Türkiye demokratikleşme serüveninin en kritik seçimlerinden birine doğru giderken Mısır'ın eli kanlı diktatörü Sisi'nin Berlin ziyareti büyük ölçüde gözlerden kaçtı. Almanya bu davetle, Ortadoğu tarihinde İran Şahı Rıza Pehlevi'den sonra barışçıl bir şekilde sokak gösterileri yapan insanları bu kadar pervasızca katletmeyi göze almış tek lider olan Mısır kasabı Sisi'nin askeri rejimine meşruiyet kazandırdı. Çok değil bundan daha iki yıl önce Rabia meydanında bir günde 1000'e yakın demokrasi yanlısını dünyanın gözü önünde katlettiren ve bugün Mısır'ı bir mafya devleti gibi yöneten Sisi Almanya Başbakanı Merkel ve Cumhurbaşkanı Gauck tarafından meşru bir lider gibi karşılandı.
Bütün bu tiyatroyu daha acıklı hale getiren ise bu ziyaret sırasından Mısır'ın Almanya'nın önde gelen şirketlerinden Siemens ile 10 miyar avroluk bir yatırım için anlaşması oldu. Uluslararası ilişkilerin yapısı göz önüne alındığında ekonomik çıkarları gözeten ve hiçbir ahlaki ilke gözetmeyen bu adım rasyonel olarak anlaşılabilir. Buna rağmen bu anlaşmayı Almanya'nın dünyada ve Ortadoğu'da oynamaya çalıştığı demokrasi havarisi rolüyle bağdaştırmak mümkün gözükmemektedir.
Merkel'in Sisi ile yaptığı basın toplantısı sırasında bu ikiyüzlü siyaseti midesi kaldırmayan Mısır kökenli bir göçmen olan Faqr Elady, Sisi'nin yüzüne karşı "Sen bir Nazi, faşist ve katilsin" diye bağırdı. Der Spiegel dergisinin Elady ile yaptığı röportaj sırasında Elady'e "Siz Müslüman kardeşlerden misiniz, neden Rabia işareti yaptınız" şeklinde bir soru sorması özelde Almanya'nın genelde ise Batının İslam dünyasındaki demokratikleşme hareketleri karşısında düştüğü açmazı en güzel şekilde özetlemektedir.
Burada söylenmek istenen şudur: Eğer Rabia işareti yapıyorsanız ve İslamcıysanız özgürlük ve demokrasi taleplerinizin Batıda bir alıcısı yok. Bu durum Arap devrimleri sırasında Mısır'da ve Suriye'de Batının takındığı tavrı gayet açık bir şekilde açıklamakta. Bu şekilde, İslamcıların iktidara gelmesindense Mısır'da olduğu gibi eskiye dönerek askeri ve otokratik rejimler üzerinden İslam dünyası üzerindeki kültürel ekonomik ve siyasi hegemonya devam ettirilmek istenmekte.
KAMPANYANIN SEBEBİ
John F. Kennedy 1963 yılında Berlin'de, Sovyetler Birliği'nin baskıcı rejimi karşısında ezilen doğu Berlin halkına ve kuşatma altındaki batı Berlin halkına destek vermek adına yaptığı ünlü konuşmasında "Ich bin ein Berliner" (Ben Berlinliyim) diyerek Berlin'in demokrasi ve özgürlükler açısından bir sembol şehir haline geldiğini vurgulamıştı. Bugün ise özelde Almanya genelde ise Batı Mısır örneğiyle İslam dünyasında İslamcıların yahut muhafazakârların işbaşına gelmesindense demokrasiyi ve özgür düşünceyi boğmuş, on binlerce insanı işkenceden geçirerek hapislere tıkıp idam cezası vermiş bir rejimin yanında olduğu mesajını vermekte.
Bütün bu resme baktığımız zaman son 15 yılda Türkiye'de askeri rejimi gerileterek demokrasinin ve özgürlüklerin alanlarını genişleten Erdoğan ve AK Parti hareketine karşı Batı medyasında yürütülen negatif kampanya daha rahat anlaşılmakta. Son dönemde ise bu kampanyada bir terör örgütü tarafından desteklenen siyasi bir partinin Türkiye'de demokrasinin teminatı olarak ön plana çıkarılması hepimizin gözlerini yaşartmakta. Silahı bir siyaset aracı olarak reddetmemiş, tek adam kültüne sonuna kadar bağlı olan ve seçimler sırasında hem doğuda hem de batıda pervasızca Kürt seçmene karşı tehdit şantaj metotlarını sonuna kadar kullanan bir hareketin Türkiye'ye getireceği demokrasi Sisi'nin Mısır'a getirdiği demokrasiden farklı olmayacaktır. Gelinen noktada Kürt ve Türk Kemalistlerin eski Türkiye'yi diriltme noktasında Batı basınının desteğini arkalarına aldıkları ortadadır.
*Sisi Berlinli mi?
[Sabah Perspektif, 6 Haziran 2015]