SETA > Yorum |
İslami Siyasette Yeni Dönem

İslami Siyasette Yeni Dönem

Son aylarda yaşanan olaylar göstermiştir ki İslami siyasal aktörler bundan sonra ancak muktedir olma siyaseti geliştirebildikleri müddetçe siyasal kazanımlarını sağlama alabileceklerdir.

3 Temmuz’da Mısır’da yaÅŸanan darbe sonrası Suriye’nin diktatör lideri Esed, fırsatı kaçırmadan Mısır’da yaÅŸananların dini siyasete alet etmek olduÄŸu mealinde bir açıklama yaptı. Bu tek başına anlamlı olmasa bile aslında Batı’nın klasik yaklaşımının bölgede yeniden sahiplenildiÄŸinin iÅŸaretiydi. Her ne kadar Batı Mısır’da darbe sonrasında olayı Ä°slamcılık ekseninde açıklamaktan uzak durduysa da, aslında son dönemde bölgede yaÅŸanan geliÅŸmeler hem Ä°slamcılar açısından hem de Batı açısından bölgedeki siyaset yapma tarzına yönelik ciddi tartışmaları beraberinde getirdi. Bu geliÅŸmelerin geçen yıl ülkemizde yoÄŸun olarak yaÅŸanan Ä°slamcılık tartışması sonrasında ortaya çıkmış olması ise olaya farklı bir boyut katmıştır. Peki Ä°slamcı siyaseti son geliÅŸmeler çerçevesinde nasıl okumak gerekir? Kanaatim odur ki Ä°slamcı siyaset bölgenin kilit ülkelerinde yaÅŸanan son geliÅŸmeler sonrasında çok ciddi bir dönüm noktasındadır.

GEÇMİŞİN MÄ°RASI

Yirminci yüzyıl baÅŸlarında yaÅŸanan modernleÅŸme ve sekülerleÅŸme hareketleri OrtadoÄŸu’nun üç kilit ülkesi olan Türkiye, Ä°ran ve Mısır’da hemen hemen aynı dönemde baÅŸlamıştı. Radikal ve yukarıdan-aÅŸağıya doÄŸru yaÅŸanan bu tecrübeler her üç ülkede de farklı alternatif yaklaşımlar ve muhalefet üretti. Her üçünün de ortak noktası olan Ä°slami muhalefet farklı stratejilerle iktidara etki etmek ya da iktidar olmak istediler. Ä°ran 1979 yılında yaÅŸanan devrim sonrası Ä°slami hareketin iktidarda olduÄŸu bir sürece girmiÅŸ oldu, Mısır bu durumu ancak 2011 yılında gerçekleÅŸen halk devrimi sonrasında gördü fakat Ä°slami hareketin iktidarı bir yılı ancak doldurmuÅŸken darbeyle kesildi. Türkiye ise farklı bir süreci takip etti. 1950 yılından beri demokratikleÅŸme süreci hem Ä°slami hareketi dönüÅŸtürdü hem de Ä°slami hareket sınırlı da olsa sistemde kendine yer bulduÄŸu için radikalleÅŸmedi. Tüm bu farklı tecrübelere raÄŸmen 2013 Haziran ayı itibariyle bölgenin üç kilit ülkesindeki Ä°slami tandanslı aktörler siyaset yapımı konusunda yeniden aynı kaderi paylaÅŸmaya baÅŸladılar. Ä°ran seçimlerinde Ruhani’nin seçilmesi, Türkiye’de yaÅŸanan gezi olayları ve Mısır’daki askeri darbenin, Ä°slami siyasette yeni bir merhaleye girildiÄŸinin iÅŸaretleri olarak okunması gerekir. Bu yeni dönem çok daha kapsamlı, sofistike ve bütüncül bir siyaset üretmeye zorlamaktadır. Yeni dönemin ana öÄŸelerini incelemeden önce, bunu daha anlamlı kılmak için 20. yy ile baÅŸlayan Ä°slami siyasetin kısa bir deÄŸiÅŸim-dönüÅŸüm hikayesini hatırlamakta yarar var. Ki ancak bu süreç çerçevesinde bugünkü siyasetin açmazları ve açılımları anlaşılabilir.

