Ankara ile Paris arasındaki Libya gerilimi yükseliyor.
Darbeci Hafter'in son yenilgileriyle genişleyen öfkeli kaybedenler kulübü içinde Fransa da bulunuyor.
Libya'ya giden Türk gemisini durduramayan Paris, şimdi de AB ve NATO düzleminde Ankara'nın inisiyatifini sınırlandırma peşinde.
Türkiye'nin oynadığı "tehlikeli oyuna müsaade edilmeyeceğini" söyleyen Fransız Cumhurbaşkanı Macron'dan sonra Dış işleri Bakanı Le Drian da AB'yi Ankara ile gelecekteki ilişkilerini "tabusuz ve naiflik içermeyen şekilde" tartışmaya çağırdı.
Bunu da AB'nin kendi menfaatlerini savunması ile meşrulaştırmaya çalıştı.
Macron ve Le Drian'ın Türkiye ile AB arasında dondurulan müzakereleri canlandırmak ya da sorunlara ortak bir çözüm bulmak gibi bir dertleri yok.
Aksine Sarkozy çizgisinden devam eden Macron, Türkiye'ye üyeliği değil "bağımlı ve düşük profilli bir ortaklığı" öneriyor.
Darbeci Hafter'e verdiği desteğin başarısızlıkla sonuçlanmasını hazmedemiyor.
Eski kolonyal dönemlerden kalma bir öfke refleksiyle meşru hükümeti destekleyen Ankara'yı saldırganlıkla suçluyor.
Tıpkı Yunanistan gibi AB'yi Türkiye üzerinde bir baskı manivelası olarak kullanmak istiyor.
***
 Macron'un Türkiye'yi hedef alması ne Batı ittifakı ne de AB'nin lehine, aksine ciddi anlamda aleyhinde.Hafter üzerinden Rusya'nın Libya ve dolayısıyla Kuzey Afrika'ya yerleşmesinin önünü açan Paris, NATO'nun güney kanadını tehlikeye atıyor.
AB'yi de telafi edilemeyecek jeopolitik bir kayba sürüklüyor.
Suriye'de etkisiz kalan AB'nin mülteci ve terör ile boğuşması gibi Libya'da da yeni sorunlara düçar olmasına çanak tutuyor.
AB'nin ortak güvenlik ve dış politika oluşturmaktaki zaafiyeti biliniyor.
Bazı üyelerin dar milli çıkarlarının birliği esir alması Avrupa'nın küresel siyasetteki rolünü iyice etkisizleştiriyor.
Yunanistan'ın maksimalist Kıbrıs, Ege ve Doğu Akdeniz politikalarının AB'ye getirdiği yük gibi, Fransa da NATO ve AB'yi zora sokacak saiklerle hareket ediyor.
"Aşırılıkla mücadele" adına arkasında durduğu Hafter'in saflarında radikal Medhali Selefiler bulunuyor.
Yine Macron, Rusya'nın Ukrayna, Gürcistan ve Suriye'den sonra Libya'ya inmesinin (Rus orakı şeklindeki kazanımın) sorumluluğunu da üstleniyor.
Bölge aktörü Türkiye'ye düşmanlık sergileyen Macron, Rusya'ya tolerans göstererek bölge dışı büyük bir gücü kalıcı şekilde denkleme dahil ediyor.
2011'deki müdahaleyle Libya'yı iç savaşa sürükleyen Fransa bu kez de hem Libya'yı bölme hem de Rus nüfuzuna bırakma riskini üstleniyor.
***
AB, Ankara ile Libya sahasında birlikte çalışabilir.Almanya Şansölyesi Merkel'in Macron'un Rusya'ya alan açan ancak Avrupa'ya kaybettiren Libya politikasını değiştirmeye zorlaması gerekiyor.
Aksi takdirde dağınık AB'nin Libya denkleminde sadece seyirci duruma düşme riski var.
AB başkentleri Türkiye'yi suçlamaktan vazgeçerek iş birliğine yönelirlerse kendi menfaatlerini daha kolay koruyabilirler.
Şurası net: Ankara'nın 2016'dan sonra yeni bir dış politikası var.
Çok sayıda krizi yöneten ve bugün itibariyle Suriye, Irak ve Libya'da aktif askeri operasyonlarda bulunan Türkiye ne 1990'ların ne de 2000'lerin Türkiye'si.
Ankara, Irak ve Suriye'deki teröre sınır ötesi varlığıyla kalıcı müdahale gayretinde.
Eğe ve Doğu Akdeniz'de hakkaniyete dayalı paylaşımı sağlamak için sert güç kullanma kararlılığında.
Libya hamlesi de bunun tezahürü.
Milli çıkarlarını içe kapanık bir beka korkusu ile değil, pro-aktif bir inisiyatif ile gerçekleştirmeye çalışıyor.
***
Almanya'nın dönem başkanlığında AB, Ankara ile yeni bir sayfa açmalı.Mülteciler, gümrük birliğinin güncellenmesi ve vize serbestliğinin yanı sıra Libya dosyasında birlikte çalışmanın yolunu aramalı.
Kolonyal dönemden kalma kibir ile Macron'un bunu yapamayacağı açık.
Macron'un hırsı, Trump ve Erdoğan'ın uyarılarına da cevap vermiyor.
Bu olumsuzluklardan hiçbirini taşımayan Merkel'in sadece biraz daha cesarete ihtiyacı var.
Avrupa'nın bugününe çok katkıda bulundu.
Siyaseti terk etmeden önce kıtanın geleceği için stratejik bir başarıya imza atabilir.
[Sabah, 26 Haziran 2020].