SETA > Yorum |
İran ın Suriye de Kaybettikleri ve Olasılıklar

İran’ın Suriye’de Kaybettikleri ve Olasılıklar

Suriye, İran için son derece önemli ve kritik ülke konumundadır. Zira bir yandan İran'ı, desteklediği örgütlere kara yoluyla bağlarken diğer yandan da İran'ı yaptırımların delmesine kolaylık sağlayacak Akdeniz'e bağlamaktadır. Bu açıdan bakıldığında Suriye'de rejimin değişmesi İran açısından önemli kayıplar anlamına gelmektedir. Dolayısıyla İran, bu kayıpların telafi edilmesi için belirli girişimlerde bulunacaktır. Söz konusu kayıplar ve olası İran girişimlerine detaylı bakmakta fayda vardır.

Suriye, İran için son derece önemli ve kritik ülke konumundadır. Zira bir yandan İran'ı, desteklediği örgütlere kara yoluyla bağlarken diğer yandan da İran'ı yaptırımların delmesine kolaylık sağlayacak Akdeniz'e bağlamaktadır. Bu açıdan bakıldığında Suriye'de rejimin değişmesi İran açısından önemli kayıplar anlamına gelmektedir. Dolayısıyla İran, bu kayıpların telafi edilmesi için belirli girişimlerde bulunacaktır. Söz konusu kayıplar ve olası İran girişimlerine detaylı bakmakta fayda vardır.

İran'ın Suriye'de Kaybettikleri

İran ve Esed Rejimi arasındaki ilişkilerin kökeni devrim öncesi döneme kadar uzanmaktadır. Ancak devrimin hemen ardından meydana gelen İran-Irak savaşı sürecinde ve sonrasında gelişen olaylar bu ikili ilişkileri güçlendirmiştir. İran-Irak savaşı esnasında Suriye, Irak'ın önemli maddi kaynaklarından biri olan günlük 500 bin varil petrolü Irak'tan Akdeniz'e taşıyan boru hattının akışını durdurmuştur. Böylece Irak, maddi kaynaklardan yoksun bırakılarak İran'a karşı savaşma gücü azalmıştır. Buna karşılık İran, Suriye'ye bir milyar dolarlık petrol yardımında bulunmuştur. Sonraki aşamalarda ise Suriye, İran Devrim Muhafızları Ordusu'nun (DMO), Suriye'nin Lübnan'a yakın bölgelerinde faaliyet göstermesine izin vermiştir. Bu mesele İran'ın Hizbullah'a verdiği lojistik destek açısından çok önemli olmuştur. Benzer şekilde İran-Irak savaşı esnasında Suriye, İran'a Scud füzeleri temin etmiş, İranlı mühendislere füzenin teknik eğitimlerine vermiştir. Bu gelişme günümüz İran füze programının temelini oluşturmuştur.

Bu şekilde başlayan İran-Suriye ilişkileri zaman içinde gelişmiş, iki ülke arasında önemli ortaklıklar beraberinde getirmiştir. Söz konusu ortaklıklar ise zaman içerisinde stratejik konuları da kapsayarak iki ülkeyi bir blok içerisinde kategorize edilmesine sağlamıştır. Kendilerini "direniş ekseni" olarak adlandıran bu blok ise farklı isimlerle anılmıştır. Bazı kesimler "Şii Hilali" olarak isimlendirirken bazı kesimler ise "şer ekseni" olarak da isimlendirmiştir. İsmi ne olursa olsun sahadaki gerçeklik açısından İran'ın Arap coğrafyasına yayılmasına olanak sağlamıştır. Bölgesel gelişmelerde koordine hareket eden söz konusu blokta ise İran ve Suriye birer devletken bloğun diğer aktörlerini milis gruplar oluşturmuştur. Bu açıdan bakıldığında Esed Rejimi direniş ekseni içerisinde İran'dan sonra en önemli stratejik konuma sahipti. Nitekim Hamenei'nin resmi web sitesinde Hasan Nasrallah'la yapılan röportajdan aktarılan bilgilere dayanarak direniş ekseni bir çadıra, Suriye ise o çadırın direğine benzetilmiştir. Aynı yazıda Suriye'nin (Esed Rejiminin) olmadığı bir konjonktürde Lübnan ve Filistin'deki direnişin kenara itileceği ifade edilmiştir. Herhangi bir yorum eklemeden Hamenei'nin resmi websitesinde bulunan bu ifade bile İran'ın nasıl bir kayba uğradığını bize açıkça göstermektedir.

İran her ne kadar bu meseleyi direniş ekseni bağlamında nitelendirse de pragmatik açıdan da Suriye'de Esed rejiminin varlığı İran'a önemli faydalar sağlamıştır. İran-Irak savaşı döneminde Saddam, İran'a karşı bir Arap bloğu oluşturmaya çalışırken Suriye bu duruma engel olmuştur. Rejim düşmeden önceki dönemde de Hizbullah ve Hamas gibi örgütlere lojistik desteği Suriye aracılığıyla yapılmıştır. Ek olarak Suriye'nin içerisinde de pek çok milis grup zamanında İran lehinde savaşmıştır. Nitekim Suriye'nin iç savaşı esnasında dönemin DMO Kudüs Komutanı Kasım Süleymani, DMO'nun kurucularından Hüseyin Hamedani, dini liderin başdanışmanı Ali Ekber Vilayeti gibi İran'ın karar mekanizmasında söz sahibi önemli kişilerin kaleme aldığı "rivayet-i motefavet ez mantık-i huzur-i İran der Suriye/ İran'ın Suriye'de bulunma mantığının farklı rivayeti" başlıklı kitapta yazarlar ortak ağızla Suriye'den "İran'ın stratejik derinliği" olarak bahsetmiştir. Ek olarak yazarlar İran'ın Suriye'de savaşmaması durumunda kendi sınırları içerisinde savaşmak durumunda kalacağını savunmuştur. Dolayısıyla Esed Rejiminin düşmesi İran açısından kendi ifadeleriyle direniş çadırı direğinin düşmesi, savaşın kendi sınırlarına dayanması anlamına gelmektedir.