Ä°slami siyaset açısından 20. yy kabaca dört kategoride deÄŸerlendirilebilir. Bunlardan birincisi daha çok sömürgecilik dalgasına karşı maddi-manevi deÄŸerleri Batı’ya karşı savunmacı bir refleks ile politika üretilen 20. yüzyılın ilk çeyreÄŸidir. Ä°mparatorluÄŸun çözülmesi ve sömürgeciliÄŸin Ä°slam dünyasında varlığını derinleÅŸtirmesi karşısında Ä°slami siyaset daha çok reaktif bir tondaydı. Bu süreçte yaÅŸanan kayıplar sonrasında ikinci dönem olarak adlandırılabilecek 20. yy’ın ikinci çeyreÄŸi Ä°slami siyaset açısından en kötü dönemlerden birisi olmuÅŸtur. Devlet düzeyinde Müslümanların kendilerinin temsil edilmediÄŸi ve siyaseten dışlandığı bu dönemde Ä°slami yaÅŸam tarzını koruma ve eÄŸitim öncelikli hareketler doÄŸmuÅŸtur. 1928 yılında Müslüman KardeÅŸler’in kurulması, 1930 ve 1940’larda bir nevi yeraltına inmek zorundan kalan Türkiye’deki Ä°slami cemaatler, bu dönemin ÅŸartlarının çok zor olması sonucu kendi içlerine yönelik bir politika izlemiÅŸ ve Ä°slami yaÅŸam tarzı ve deÄŸerlerini bireysel düzeyde korumaya çalışmışlardır. Ä°kinci Dünya Savaşı sonrası üçüncü döneme giren Ä°slami siyasetin ana karakteri yavaÅŸ yavaÅŸ gün yüzüne çıkmak olarak adlandırılabilir. Pakistan’ın bir Ä°slam devleti olarak kurulması, Türkiye’de demokrasiye geçiÅŸ sonrası yaÅŸanan rahatlamalar ve en önemlisi 1969 yılında Ä°slam Konferansı TeÅŸkilatı’nın kurulması Ä°slam’ın siyasal alanda artık görünmeye baÅŸlamasının iÅŸaretleriydi. Yine bu dönemde Ä°slami referans alan siyasal partiler de kendilerini göstermeye baÅŸlamışlardır. Özelikle Türkiye’deki Mili GörüÅŸ bunun en baÅŸarılı temsilcisi olmuÅŸtur. Dördüncü dönem bir önceki dönemde yaÅŸanan kıpırdanmaların bir nevi test edilmesidir. 20. yüzyılın son çeyreÄŸi olarak adlandırabilecek bu dönemde Milli GörüÅŸ geleneÄŸi Türkiye’de iktidara gelirken, Cezayir ve Sudan’da Ä°slami siyaset açısından iyi-kötü ilk yönetim tecrübeleri yaÅŸanmıştır. Bu tecrübeler hem Batı ve hem de ülke içlerindeki güç odaklarının tahammülsüzlüÄŸü sonrası, ya bu ülkeleri siyasi istikrarsızlığa ya da Cezayir’de olduÄŸu gibi kanlı bir iç savaÅŸa sürüklemiÅŸtir. Ä°slami hareketleri dönüÅŸtürücü bir etki yapan bu tecrübeler üzerine inÅŸa edilen beÅŸinci dönemde Ä°slami aktörler dinden ziyade demokrasi vurgusuyla öne çıkmış ve söylemlerini daha çok liberal bir dil çerçevesinde ÅŸekillendirmiÅŸlerdir. Bu dönem iktidar tecrübesi açısından baÅŸarılı olmuÅŸ ve örneklik teÅŸkil etmiÅŸtir. Özellikle Türkiye’de AK Parti’nin baÅŸarısı hem Ä°slam-demokrasi uyumu tartışmalarında yeni çığır açmış hem de bölgedeki Ä°slami hareketlere ilham kaynağı olmuÅŸtur. Tam da bu sürecin baÅŸarılı olduÄŸuna dair kanıların yaygınlaÅŸmaya baÅŸladığı süreçte Arap Baharı’nın da getirdiÄŸi pozitif etkiyle bölgenin geleceÄŸine dair olumlu bir bakış açısı geliÅŸmiÅŸtir. Fakat önce Türkiye’de baÅŸlayan Gezi protestoları, sonrasında Mısır’da yaÅŸanan askeri darbe bölgede Ä°slami hareketlerin siyaset yapma tarzının yeniden deÄŸerlendirmesi ihtiyacını doÄŸurmuÅŸtur. Yine aynı dönemde uluslararası alanda sıkışmış olan Ä°ran’ın muhafazakar fakat ılımlı bir lideri cumhurbaÅŸkanı seçmesi ise Ä°ran’ın siyaset yapma tarzının en azından retorik olarak deÄŸiÅŸeceÄŸi sinyalini vermiÅŸtir.

