Irak'ın ABD tarafından işgal edilmesiyle Ortadoğu'da yeni bir süreç başladı. ABD farkında olarak veya olmayarak bölgemizdeki siyasi fay hatlarını harekete geçirdi. 2010 Irak seçimlerine kadar işgal yönetimi altında ayakta tutulmaya çalışılan Irak siyasal yapısı daha büyük bir felakete sürüklendi. 2010 seçimleriyle etnikmezhebi siyasal şablon siyasalın kendisini imha etmek pahasına hayata geçirildi. Irak'ın etnik-mezhebi siyasal şablonu aşmak için tek umudu olan, farklı kesimlerin ilk kez bu denli yoğun bir şekilde temsil edildiği Irakiyye hareketi seçimleri kazanmasına rağmen, ABD-İran ekseninde pişirilen iktidar Kürtlerin sessiz desteğiyle Maliki'ye devredilmiş oldu.
Sonuçta sadece seçimleri kazanan parti iktidara gelmemekle kalmadı, Irak'ta seçimler de büyük ölçüde anlamını yitirmiş oldu. 2010 sonrası elde kalan Irak tecrübesi, iktidar odaklarının demokrasi yoluyla değil, etnik-mezhebi aidiyet marifetiyle belirlendiği bir kısır döngü oldu. Bugün Irak'ın, gerek komşularıyla gerekse de ülke içindeki unsurlarla yaşadığı sorunları aşmakta zorlanmasının arka planında da bu siyasal şablon bulunmaktadır.
Maliki iktidara geldiği günden beri kabaca iki eksen üzerinden yürümektedir. Mezhepçi siyasi söylemi hemen her krizde bir silaha dönüştürmekte ve her sorun alanına güvenlik perspektifinden yaklaşmaktadır. Bugüne kadar sorun çıkıp da Maliki'nin orduyu göndermediği Irak şehri neredeyse kalmadı. Tikrit, Anbar, Selahaddin, Nineva, Diyala ve Kerkük nasiplerine düşen gerginliği fazlasıyla almışa benziyorlar. Geçtiğimiz ay boyunca Maliki geleneği bozulmadı. Irak ordusu hali hazırda bulunduğu Kerkük bölgesinde daha aktif hale geldi ve açıktan Barzani güçleriyle gerginlik yaşamaya başladılar.
KÜRTLER-KERKÜK-BAĞDAT ÇIKMAZI
Kürtlerin bugün hem Kerkük üzerinden hem de Bağdat üzerinde yaşanan krizdeki rolü doğru anlaşılmazsa, Irak'taki siyasal gerilime dair aceleci analizlere mahkûm oluruz. Kürtler, I. Körfez savaşı sonrası ortaya çıkan de facto durumdan sadece faydalanmakla kalmadılar, gereğinden fazlaca siyasal bir konfora da alıştılar. Adeta '36. Paralel siyasal dünyası' icat ettiler. Bu dünyanın en temel sorunu, Kürtlerin sadece kendi özel gündemlerine müptela olup neredeyse bütün dinamiklerin iç içe olduğu bölgemizde umursamazca siyasal gündemlerini takip edebileceklerini düşünmeleridir. Benzer bir tavrı temsil kabiliyeti baştan aşağı sorunlu 2005 Anayasa referandumunda sergileyerek kısa vadeli kazanımı düzen kurucu bir yol haritasına tercih etmişlerdi.
140. maddeye sığınarak Kerkük ve diğer (ilk kez Anayasa ile icat edilen bir kavramsallaştırma ile) 'ihtilaflı bölgelerin' kaderlerinin 'normalleşme, nüfus sayımı ve referandum' ile 2007 sonundan geç olmamak üzere belirleneceğini ilan ettiler. Elbette siyasal bir yol haritasından yoksun, temel kavramsallaştırması baştan aşağı sorunlu ve hepsinden önemlisi bir işgal yönetimi altında alınan bu karar hiç bir şekilde hayata geçmedi. Kürtler, 1991 sonrası sadece de facto durumlara sabrederek kazandıklarını düşündüklerinden, Kerkük meselesini bir 'kızıl elmaya dönüştürerek' krizi büyütmüş oldular. Kürtler, Irak'ın etnik-sekteryen mikrokozmozu olan Kerkük'ün, etnik isimli bir coğrafi bölge şemsiyesi altında çözüme kavuşmasının kolay olmayacağı gerçeği ile yüzleşmek zorundalar.
Maliki yönetimi bugüne kadar en irrasyonel siyasi adımları atma konusunda hiç bir tereddüt göstermedi. Irak'ta Maliki'nin elinde bulundurduğu or