Irak Bölgesel Kürt Yönetimi (IKBY), Irak Anayasasına göre Kürt bölgesinde olmayan ve statüsü tartışmalı bırakılan Kerkük’ü yine tartışmalı bir şekilde referanduma dâhil etmişti. Bu oldubittiye itiraz edenlere karşı “Kerkük Kürtlerin Kudüs’üdür” ve “Kerkük Kürdistan’ın kalbidir” sözleri ile karşılık vermişlerdi.
Demografik yapının çoğunluğunu Arapların ve Türkmenlerin oluşturduğu bir coğrafya için bu sözlerin siyasi bir slogandan öte bir anlamı yoktu. Orada yaşayan Arapları ve Türkmenleri aşağılayıcı ve rencide edici bir içerikte, farklı siyasetçiler tarafından da bu sloganlar kullanıldı. IKBY yetkilileri sadece bağımsızlık referandumu ile değil, süreçte yaptığı bu tip açıklamalarla çetin geçecek bir mücadelenin fitilini ateşlemişti.
Merkezî Irak Hükûmeti referandumun üzerinden üç hafta geçmeden pazar günü itibarıyla Kerkük’e bir operasyon başlattı ve tahmin edilenin ötesinde bir hızla sonuç aldı. Operasyonu sadece Kerkük’le sınırlı tutmayarak, Mahmur ve Şengal gibi bölgelerde de kontrolü sağladı. Böylece “tartışmalı bölgeler” Irak Merkezî Hükûmetinin kontrolüne geçti.
Operasyonun ilk sonuçlarına bakıldığında, Türkiye’nin Barzani yönetimine referandumun yapılmaması için daha önceden dile getirdiği kaygıların birçoğu, maalesef ilk birkaç günde gerçekleşmeye başladı.
Türkiye IKBY’nin referandum kararına ilkesel bir duruşla ve rasyonel gerekçelerle karşı çıkmıştı.
Bağımsızlık referandumunun yapılması durumunda 2010 sonrası bölgede yaşanan Arap ayaklanmalarının sonuçlarına benzer bir sürecin Irak’ın kuzeyinde yaşanacağı kaçınılmazdı. Gelinen süreçte, Arap Baharı sonrası nispeten istikrarlı bir bölge olan Kuzey Irak, istikrarsızlık sarmalına girmiş bulunuyor.
Bağdat ve Erbil arasında yaşanacak mücadelede ciddi bir çatışma sürecinin başlayacağı ve bu mücadelede İran’ın, Irak ve bölge üzerindeki etkinliğinin derinleşeceği aşikârdı. Haşdi Şabi gibi unsurlar eliyle bu mücadelenin yürütülecek olması yeni sorunları da beraberinde getirecekti. Operasyonda Haşdi Şabi unsurları kullanıldı. Operasyon daha başlamadan İran’ın bölge operasyonlarında sürekli adı duyulan Kasım Süleymani, Celal Talabani’nin mezarını ziyaret etti. Bu ziyaretin sembolik anlamının ötesinde sonuçlarının olduğu çok geçmeden anlaşıldı.
Türkiye, IKBY yönetimine küresel güçlere çok güvenmemelerini söylemişti. Onların bölgenin istikrarı ile çok ilgilenmeyeceklerini, kendi çıkarları için ilk fırsatta verdikleri sözlerden cayacaklarını belirtmişti. ABD ve diğer küresel aktörlerin Bağdat ve Erbil arasındaki başlayan çatışmalara ilişkin tutumu, Türkiye’nin bu konuda da haklılığını ortaya çıkardı.
Türkiye’nin endişe ettiği en önemli unsurlardan birisi, Kuzey Irak’ta yaşanacak güç boşluğunda PKK’nın bu kaos ortamından yararlanacak olmasıydı. Talabani tarafının, merkezî hükûmetle ve İran’la Kerkük’e müdahale konusunda, Barzani tarafını açığa düşürmesi bölgesel siyasette yeni çatışmaları başlatmış bulunuyor. Dolayısıyla tarafların birbirini bu süreçte ihanetle suçlaması bölgesel iç çatışmaları ve şehirler bağlamında ayrışmaları da başlatmıştır.
Önümüzdeki günlerde, Kuzey Irak konusunda yerel, bölgesel ve küresel düzeyde daha önceden yapılmış farklı anlaşmalar da ortaya çıkacak. Kimin kime ihanet ettiği, kimin diğerinin arkasından iş çevirdiği böylece aşikâr hâle gelecek. Bu süreçten kazançlı çıkanları saymaya gerek yok. Kaybeden ise belli.
[Türkiye Gazetesi, 19 Ekim 2017].