Putin iktidarı döneminde Sovyet döneminin eski iddialı günlerini arayan Rusya’nın Orta Doğu’da etkinliğini artırma çabası herkesin malumu.
Sovyetler zamanındaki kadar olmasa da kendisine birtakım müttefikler de edinmiş durumda.
Amerikan yaptırımları karşısında bunalan İran, iç savaşın cenderesinde tükenmiş Esad rejimi ve Libya’nın yeni diktatörü olma rüyası kuran General Hafter…
Bunların dışında Putin, Mısır ve Suudi Arabistan’a da, “ABD’den sıkıldığınızda ben her türlü iş birliğine hazırım” mesajı vermeyi de ihmal etmiyor.
Ama bir taraftan da, ABD’yi doğrudan karşısına almaktan her zaman kaçınan, daha çok onun bıraktığı boşlukları doldurmaya çalışan bir Rusya söz konusu. ABD’ye karşı olmasa da bölgenin kendisine karşı daha zayıf ülkelerine karşı en sert gücü kullanmaktan çekinmeyen ve “şehirleri hava bombardımanlarıyla yok edip ele geçirme taktiğini” keşfeden bir Rusya!..
Gücü bu kadar fütursuzca kullanan bu ülkenin, kendisinden daha büyük ya da kendisine denk bir güç karşısında hemen geri adım atmasının birçok örneği de mevcut Orta Doğu’da.
ABD ve NATO’nun sahip çıkmayacağını iyi bildiği Gürcistan’ı ve Ukrayna’yı parçalarken, arkasında ABD desteğinin olduğunu kesin olarak bildiği İsrail’in Suriye’yi keyfince bombalamasına ses çıkarmaması güç karşısında Rusya’nın sınırlarını açık bir şekilde gösteriyor.
S-400’ler ve S-300’lerin koruduğu Suriye hava sahası İsrail savaş uçaklarının operasyon sahasına dönmüş durumda. Hatta 2018 Eylül'ünde Suriye hava sahasını ihlal eden İsrail savaş uçaklarının yanıltma manevrası yüzünden bir Rus İl-20 askerî uçağının düşürülmesi sonucu 15 askerin hayatını kaybetmesine bile Moskova gereken tepkiyi veremedi. Zira İsrail ile doğrudan karşı karşıya gelmek ABD ile karşı karşıya gelmekti ve Rusya’nın en son isteyeceği şey buydu.
Rus hava savunmasının koruduğu Suriye’de İsrail savaş uçakları her istediklerinde İran ve Şam rejimi hedeflerini bombalayabiliyorsa İran ve Esad yönetimi için Rusya ne kadar “güvenilir” bir müttefiktir.
2010 yılında BM Güvenlik Konseyi ABD’nin baskısıyla İran’a karşı ağır bir yaptırım kararı alırken, Rusya bu karara onay vererek, Tahran için pek de “güvenilir” bir müttefik olmadığını ispatlamıştı. Aynı durumu ABD-İsrail ilişkisi açısından düşünebilir miyiz? Güvenlik Konseyi’nin ABD’nin onayıyla İsrail’e karşı ağır bir yaptırım kararı alması mümkün olabilir mi?
Hatta Güvenlik Konseyi’nin ABD’nin onayıyla Suudi Arabistan’a karşı ağır bir yaptırım kararı alması mümkün müdür?
Peki, Rusya’nın her tarafı kırıp dökerken İsrail’e karşı bu kadar sabırlı olmasının nedeni sadece ABD’den çekinmesi midir?
İsrail’in de nükleer silahlara sahip olmasını, Moskova’nın İsrail karşısındaki “özenli” tavrının nedenlerinden biri olarak zikredebiliriz.
Ayrıca İsrail’in, dünya finans merkezi ABD’de ve güçlü ekonomilere sahip Avrupa ülkelerinde çok güçlü bir lobiye sahip olması, bu ülkeyi sadece Rusya’dan gelebilecek askerî tedbirlere karşı korumuyor, aynı zamanda petrol ve doğalgazını dünya pazarlarında satmasının önünde aşamayacağı engeller oluşmasını da engelliyor...
Bütün bunlar gösteriyor ki, eğer İsrail’in sahip olduğu gibi, çok “güveneceğiniz” bir müttefikiniz yoksa Orta Doğu’da kendi halkınıza ve gücünüze güvenmekten başka çareniz yok. Bunun için de güveneceğiniz bir gücünüz ve halkınız olması gerekiyor.
[Türkiye, 30 Mayıs 2020].