İranlı nükleer fizikçi ve Savunma Bakanlığı Araştırma ve İnovasyon Kurumu’nun başındaki isim Muhsin Fahrizade’nin Tahran yakınlarında bir suikast sonucu öldürülmesi Orta Doğu açısından geçen haftanın en önemli gelişmesiydi. Bu, yılın başında Kasım Süleymani’nin Irak’ta bir hava saldırısıyla öldürülmesi kadar önemli bir gelişme.
Her iki saldırının da İsrail ile çok yakın bağlantısı olduğu açık. İsrail’den gelen açıklamalar ve uluslararası medya haberleri Fahrizade’nin öldürülmesinin doğrudan bu ülke istihbaratının işi olduğuna işaret ederken, Trump’ın Süleymani’nin öldürülmesi emrini vermesinde de ABD’deki İsrail lobisinin önemli rol oynadığı biliniyor.
Fahrizade’nin öldürülmesi üzerinden Orta Doğu siyasetine baktığımızda aşağıdaki sorulara cevap aramak önem kazanıyor.
Orta Doğu siyasetinin yeni formu artık suikastlar, yaptırımlar ve terör üzerinden mi şekilleniyor?
İsrail’in İran’da bu tür operasyonları gerçekleştirebilmesi bu iki ülke rekabetinin geleceği açısından ne anlama geliyor?
Fahrizade suikastının ABD-İsrail ilişkileri ve Biden’ın dış politikası açısından ne gibi etkileri olur?
Bu suikastın ABD-İran ilişkileri açısından ne tür sonuçları olacak?
Öncelikle, Fahrizade suikastının İsrail’in bu türden ilk hukuk dışı eylemi olmadığını, daha önce de İran’ın nükleer programı ile ilgili çalışmaları olan bilim insanlarının benzeri suikastlarla öldürüldüğünün altını çizelim.
Ancak bu yıl içerisinde Devrim Muhafızları Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani’nin benzer şekilde uluslararası hukuka aykırı bir eylemle öldürülmesi, şimdi Fahrizade’nin öldürülmesi, yıl içerisinde başta Natanz Nükleer Tesisi olmak üzere İran’da gizemli patlama ve yangınların gerçekleşmesi, Amerikan yaptırımlarına her geçen gün bir yenisinin eklenmesi ve ülkedeki terör saldırılarının artması İran’a karşı adı konmamış sert bir savaşın yürütüldüğünü gösteriyor.
İlginç olan, İran’a karşı bu savaşı yürüten aktörlerin yöntemlerinin, Tahran’ın mücadele stratejisinde hep öne çıkan “asimetrik savaş” stratejisinin de bir adım önüne geçmiş olması.
Daha da ilginç olan ise, ABD ve İsrail gibi aktörlere karşı yürüttüğü asimetrik savaş stratejisinde bugüne kadar başarılı olan Tahran’ın bu yeni düzlemde Tel Aviv ve Washington’a cevap vermekte çok zorlanıyor olması.
İran’ın kendisine karşı Netanyahu ve Trump ekibi tarafından çok farklı araçlarla yürütülen savaşa karşı yeterince cevap veremediği yönünde yaygın bir algı oluşmuş durumda. Bu da özellikle İsrail’in cesaretini artırıyor. Yani İran yeni saldırılarla karşılaşabilir. Özellikle de Netanyahu’nun hayalinin Trump ayrılmadan önce İran’ın nükleer tesislerinin Amerikan ordusu tarafından vurulması olduğunu hatırlayalım.
Peki, İran neden cevap vermekte zorlanıyor?
Yaptırımlar yüzünden ekonomisi ciddi şekilde zarar gören İran, Biden’ın Amerikan başkanı olmasıyla birlikte nükleer anlaşmaya geri dönüp yaptırımların kalkmasını ümit ediyor. Bu yüzden de Biden’ın Tahran’la yeniden anlaşmasının önünde engel teşkil edebilecek adımlar atmak istemiyor.
Yoksa İran’ın İsrail’e karşı güç gösterisi yapacak çok sayıda aracı var ama orantısız bir güç kullanımı Washington’u İsrail’in yanında tavır almaya zorlayacaktır ve bu Netanyahu’nun hayallerinin gerçekleşmesine kadar sonuçlar doğurabilir. Zira ABD’deki Yahudi lobisinin gücü sadece Trump’a değil, Biden’a bile bu tür adımları attırabilecek düzeyde.
Öte yandan İran’ın elinde, İsrail’e Fahrizade suikastına benzer şekilde cevap verecek araçların olmadığı görülüyor. Yani Tahran, örneğin Hizbullah aracılığıyla ya da doğrudan kendi füzeleriyle İsrail’i vurabilir ama İsrail içerisindeki casusları aracılığıyla Fahrizade suikastına benzer eylemler yapabilecek kapasiteye sahip olmadığı görülüyor.
Büyük ölçüde illegal araçlarla yürütülen bu yeni savaş stratejisinde Trump yönetimini yanına çekmeyi ve İran’ı köşeye sıkıştırmayı başaran İsrail’in, radikal adımlarla Biden’ın Orta Doğu siyasetini de ipotek altına almayı planladığı anlaşılıyor. Bu çerçevede Netanyahu’nun temel hedefinin Tahran’ı provoke edip Biden’ı İran’a karşı güç kullanmaya zorlamak ya da en azından yeni bir anlaşmadan uzak tutmak olduğu görülüyor.
ABD’yi yeniden uluslararası kurumlara ve anlaşmalara geri döndürmeyi hedefleyen Biden’ın, Netanyahu’nun bu hamlesi yüzünden İran nükleer anlaşmasına (JCPOA) dönmekten vazgeçip vazgeçmeyeceğini Tahran’ın İsrail’den ve belki 20 Ocak’a kadar ABD’den gelebilecek provokasyonlar karşısında ne kadar sabırlı davranacağı belirleyecek.
İran için kötü olan ise, karşı tarafın Tahran’ın sabrını test etmekte çok istekli olması ve şartları uygun görmesi.
[Türkiye, 2 Aralık 2020].