SETA > Yorum |
7 Haziran Sonrası Türk Dış Politikası

7 Haziran Sonrası Türk Dış Politikası

Dış politikadaki mevcut posizyonların birçoğu yapısaldır ve bölgesel dinamiklerden daha fazla etkilenmektedir. Hangi koalisyon hayata geçerse geçsin restorasyon merkezli bir bölgesel yaklaşım, konu bazlı spesifik odaklanmaları beraberinde getireceği için külli bir bölgesel vizyon değişimi zor olacaktır.

Ülkenin bir süredir içinde bulunduğu çok-merkezli kutuplaşma ile bölgesel ölçekte yaşanan jeopolitik kargaşanın neden olduğu dış politik durgunluk, seçimlerde tek parti iktidarının sona ermesiyle birlikte bambaşka bir hal aldı. Siyasi kutuplaşma ve iktidar mücadelesinin Türkiye gibi yoğun yaşandığı ülkelerde seçim sonuçları, sadece ülke içi siyasi dengeleri tahkim etmekle kalmaz aynı zamanda ülkenin bölgesel ve küresel sistem içindeki yönelimini de etkileme kapasitesine sahiptir. AK Parti iktidarının başlangıcına işaret eden 2002 yılı tam da böylesi bir yönelimi etkileyen ve ülkede külli bir değişim hareketini başlatan bir yenilenmenin tarihiydi.

AK PARTİ DIŞ POLİTİKAYI TOPLUMSALLAŞTIRDI

Aslında AK Parti'nin 2002'den bu yana dış politika bize gösterdiği iki temel nokta vardı. Birincisi, iç politika-dış politika ayrımının suni bir ayrım olduğunu; dış politikanın da bizatihi içerdeki iktidar ilişkilerinin bir türevi ve iktidar ilişkilerini sürekli konsolide eden, bozan ve değiştiren bir alan olduğunu gösterdi. İkincisi ise, cumhuriyet tarihinin bütün dış politika birikimine, tecrübesine, pratiklerine ve söylemlerine yine toptan bir meydan okuma ortaya çıkararak ülkenin geleneksel bölgesel ve küresel konumlanışında hatırı sayılır bir değişime (ben kopuş demeyi tercih ederdim) imza atmış olması ve dış politikayı toplumsallaştırmasıydı. Gelinen noktada ve 7 Haziran seçimlerinin sonuçları, AK Parti'nin dış politikasından yeni bir koalisyon dış politikasına (muhtemel bir erken seçime kadar) bir geçiş yapmak zorunda olduğumuzu gösteriyor. Zira dış politika bundan sonra da kutuplaşmanın bir cephesi olarak iş görecek, koalisyonun diğer ortakları dış politikayı kendi iktidar bloğunu tahkim etmek, karşı tarafı da dış politika üzerinden sürekli bir biçimde bozma arayışına girecektir. Bu tür kutuplaşmaları yabancı değiliz!

3 MÜCADELE EKSENİ

Nitekim CHP, MHP ve HDP'nin dış politika tasavvurları ve ülkeye nasıl bir rol biçmek istedikleri ortada. Önemli olan, dış politikadaki “kavganın” ülkenin kaderini nasıl etkileyeceği.

Karşı karşıya olduğumuz üç tartışma ya da mücadele ekseni var.