İran'ın önde gelen Suriye uzmanlarından ve rejime yakın figürlerden Hadi Masumi Zari, 2022'de verdiği bir röportajda İran'ın Suriye'de üç şeyi kaybetmek istemediğini vurgulamıştır. Birincisi Suriye savaşı sonrasında bölgede oluşan jeopolitiği, ikincisi İran'ın Suriye üzerinden Akdeniz'e olan bağlantısını, üçüncüsü; İran'ın desteklediği Filistin ve Lübnan'da bulunan milis gruplarını İran'a bağlayan koridorun kapanmasını. Anlaşılan o ki mevcut konjonktürde İran'ın istemediği her üç durum da gerçekleşmiştir. Diğer yandan İran bahsedilen örgütlerle bağlantısını kaybettiği gibi söz konusu örgütlerin de İran'a olan inancı büyük oranda zedelenmiştir. Bu durum İran'ın hem kendi kamuoyunun nezdindeki meşruiyetini hem de uluslararası alandaki itibarını zedelemiştir.

İran'ın Olası Yapacakları

Yukarıda bahsedilen hususlar ışığında Suriye'nin İran için sıradan bir ülke olmadığı, Esed Rejimi'nin düşmesinin İran açısından büyük kayıplar beraberinde getirdiği aşikardır. Dolayısıyla İran'ın Suriye'deki gelişmelere tepkisiz kalması da beklenemez. Bu doğrultuda tıpkı her ülkede olduğu gibi İran'ın da sahip olduğu diplomasi geleneği, geçmiş eylemleri ve konjonktürel tepkileri bize ipuçları vermektedir.

İran'daki mevcut duruma bakıldığında İran'ın beklemediği bir gelişmenin yarattığı sarsıntıdan henüz çıkamamış, bir yandan hadisenin muhasebesini yaparken diğer yandan uzun bir geçmişe sahip diplomasisinden aldığı ilhamla "bekle ve gör" politikası izlemektedir. İran, olay sonrası durum analizi yaparken bir yandan Esed Rejimini savaşmak için gerekli iradeyi göstermemekle suçlarken diğer yandan Suriye'deki diğer müttefiki olan Rusya'yı da yeterince iş birliği yapmamakla suçlamaktadır. Böylece İran, üzerindeki mağlubiyet algısını atmaya çalışmaktadır. Fakat bütün bunları yaparken önümüzdeki süreç için de bir hazırlık içinde olduğunu da unutmamak gerekir. Bu doğrultuda ilk aşamada İran, ihtiyatlı bir dış politika izleyerek olası bir diplomatik anlaşma yolunu kapatmamaya özen göstermektedir. İran'ın Suriye'de iktidarı ele geçiren muhaliflere yönelik tutumunu yumuşatarak eskiden kullandığı "tekfirci gruplar" yerine "silahlı muhalif gruplar" terimini kullanması buna işaret etmektedir. Bu bağlamda İran, Türkiye'nin yeni Suriye'de sahip olduğu siyasi konumun da farkında olup her ne kadar fanatik rejim taraftarları tabanında Türkiye karşıtı söylemler görünse de resmi mecralarda Türkiye'ye karşı sert bir tutum sergilenmemektedir. Bu durum İran'ın Türkiye'nin arabuluculuk rolüne de açık kapı bıraktığını işaret etmektedir.

Bir diğer husus da İran'ın Suriye içindeki nüfuz alanıdır. Belirtildiği gibi İran, uzun yıllar boyunca Suriye'de iktidarda bulunan Baas Rejimiyle derin ilişkilere sahipti ve bu ilişkileri sayesinde halen harekete geçirebileceği kısmi unsurlar üzerinde etkisi bulunmaktadır. Bu nedenle söz konusu unsurları gerektiği takdirde hem diploması masasına daha güçlü oturabilmek adına hem de çatışmaları kendi sınırlarından uzak tutmak adına kullanması muhtemeldir. Nitekim İran Dışişleri Bakanı Arakçı yaptığı açıklamada Suriye'deki gelişmelerin İran için bir alarm olduğunu söylemiştir. Bu doğrultuda İran'ın YPG'yle de iş birliğine yanaşabilmesi şaşırtıcı olmayacaktır. Zira "Irangate" olayında ve Afganistan'ın işgali sırasında ABD'yle yaptığı iş birliğinde görüldüğü gibi, İran diplomasi geçmişinde, yeri geldiğinde ABD veya himayesindeki gruplarla iş birliği deneyimi de bulunmaktadır.

İran'ın direniş ekseni adını verdiği milis gruplarla oluşturduğu iş birliklerine bakıldığında belirli durumlarda grupların kuruluşunda bizzat kendisinin etkin olduğu ancak bazı durumlarda ise benimsediği ortak ideolojinin onları bir araya getirdiği anlaşılmaktadır. Bu doğrultuda İsrail karşıtı politikalar ve ortaklıklar örnek olarak gösterilebilir. Olası bir İsrail saldırganlığının artarak sürmesi de İran'a böyle bir kapı açabilme ihtimalini barındırmaktadır. Ancak bu durumun kısa vadede pek mümkün olmadığı anlaşılmaktadır.

[Sabah, 11 Ocak 2025]