşıtlığına tahvil ederek gerekçelendirdikleri için, 'sezonluk önerilerini' hep siyasal iktidara göre konumlandırdılar. Önceleri Kürt meselesinin güvenlikçi bakış açısıyla çözülemeyeceğini ve hükümetin bir an önce PKK ve varyantları ile görüşmesi gerektiğini belirtmekteydiler. Meselenin demokratik yollardan çözülmesinin ilk şartı olarak tarafların karşılıklı görüşerek, ön koşulsuz bir şekilde çatışmaların durdurulmasını, ardından da müzakere sürecine geçilmesini önermekteydiler.
Ancak siyasal iktidarın beklentilerin de ötesine geçerek, çözüm sürecinde görüşmeleri başlatması, yol haritasını belirlemesi, yasal çerçeveyi oluşturması ve müzakerelere yönelik mutabakatı gerçekleştirmesi bu çevreleri hiç de memnun etmedi. Çünkü bugünlerde AK Parti'yi durdurmanın yolunun Kürt siyasetinden geçtiğini düşünen söz konusu çevreler, çözüm sürecinde oluşan mutabakatın, uzun süredir bekledikleri bu 'tarihi fırsatı' geçersiz kılacağını öngörüyorlar.
Halbuki, çok önemsedikleri dünya örneklerinde, çözüm süreçlerinin başarıya ulaşmasının en önemli iki unsurunun 'güçlü siyasal liderlik' ve 'çözüm süreci aktörlerindeki devamlılık' olduğunun farkındalar. Ancak, özelde Powell'ın kitabını genel olarak da dünya deneyimlerini konuşurken, en çok vurgulanan ve öne çıkan bu hususları bilinçli olarak görmezden geliyorlar. Dolayısıyla da Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın hem istikrarlı siyaset ve güçlü siyasal liderlik konusundaki görüşlerini hem de Hakan Fidan'ın MİT müsteşarı olarak devam etmesindeki ısrarını bağlamından farklı yönde yorumlama yolunu tercih ediyorlar.
ÇÖZÜMDE İSTİKRAR
Eğer dünya çatışma çözümlemelerinde ortaya çıkan deneyimleri dikkate alacaksak Powell'ın şu değerlendirmesini de görmek zorundayız: "Barış ancak siyaseten güçlü bir liderin inanmasıyla mümkün olabilir. Bana kalırsa Sayın Erdoğan tam da böyle bir lider. Kesinlikle çok güçlü ve sorunu çözülebileceğine inanıyor."
Yine Powell'a göre çözüm süreçlerinin kritik dönemlerinde "Ana karakterleri değiştirmek zordur. Çünkü güven kurumlar arasında değil kişiler arasında tesis edilmektedir." Bu saptama, "Bizim başarılı olmamızın sebeplerinden biri on yıl boyunca devam edebilmemizdi. Tony Blair de, ben de, Bertie Ahern de on yıl boyunca oradaydık. Karakterlerin devamlılığı hayati önemdedir" değerlendirmesiyle birlikte okunduğunda ve Hakan Fidan'ın çözüm sürecindeki rolü dikkate alındığında eski görevine niçin iade edildiği de daha net anlaşılır.
Kürt meselesinin siyasal yollardan çözümüne yönelik siyasal iradenin kararlılığı, 2007 seçimlerinde elde ettiği güçlü sonucun ardından daha da netleşmişti. Çözüm sürecine ivme kazandıran en önemli dönemeç ise 2014'te yapılan iki seçimde çözümü destekleyen siyasal partilerin oylarını artırmasıydı. Çözüm sürecini kararlılıkla ve birçok risk alarak devam ettiren siyasal yapıların, 2015 seçimlerinden de güçlü bir sonuçla çıkması durumunda, çözüm süreci beklenenden daha 'hızlı ve yerli' bir şekilde barışla sonuçlanacaktır.
[Sabah Perspektif, 14 Mart 2015]