Cumartesi günü Ankara'da meydana gelen, 96 kişinin hayatını kaybettiği ve 240'dan fazla kişinin yaralandığı hain saldırı sonrası ekonomi yazısı yazmak gerçekten çok zor.
Başkent Ankara'daki terör saldırısı, Türkiye'yi içerden ve dışarıdan şiddetle dizayn etme çabasının son halkası. Kullanılan yöntem ve ortaya çıkan tablo, bu çabanın artarak devam edeceğini ve bu uğurda her şeyin göze alındığının habercisi. Amaç, Türkiye'yi kaosun, çatışmanın, istikrarsızlığın ve terörün merkezi gibi göstermek.
Açık ki, 1990'lı yıllardaki karanlığa çekilmek isteniyoruz. Bizler, o dönemlere tanıklık eden, terör, çatışma ve kaos içinde yetişen bir nesil olduk. Maalesef, bizim çocuklarımız ve bizden sonraki nesil de aynı süreci mi yaşayacak diye kendimize sormaya başladık. Çünkü o yıllar, siyasi, ekonomik ve sosyal açıdan kayıp yıllar olarak hafızalara kazındı.
Terörün ülke gündeminin birinci sıraya yerleştiği, dışarıdan desteklenen belirli grupların çıkar çatışmasına heba edilen o dönem tekrar diriltilmek mi isteniyor acaba?
Oysa ki, şiddet sarmalının içine çekilmek istenen Türkiye, 2000'li yıllarda her şeye rağmen, ekonomide, siyasette, bölgesel politikalarda ve uluslararası arenada büyük bir aşama kaydetti. Türkiye, zor bir coğrafyada bulunmasına rağmen, kendisinin tek başına çözmesi zor olan konularda, maliyeti ağır olmasına rağmen, inisiyatif aldı ve birçok probleme çözüm getirdi.
TÜRKİYE, KAOS VE ÇATIŞMA İLE ANILMAMALI
Son olaylar, Türkiye'yi siyasi belirsizliğin tavan yaptığı, ekonomide bir gün sonrasını değil bir saat sonrasının bile öngörülemediği, “gidemeyenlerin ülkesi” haline getirmeyi amaçlıyor.
Eldeki kazanımlara rağmen Türkiye, yine başa döndürülmek isteniyor. Sanki ülkede siyasi ve ekonomik istikrar adına hiçbir şey olmamış, sosyal barış ve toplumsal huzur sağlanmamış gibi bir hava estirilmeye çalışılıyor.
Ayrıca, emir almaya alışkın, ulusal, bölgesel ve küresel politikaları dışarıdan tayin edilen, halkından kopuk ve halktan gelen taleplere duyarsız bir ülkenin geri dönüşü arzulanıyor. Suriye ve Irak ile ilgili yeni oyunlar sahnelenmeye başlanmışken, Türkiye'nin kendi içindeki sorunlarla uğraşarak bu alandan çekilmesi planlanıyor aynı zamanda.
Terörden medet umanların asıl amacı, ülkeyi başladığı yere geri döndürmek. Yani, siyasi ve ekonomik alanda yapılan reformları, düzenlemeleri hiçe indirgemek, toplumsal çatışmayı körükleyerek ülkeyi kendi çıkarlarına uygun olarak dizayn etme alışkanlığını yeniden kazanmak.
Dolayısıyla, 2000'li yıllarda nefes alabildiğimiz, geleceğin umutla inşa edildiği dönemdeki Türkiye'nin yerine, Eski Türkiye'ye geri dönüş için çalışılıyor. Bunun için yapılan terör saldırıları sonucunda da, belirli kalıplara sıkışan, istikrarsızlığın ve ölümlerin normalleştiği 1990'lı yılların karanlık günlerinin gölgesi bunlardan habersiz çocukların ve gelecek nesillerin üzerine düşüyor.
KARARLILIKLA YOLA DEVAM EDİLMELİ
Türkiye'nin içinde bulunduğu coğrafyanın, küresel siyaset, enerji ve ekonomide dinamikleri yerinden oynatacağı sır değil. Bu dinamiklerde Türkiye'nin söz sahibi olması, ancak ve ancak istikrarın merkezi olmasıyla gerçekleşebilir.
Diğer yandan, enerjisini ve zamanını teröre, algıyı düzeltmeye çalışan bir ülkede, sosyal barışı koruma, kalkınmayı gerçekleştirmek, siyasi ve ekonomik reform yapmak kolay değil, ama Türkiye bunu yapmalıdır, yapmak zorundadır.
Türkiye, her alandaki sorunlarını çözerken hem bugünün siyasetini yönetmeli, hem de karanlık döneminden bihaber olan nesillere o günlerden uzak sağlam bir gelecek kurmalıdır.
Bunun için, tarihin en ağır katliamı ile karşı karşıya kalınan böyle zor bir ortamda dahi, Türkiye ne olursa olsun sosyal barışı koruma, beraber yaşama ve ortak gelecek hedeflerinden vazgeçmediğini ve yoluna devam etme isteğini güçlü bir şekilde göstermelidir.
Ülkede istikrarsızlık ve kaos oluşturma için çabalayanlar da bu şekilde gereken cevabı alacaktır.
[Yeni Şafak, 12 Ekim 2015]