Terör tüm dünyanın baş belası... Ancak bugünlerde Türkiye'de korkunç yüzünü daha fazla gösteriyor. Kimi zaman DAİŞ formuyla; çoğu zaman PKK eliyle.
Ramazan ayının ilk günlerinde Vezneciler ve Midyat'ta PKK, bomba yüklü araçlarla saldırdı. On sekiz insanımızın canını aldı. "Hendek savaşları" ve "özyönetim" stratejisi çöken PKK 7-8 bin civarında militanını kaybetti. Ama terörü metropollerde, şehir merkezlerinde tutmaya kararlı. Zira Suriye ve Irak'ta ABD ve Rusya'dan destek alan bir örgüt olarak Türkiye'deki iddiasını kaybetmek istemiyor.
Bir yandan ABD'nin açık silah, eğitim ve komuta desteği ile YPG olarak kendisini güçlendirmeye devam ediyor. Ve Kuzey Suriye'de savaşacak yeni militanları devşirme alanı olarak da Güneydoğu ilçelerini terörize etmeyi sürdürüyor. Diğer yandan ise "silahların bırakılması" gibi bir seçeneğin de ara sıra kamuoyunda gündem olmasını istiyor.
Hem ABD'nin isteğini karşılamaya çalışıyor görünmek için. Hem de terörün yıkımından bunalan ve PKK-HDP'den kopmakta olan Kürt halkına "biz çözüm istiyoruz" mesajı verebilmek için. Nitekim Başbakan Yıldırım terör örgütünün kendilerine bugünlerde "görüşebiliriz, silahları bırakabiliriz, konuşalım" yönünde haberler ilettiklerini söyledi.
Medyada terörün aldığı canlar "yeter artık" deme haklılığına dayanarak "çözüm sürecine" dönme mecburiyetini seslendiren birçok kalem mevcut zaten. Dokunulmazlıkların kaldırılmasının "yanlışlığından" ve AK Parti'nin sadece "askeri seçeneğe" odaklandığından bahsediyorlar.
Elbette PKK terörü ile mücadele sadece güvenlik güçlerinin inhisarında olamaz. Siyasetin eli bölge insanı ile kuşatıcı bir etkileşimde olmalı. Hükümet zarar gören ilçelerin inşasını ve kalkındırılmasını ivedilikle sağlamalı.
Yine Kürt milliyetçilerinin siyaset yapacağı demokratik alanın korunması gerekli. Terörün nihai kertede bitirilmesi de siyasetle olur. Bütün bunlar doğru ise de; bugün "çözümsüreci" adı altında "PKK ile görüşmeyi" önermek hem zararlı hem de zamansız.
Zararlı; çünkü terörle mücadelede ihtiyaç duyulan ortak siyasi zemini zayıflatabilir. Zamansız; çünkü Suriye iç savaşı bitmeden ne PKK ne de dış destekçileri bu çatışmanın bitmesini istemeyecektir.
Geçen yıl 7 Haziran seçimlerinin sarhoşluğu ile teröre başlayan PKK'nın bugünkü amacı net. Güneydoğu ilçelerinde kaybettiği zemini "çözüm süreci" havasına dönülmesi sayesinde yeniden toparlamak. Bu arada çatışmasızlığın vereceği fırsatla Suriye ve Irak'ta DAİŞ sonrası dönem için konumunu güçlendirmek. Bunun için masada olmak yeterli. Böylece Batı başkentlerinden ve muhalefetten gelecek baskılarla AK Parti iktidarı kolaylıkla köşeye sıkıştırılabilir.
AK Parti iktidarını "artık çözüm istemiyor" argümanı ile sorgulayanlar en az üç hususu gözden kaçırıyor. İlki, İki defa PKK'ya silah bıraktırmak için çözüm süreci başlatan AK Parti'dir. PKK'nın bitirdiği bu süreçlerin maliyetlerini toparlamak da AK Parti siyasetçilerine kaldı. "İnandırıcılık sorunu" olan artık HDP- PKK'dır.
İkincisi, Çözümün "koşullardan bağımsız" hale gelmesi hiç mümkün değil. Silahları gömmeyen bir örgüt ile süreç yürütecek bir iktidarın karşılaşacağı tehlike "baldıran zehri" içmekten fazlasıdır. Türkiye halkını ikna edemeyen bir süreç denemesi Kürtleri de geri dönülemez şekilde tümüyle kaybeder.
Üçüncüsü, Türkiye'de yaşayan Kürtlerin haklarının, güvenliğinin ve refahının temini elbette PKK'dan bağımsız bir konudur. Hiçbir şart koyulamaz. Ancak Kürt milliyetçilerinin geleceği konusunda "silah bırakma" koşulu koymayan siyasi iktidarın ayakta kalması dahi düşünülemez.
Son bir şans var ise zamanlama her şeydir.
[Sabah,10 Haziran 2016]