2013 Mayıs-Temmuz ayları arasında bu üç ülkede yaÅŸanan geliÅŸmeler aslında 20. yy boyunca farklı tarihi süreçlerden geçmiÅŸ Ä°slami siyasetin aynen önceki yüzyılın başında olduÄŸu gibi tekrardan kaderlerinin birleÅŸtiÄŸi bir dönem olmuÅŸtur. Her ne kadar önceki yüzyılda olduÄŸu gibi Türkiye, Mısır ve Ä°ran yapacağı farklı tercihler sonrası farklı bir tarihi süreç yaÅŸayacak görünse de aslında hepsinin ÅŸu an itibariyle yaÅŸadığı temel sorun aynıdır: muktedir ol(ama)mak. Bu elbette her ülkenin kendine has iç süreç ve sıkıntılarını görmezden gelmek anlamına gelmez fakat Ä°slami siyaseti belirleyen ana damarı belirleme adına önemlidir. Ayrıca kendi ÅŸartları gereÄŸi yukarıda dönemlendirilen süreçler her ülke için farklı yaÅŸanmıştır. ÖrneÄŸin Türkiye için beÅŸinci dönem 2002 yılında AK Parti’nin iktidara gelmesiyle baÅŸlamışken, bu Ä°ran için 1979 Ä°ran Devrimi’ne götürülebilir ve Mısır için 2012 yılında Mürsi’nin iktidara gelmesiyle baÅŸlatılabilir. Dolayısıyla dönemlendirmedeki asıl vurgu fikirsel ve siyaset yapım tarzındaki farklılıklar üzerine kuruludur.

