Türkiye’yi terör her vurduğunda ezberler tozlu raflardan çıkarılır, akıl ve izan bir kenara koyulur ve siyasi polemikler etrafı kasıp kavurur. Akla ziyan sebep sonuç ilişkileri, siyasi polemiklere malzeme yapılırken; ortak hareket edilmesi gereken terör belasına karşı siyasi rantla bezenmiş bir kakafoni kulakları sağır eder.
Teröre karşı yeni ezberimiz “Bizi neden Ortadoğu bataklığına soktunuz?” sorusudur. Ortadoğu’ya Kemalist genleri sebebiyle tiksinerek bakanlar, artık ilkokullarda da kullanılan bir dünya atlasını bile ellerine almış mıdır acaba? Oysa coğrafya ile kader ilişkisi, neredeyse genetik kalıtım kadar gerçektir. Gözlerini kapatıp Türkiye’nin İskandinavya’da olduğu hayaliyle yaşasalar da (kaldı ki o hayallerini Breivik gibi bir terörist altüst edebilir) Türkiye, diğer ülkeler gibi, kepenkleri kapatıp ata sporu olan göçebeliğe geri dönmediği müddetçe coğrafyasının yarattığı sorunlarla ve fırsatlarla yaşamak zorunda olan bir ülkedir.
Tahtaya vurarak bahsedilen “Ortadoğu bataklığı”ndan kasıt bir zihniyetse, sadece Ortadoğu’ya özgü olmayan bu zihniyetin en önemli bileşeni ırkçılık, benmerkeziyetçilik, tepeden inmecilik ve cehalettir. Sonuçları yanlış sebeplere bağlamak, terör gibi herkesi vuran bir kanser karşısında bile siyasi polemiğe başvurma tefessühüdür. Siyasi rant uğruna farkına vararak veya varmadan vekalet savaşlarında kendi ülkenin karşısında yer alma alçaklığıdır. Ortadoğu’ya baktıklarında kategorik olarak bataklık görenler aslında aynaya bakmakta ve yukarıda anlattığım bileşenlerin hepsini bünyesinde barındıran bu zevat, aynada kendi çukurluklarını görmekteler. Diğer bir ifadeyle “Ortadoğu bataklığı” olarak tarif ettikleri aslında bizzat kendileridir.
Türkiye sokma-çıkarma işlemine gerek kalmaksızın zaten Ortadoğu’dadır. Ortadoğu sorunları ve fırsatlarıyla Türkiye için verili ve soyutlanamayacak bir faktördür. Türkiye’yi Ortadoğu gerçekliklerinden soyutlamak istemek bile bir Ortadoğululuktur. Kimlik inkârı, bir asrı aşkın süredir Ortadoğu’yu kasıp kavuran bir ezikliktir. Türkiye zaten Ortadoğu’dadır, Balkanlar’dadır, Kafkaslar’dadır. Yani Avrasya Feribotu kaçırıldığında “Kim soktu bizi Kafkasya bataklığına?”, Bosna’daki soykırımdan kaçanlar Türkiye’ye sığındığında “Kim soktu bizi Balkanlar bataklığına?” demek kadar anlamsızdır, Ortadoğu’daki sorunların Türkiye’ye yansımalarına bakıp “Kim soktu bizi Ortadoğu bataklığına?” demek. AB’ye girip iflas eden Yunanistan gibi olsaydık, “Kim soktu bizi Avrupa bataklığına?” mı diyecektik?
Türkiye’deki terörün sebebi, birisinin bizi “Ortadoğu bataklığına” sokması değildir. Öyle olsa Ortadoğu coğrafyasında boğazına kadar bataklığa girmiş olan Rusya’da veya Ortadoğu’da bataklığın eşanlamlısı İran’da her gün terör saldırılarının yaşanması gerekmez miydi? An itibarıyla uluslararası koalisyon adı altında Irak ve Suriye’de hava operasyonları yapan ABD’de, Avustralya’da, Kanada’da, Danimarka’da, Hollanda’da, İngiltere’de terörün vurmadığı günün geçmemesi gerekmez miydi? Ya da dünyanın bir ucundaki ve Ortadoğu’ya “bulaşmayan” Endonezya’da DAİŞ neden intihar saldırıları düzenledi?
Kaldı ki Türkiye’de terör yaygın olarak Ortadoğu’dan kendimizi çektiğimiz günlerde başladı ve Türkiye Batı destekli terörden (Asala ve PKK gibi) çok acı çekti. Asala terörü, PKK terörü, DHKP-C terörü ve son olarak DAİŞ terörü, ne “Ortadoğu bataklığı” denilen çirkin yaftaya sokulduğumuzdan ne de varoluşsal gerçekliklerimize aykırı bir adım attığımızdan başladı. Terör, Türkiye Ortadoğulu, Avrupalı, Balkanlı, Kafkasyalı, Akdenizli, Karadenizli kimliğini tek bünyede barındıran bir coğrafyaya ve tarihe sahip olduğu için, büyük sorunlara komşu şu anki sınırlarımızda yeniden bir istikrar adası olmaya çalıştığımız için başladı. Terör Türkiye, Türkiye olduğu için başladı. Terörü de ancak Türkiye olabilirsek bitirebiliriz.
[Akşam, 15 Ocak 2016]