Şam saldırısına İran’ın İsrail’i doğrudan hedef alarak verdiği cevap, Ortadoğu’daki uzun süredir devam eden bölgesel savaşın yeni bir aşamasını temsil ediyor. Hafta sonunda gerçekleşen saldırı öncesinde, bu ülkeler bölgedeki müttefikleri veya gizli operasyonlarla ‘kontrollü’ bir vekalet savaşı yürütüyorlardı. İsrail’in Suriye’de İranlı general ve Devrim Muhafızlarını vurması halihazırda devam etmekte olan bu savaşın devamından ibaretti. Ancak İran’ın bu sefer İsrail’i doğrudan hedef alma kararı vermesi, stratejik caydırıcılık açısından yeni bir denge oluşturulmasını kaçınılmaz hale getirecek. İran’ın cevap vereceğini önceden ilan etmesi üzerine Amerika’nın yoğun bir diplomasi trafiği üzerinden saldırının adeta koreograflığına soyunması, Biden’ın seçim senesinde Ortadoğu’da yeni bir sıcak savaşın içine çekilmek istemediğini gösteriyordu. Ancak Washington’ın iki tarafı da kontrollü bir çatışmayla yetinmeye ikna etmesi çok zor, zira Ortadoğu’da stratejik dengenin ister istemez değişeceği ve çatışmanın artacağı yeni bir döneme giriyoruz.
‘MAĞDUR İSRAİL’
7 Ekim sonrasında Gazze’yi yaşanmaz hale getirerek etnik temizlik yapmaya çalışan Netanyahu hükümeti son aylarda Biden yönetiminin baskısını hissetmeye başlamıştı. En İsrail yanlısı senatörlerin bile erken seçim çağrısı yapmasıyla birlikte İsrail’e askeri yardıma şart koyulması tartışmaları Netanyahu’yu köşeye sıkıştırmıştı. Daha önce de Hizbullah’a ve bölgedeki Şii milislere operasyonlarla savaşı genişleterek Amerika’yı İran’la çatışmaya mecbur bırakmaya çalışmış ancak şimdiye kadar bunda başarılı olamamıştı. Ancak Suriye’deki İran konsolosluğunu hedef almasına İran’ın verdiği karşılık sayesinde, Gazze savaşı yüzünden üzerinden oluşan Amerikan ve Batı baskısından bir anda kurtulmayı başardı. Özellikle Washington’da İsrail’e desteği sorgulamak artık çok daha zor olacak. Biden her ne kadar Netanyahu’ya İran’a karşı ofansif bir operasyona katılmayacaklarını söylemiş olsa da Amerikan siyasetinde bir anda ‘mağdur’ statüsüne evirilen İsrail’e askeri yardımın herhangi bir şarta bağlanması mümkün olmayacak.
Netanyahu’nun adeta şapkadan tavşan çıkarmasına yardımcı olan da İran’ın vekiller üzerinden değil de doğrudan cevap vermeyi tercih ederek yaptığı stratejik değişiklik oldu. Bu tercih önümüzdeki haftalarda ve aylarda getireceği sonuçlar üzerinden muhtemelen çok tartışılacak. Saldırının şiddetini ve zamanlamasını dahi Amerika’yla resmi olmayan bir müzakere süreci üzerinden karşı tarafa bildiren İran için geniş çaplı bir savaşa girmek pek akıl karı değildi zaten. İran’ın saldırısını İsrail’e ağır bir bedel ödetme çabasından ziyade caydırıcılığın aşınan sınırlarını tahkim etmek için gerçekleştirdiği bir prestij operasyonu olarak tanımlayabiliriz. 300 civarındaki füze ve kamikaze İHA’sının çoğunun İsrail hava sahasına girmeden İngiltere, Ürdün ve Suudi Arabistan’ın da katkılarıyla düşürülmesi İran için öğretici olsa gerek. İran’ın en ileri füze sistemlerini kullanmadan da İsrail’e ulaşabileceğini göstermek istemesi anlaşılabilir ancak muhtemel bir savaş durumunda bölgedeki Arap ülkelerinin ABD’yle ve dolaylı olarak da İsrail’le iş birliği ve koordinasyon içinde olacağını da anlamış olmalı.
