Dünya, salgın sonrası yeni normale geçerken Türkiye siyasetinin eski polemikleri bütün renkleriyle geri döndü. Günlerdir CHPlilerin darbe imalarını, sosyal medyadaki nefret söylemlerini, ittifakların geleceğini ve yeni partilere milletvekili transferlerini konuşuyoruz. Bu canlı tartışma milletvekili transferleri ve ittifaklarla ilgili bir süre daha sürecekse de bizi asıl yoğun bir bölgesel dış politika gündemi bekliyor. Salgın sonrası jeopolitik denklemler Türkiye'nin bölgesel rolünü güçlendirecek bir değişime işaret ediyor. ABD ve Çin rekabetinin soğuk savaşa dönmesi, Rusya'nın ekonomik zayıflaması ve Avrupa'nın dağınıklığı yeni fırsat ve riskler oluşturuyor. Ankara, Libya, Doğu Akdeniz, İsrail yayılmacılığı, Filistin, Suriye ve mülteciler konularında daha ileri inisiyatifler almaya hazırlanıyor.
Libya ve Doğu Akdeniz denklemi
Darbeci Hafter kaybettiği hava sahası üstünlüğünü geri alabilmek için Suriye'den gelen Rus uçakları ile yeni bir hamlenin peşinde. Bu hamle sıcak çatışmayı yükseltir. Vatiyye hava üssünün Türkiye ve UMH tarafından etkin şekilde kullanılmasıyla da Hafter'in düşüşü hızlanır. Sahada yeni savaş hazırlıkları; masada ise müzakere süreçlerinin canlanması bekleniyor. Hafter'e her türlü silah ve milisi sağlayan BAE, Tunus siyasetini baskılayarak Türkiye ile birlikte UMH'ye destek vermesini engelliyor. Türkiye'nin askeri başarısı Mısır'ı tedirgin ederken, Cezayir, UMH'ye aktif destek verme yolunda. Ankara'nın Suriye'den sonra Libya krizinde de Avrupa'nın güvenliği, petrol çıkarma ve mülteciler konularını etkileyecek bir aktör haline gelmesi dikkatlerden kaçmıyor. Hafter'in yenilgileri Doğu Akdeniz'de de Ankara'nın elini güçlendiriyor. Kovid-19 salgını ve petrol fiyatlarının düştüğü bir ortamda Batılı firmalar sondajlarını ertelerken 5 ülke (Yunanistan, GKRY, Mısır, Fransa ve BAE) Türkiye'nin Libya ile mutabakatına karşı açıklamalarına devam ediyor. Ancak İsrail'in son deklarasyonda bu beşliye katılmaması gözden kaçmadı.
İsrail'in yakınlaşma niyeti
Bir süredir medyada İsrail'in Türkiye ile "müşterek çıkarlarına" vurgu yapılıyordu. Ankara ile Tel Aviv'in Libya ile yapılan Doğu Akdeniz Yetki Alanları Sınırlandırma Anlaşmasına benzer bir anlaşmayı yapabileceği seslendiriliyordu. Buna İdlib'te Türkiye'nin İran yanlısı milislerle mücadelesi ve bundan İsrail'in memnuniyeti eklendi. En son da İsrail'in Ankara Büyükelçiliği Maslahatgüzarı Roey Gilad'dan "siyasi diyaloğ, normalleşme ve Suriye'de İran'a karşı iş birliği" mesajları geldi. Bu arayışın bir sebebi Türkiye'nin kendisine karşı kurulan ittifaklara rağmen bölgesel bir güçlenme trendinde olması. Doğu Akdeniz, Libya ve Suriye'deki gelişmeler Tel aviv'i Ankara ile ilişkileri toparlama seçeneğine itiyor. Ancak Tel aviv'in asıl derdi Temmuz ayında Batı Şeria ve Ürdün vadisini ilhak etmesine Ankara'nın tepkisini azaltmak. Yani bir algı çalışması yapılıyor. Ankara'nın Filistin'in yanında etkili bir şekilde yer aldığı/alacağı da kesin. Başkan Trump kendi seçimi için ilhakı ertelemezse bölgemiz Haziran ve Temmuz aylarında Filistin konusuna odaklanacak.
Suriye ve mülteciler hep güncel
İdlib'te şimdilik Türk-Rus mutabakatı çalışırken radikal örgütlerle çatışma riski devam ediyor. Rejim ve muhalefet temsilcileri yakında Cenevre'de Anayasa çalışmaları için bir araya gelirken Astana görüşmelerinin de başlaması bekleniyor. Dahası, ABD ve Rusya'nın YPG'yi kontrollerine alma rekabeti sürüyor. ABD, PKK ile YPG'yi ayrıştırma, YPG'yi Araplardan sonra bu defa Barzani'ye yakın Kürtlerle dönüştürme sevdasında. Covid-19 salgını sırasında bile Avrupa medyası mülteciler konusunu hiç ihmal etmedi. Normalleşme ile yeni bir mülteci dalgasının gelmesinden korkuyorlar. Yunanistan topraklarındaki mültecileri hukuka aykırı şekilde zorla geri gönderiyor. AB ile 2016 anlaşmasının güncellenmesi bağlamında yoğun bir müzakere bizi bekliyor.
[Sabah, 23 Mayıs 2020].