YENÄ° DÖNEMÄ°N ÖZELLÄ°KLERÄ°

Bu çerçevede üst bir perdeden bakılınca bu yeni dönemde ÅŸunu net olarak görmek gerekir ki; Batı hâlâ OrtadoÄŸu’da Ä°slami tandanslı siyasi aktörlere hem güvenmemekte hem de bir nevi onlarla ne yapacağını bilmemektedir. Batı’nın bu tavrında kısa vadede bir deÄŸiÅŸiklik zor olacağına göre, Ä°slami eÄŸilimli siyasal aktörler kalıcılıklarını perçinleÅŸtirmek ve muktedir olmak için yeni bir siyasi dil, üslup ve strateji geliÅŸtirmek zorundadırlar. Bu yeni tarzın en önemli özelliÄŸi kapsayıcı olmaları gerektiÄŸidir. Bu kapsayıcılık çoÄŸu zaman reel anlamda varlık gösterse bile bu konuda söylemi ÅŸekillendirici bir dil kullanılmadığı veya ÅŸekillendirilmediÄŸi sürece Batı ve içerideki destekçileri hep ÅŸüpheyle bakacaklardır. EÄŸer 21. yy. bir nevi algılar ve 140 karakterlik Twitter üzerinden insanların çoÄŸu zaman bilgilendiÄŸi ve bakış açılarını ÅŸekillendirdiÄŸi bir çaÄŸ ise bu algıyı yönetmek en önemli öÄŸelerden birisi olmaktadır. Bu durum Gezi olayları sonrası Türkiye’de bütün çıplaklığıyla kendisini göstermiÅŸ ve yeni süreçte Mısır için de elzem bir hal almıştır. Yeni siyaset tarzının ikinci ve önemli öÄŸesi artık iktidar olma siyaseti deÄŸil muktedir olma siyasetine öncelik veren, bu ÅŸekilde politikalar üreten bir anlayışın geliÅŸtirilmesidir. YaÅŸanan geliÅŸmeler net olarak göstermiÅŸtir ki bu coÄŸrafyada en zengin ilk elli kiÅŸi vicdanlı, namuslu ve baÅŸka yerden emir almayan yerliler olmadığı müddetçe yüzde 50 ile bile iktidara gelinse hiçbir ÅŸeyin garantisi olmayabilir. Sosyo-ekonomik dinamiklere hükmetmeyen, onları ÅŸekillendirmeyen bir siyasal kazanımın bundan sonra tek başına bir anlamının olmadığı artık net bir ÅŸekilde görülmelidir.

Ä°DDÄ°ALI VE MUKTEDÄ°R SÄ°YASET

Bu açıdan yaklaşılarak belki de bundan sonra bölgedeki Ä°slami tandanslı siyasal hareketlerin asıl amacı sadece siyasal süreçler yoluyla iktidara gelmek deÄŸil, fakat sosyo-ekonomik dengelere hükmetmek olmalıdır. Bu durum bölgenin en kilit üç ülkesi olan Türkiye, Mısır ve Ä°ran için geçerlidir. Ä°ran’da Ä°slami aktörler 1979’da devrimden beri iktidarda olmalarına raÄŸmen ne kapsayıcılığı saÄŸlayabilmiÅŸ ne de ülkenin sosyo-ekonomik haritasına hükmedebilmiÅŸtir. Siyasal anlamda iktidarda olmak devrimden beri ciddi bir kazanım olsa da artık bir nevi kendi çocuklarını yemeye baÅŸlamış ve toplum nezdindeki etkisini kaybetmeye baÅŸlamıştır. Türkiye’de on yıldan fazladır siyasal anlamda iktidar olan AK Parti, Gezi olayları dolayısıyla görmüÅŸtür ki sosyo-ekonomik dinamiklere tamamıyla hakim deÄŸildir. Bunun en net göstergesi ise Mısır olmuÅŸtur. Halk desteÄŸinin kazanılmış hakları sürdürmenin garantisi olmadığı görülmüÅŸtür.

Bu çerçevede son aylarda yaÅŸanan olaylar göstermiÅŸtir ki Ä°slami siyasal aktörler bundan sonra ancak muktedir olma siyaseti geliÅŸtirebildikleri müddetçe siyasal kazanımlarını saÄŸlama alabileceklerdir. Ä°slami siyaset Esed’in iddia ettiÄŸi gibi bitmemiÅŸ aksine yeni bir tarz üretme zorunluluÄŸuyla karşı karşıya kalmıştır. Artık bu yeni tarz ne savunmacı ne de apolojetik olmalıdır, aksine olabildiÄŸince iddialı, kapsamlı ve kapsayıcı olmalıdır. Son dönemde yaÅŸanan geliÅŸmelerin iÅŸaret ettiÄŸi temel nokta budur.

[Star Açık GörüÅŸ, 11 AÄŸustos 2013]