1. Koalisyon dış politikasının temel dinamikleri neler olacak?

2. Dış politikayı hangi aktör ya da aktörler yürütecek?

3. Mevcut dış politika ajandasında yer alan “pozisyonlar/angajmanlar” nasıl etkilenecek?

Koalisyon dış politikasının temel dinamiğini dış politika dilinin harmonizasyonu sorunu oluşturmaktadır. Bu anlamda ilk karşılaşacağımız husus, “Davutoğlucu dilin” veya Stratejik Derinlik doktrinin nüfuzunun kırılmaya çalışılması için verilecek mücadeledir. Bu anlamda koalisyon modellerin yapısına göre örneğin CHP, statükoya dönüş çağrısı ile dış politikadaki geleneksel seküler ulus-devlet nosyonu üzerinden bölgesel meselelerden “geri çekilme” ya da “kaçınma” stratejisi uygulamayı zorlayacaktır. Diğer taraftan MHP ise kendi geleneği içinde çok da şaşırtıcı olmayan ve millilik söylemi ile tahkim edilmiş “Küresel Güç Türkiye” ekseninde bir dış politika çerçevesi çizme arayışında olacak olsa da Erdoğan-Davutoğlu çizgisindeki İslamilik vurgusunu silikleştirmeye çalışacaktır. Bir bütün olarak bakıldığında, “konjonktürel bir cephenin” (ya da bir çeşit ad hoc söylemsel ittifakın) AK Parti dış politika dilini “sıfırlama” konusunda çaba harcayacağını beklemek gerekir. Her iki ihtimalin de sonuçlarını kestirmek zor.

DIŞ POLİTİKADA ÖZAL MODELİ

Dış politika alanına hâkim olacak aktörün kim olacağı meselesi de önümüzdeki önemli tartışmalardan birisi olacaktır. Bu bağlamda üç modelden bahsetmek mümkündür: AK Parti'li dışişleri bakanı, koalisyonun ortağı olan partinin dışişleri bakanı, Cumhurbaşkanının etkili ve ağırlığının olacağı bir dış politika karar alma sürecinden oluşan üç model gündeme gelme ihtimali yüksektir. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye'nin kazanımlarından geri düşülmemesi adına bundan sonra dış politika daha fazla devrede olması beklenebilir. Bu bakımdan dış politikada tartışmalı da olsa “Özal modeline” bir geri dönüş yaşanabilir. Özal I. Körfez Savaşı bağlamında devreye girerken, Erdoğan da, Suriye iç savaşının oluşturmuş olduğu riskler yüzünden daha fazla devrede olacaktır. Nitekim Suriye konusunda alınacak her ciddi tavır ve siyaset değişimi Cumhurbaşkanını doğrudan devreye sokacaktır.

Dış politikada mevcut politikaların nasıl etkileyeceği ise, koalisyonun yapısına göre değişecektir. Ancak burada önemli olan husus, hangi koalisyon modelinin değişim konusunda daha etkili, güvenli veya risksiz olduğudur. Bu anlamda koalisyonun yapısını göre dış politikadaki muhtemel bir dönüşümün sert ya da ılım yaşanması mümkündür. Elbette AK Parti-CHP koalisyonunun, hali hazırdaki dış politika ajandası dikkate alındığında daha baskılayıcı, daha riskli ve daha güvensiz olacağını söyleyebiliriz. AK Parti-MHP koalisyonu ise kısa vadeli sonuç baskısı üretmeyeceği gibi dış politikada Suriye dışında major bir değişim talebinde bulunmayacaktır. MHP, bir “hareketten” ziyade “hareketsizliği” tercih edip, güvenlik merkezli bir Suriye politikası oluşturulmasını zorlayacaktır. Daha doğrusu bir “kaçınma stratejisi” izlenmesi, ancak Türkmenler konusunda daha etkili ve caydırıcı davranılması gerektiğini dile getirecektir. Ancak AK Parti-MHP koalisyonunun dış politikadaki en büyük etkisi Kürtler üzerinden olacaktır. Kuzey Irak ile sürdürülen mevcut ilişkilere yönelik bir değişiklik talebi gelmesi beklenebilir. MHP'nin Barzani'ye bakışı dikkate alınırsa, bu durumu MHP yönetiminin bir tür kırmızı çizgi haline dönüştürme ihtimali vardır. İkinci nokta ise, MHP'nin Suriyeli Kürtler konusundaki tavrı olacaktır.

Sonuç olarak dış politikadaki mevcut pozisyonların birçoğu yapısaldır ve bölgesel dinamiklerden daha fazla etkilenmektedir. Hangi koalisyon hayata geçerse geçsin restorasyon merkezli bir bölgesel yaklaşım, konu bazlı spesifik odaklanmaları beraberinde getireceği için külli bir bölgesel vizyon değişimi zor olacaktır. En önemlisi de, AK Parti'nin artık toplumsallaştırdığı dış politikada büyük değişiklikler yapmanın, toplumu karşıya almak anlamına geleceğinin bundan sonra daha açık olmasıdır.

[Yenişafak, 20 Haziran, 2015]