AMERİKA’NIN ‘DEMİR ZIRHLI’ DESTEĞİ
Bir yandan Gazze’nin hızlıca gündemden düşmesini, Amerika’nın İsrail’e ‘demir zırhlı’ desteğini yinelemesini ve Avrupa ülkelerinin de İran’ı kınamasını sağlayan saldırı bir yandan da Biden’ın İran’la savaşa girmeyeceği mesajını netleştirmiş oldu. Netanyahu İran tehdidini İsrail için varoluşsal bir tehdit olarak tanımlamakta ve Amerikan siyasetçilerini bu konuda ikna etmekte mahir bir siyasetçi. Gazze meselesinde Washington’ı son derece rahatsız etmeyi başaran Netanyahu, Amerikan Kongresi’nde mesele İran olunca her türlü desteği vermeye hazır senatör ve temsilciler olduğunu biliyor. Ancak Biden yönetiminin bu desteğin sadece savunma amaçlı olduğunu vurgulaması ne kadar etkili olur onu kestirmek zor. İsrail İran’ı vurmak için uygun bir zaman bekleyecektir ve bunu Amerikan silahları olmadan yapması mümkün değil. Yani önümüzdeki dönemde şiddet sarmalına girildiğinde Biden yönetimi savunma ve ofansif operasyonları arasında net bir çizgi çekmekte zorlanacaktır.
Biden İsrail’e askeri desteğin İran’la savaş başlatmak için kullanılmaması ve Gazze’deki insani durumun iyileştirilmesi gibi iki farklı politikayı bir arada yürütmeye çalışacak. Zaten Ortadoğu’da yeni bir savaş istemeyen ve Çin’e odaklanmak isteyen Biden’ın İran’la savaşa gidecek her yolu kapatmaya çalışması şaşırtıcı olmayacak. Bu yüzden Netanyahu’ya İsrail’in kazandığı ‘zaferi’ (İran’ın saldırısının etkisiz hale getirilmesi) alıp cebine koyması tavsiyesinde bulunan Biden bir yandan da içeride İsrail’e sert eleştiriler yöneltmeye devam edecek olan genç, siyahi ve Müslüman Demokratları yanına çekmeye çalışacak. Gazze’deki insani durumun iyileştirilmesi bu açıdan da önemli.
Biden’ın Netanyahu’ya verdiği desteğin dozunu kaçırdığını anlamasının üzerinden çok geçmeden İran’ın devreye girmesi bölgesel tansiyon dinamiklerinin Amerikan seçimlerini de zorlayabileceğini gösteriyor. Şu aşamada İran’ın zaten önceden haber verdiği ve etkisiz hale getirilmesinden de çok rahatsız olmadığı saldırı, Netanyahu için önemli bir kazanım gibi görünüyor. Amerika ve Batı’nın baskısının bir anda kırılması ve İran’a vereceği muhtemel cevabın da şimdiden meşrulaştırıldığı bir denklem oluştu. Hafta sonu gerçekleşen saldırının kontrolsüz bir savaşa dönüşmemesi için çaba gösteren Biden yönetimi şimdilik bu tehlikeyi savuşturmuş görünüyor ancak Netanyahu’nun eli de son derece güçlendi. İran’la İsrail arasındaki bölgesel savaşın vekalet savaşından doğrudan savaşa dönüşmüş olması, Amerika’nın tercihlerinden bağımsız olarak Ortadoğu’da çok daha belirsiz yeni bir döneme girdiğimize işaret ediyor.
[Yeni Şafak, 17 Nisan 2024]