SETA > Yorum |
Can Yelekleri Koltuğunuzun Altındadır

Can Yelekleri Koltuğunuzun Altındadır!

‘Kürt meselesinin' çözümü ve ‘PKK'nın silahsızlanması' başlıklarında, en popüler konuların başında ise ‘çatışma çözümleri' denilen, 20. yy ikinci yarısında icat edilen karma disiplin gelmektedir. Batılı sosyal muhayyilenin, Hıristiyanlığın ezici bir şekilde anlam dünyasını belirlediği ‘savaş ve barış', ‘iyi ve kötü', ‘çatışma ve uzlaşma' ve ‘çile ve refah' gibi dikotomik tarifler etrafında oluşan çatışma çözümleri dünyasının, batı dışı toplumlar için ne kadar anlam ifade ettiği şüphelidir. 19. yüzyıl pozitivizminin nihai kavramsal çerçevesini belirlediği ‘çatışma' ve ‘çözümleri', II. Dünya Savaşı sonrası dönemde ise ete kemiğe bürünecek şekilde metodolojisine ve uygulamalarına kavuşmuş oldu.

Modern Türkiye’de, sorunlarımızın bidayetinde ciddi bir patent hakkına sahip olan cumhuriyet dönemi iktidarını, kurucu ideolojiyi ve elitlerini unutmak mümkün deÄŸildir. O dönem inÅŸa edilen sorunlar, benzer bir yabancılaÅŸmış elitin eliyle, aradan yıllar geçmesine raÄŸmen, ‘tercüme dünyası’ marifetiyle devÅŸirilen kavram setleriyle çözümlenmeye gayret edilmiÅŸtir. Sorunların müsebbibi olan aktörler ve dünya görüÅŸleri ile sorunların çözümü için önerilen çözüm paketlerinin ‘ideolojik akrabalıkları’ göz ardı edilemeyecek düzeydedir. Özellikle Kürt meselesi bu trajik sahnenin en çok yaÅŸandığı sorunların başında gelmektedir. Öcalan ile ilk kez belli bir çözüm süreci içerisinde ‘bir vazife ifa etmek’ üzere görüÅŸen ilk BDP’li heyetten yansıyanlar ve ardından yine aynı partinin içinden gelen tepki belki de en çarpıcı örnekti. Öcalan görüÅŸmesi ardından, Ahmet Türk’ün aÄŸzından “Malazgirt'te inÅŸa edilen Türk-Kürt kardeÅŸliÄŸi laikçi egemenler eliyle tahrip edildi” cümlesi çıktıktan bir kaç hafta sonra, Aysel TuÄŸluk’un “PKK, laikliÄŸin teminatıdır” cevabı geldi. ‘Türk-TuÄŸluk makası’ aslında bu topraklardaki hem entelektüel travmayı hem de yukarıda mevzu bahis ettiÄŸimiz ÅŸizofren akrabalığı anlamak için yeterince velut bir örnek.

Osmanlı’nın dağılma travmasını tevarüs eden cumhuriyet siyasal aklının ‘can simidi’ olarak sarıldığı ‘kurucu ideolojik müdahalelerin de’ ezici çoÄŸunluÄŸu ayaklarını bastıkları ya da henüz kaybettikleri toprakların dünyasından mütevellit deÄŸildi. Ezcümle her krizimizin yegane kaynağı olmasa da ‘yerlilik travması’ uzunca yıllardır bu coÄŸrafyanın dinmeyen sancılarının başında gelmektedir. Hele mesele ilk kez zuhur eden ilkel laik ulus devlet modelinden kaynaklı sorunlar olunca, yerlilik de bazen trajik durumlara varacak kadar zor idrak edilebilen veya keÅŸfedilebilen bir meseleye dönüÅŸmektedir. Özellikle ‘ulus devlet problemini’ paranteze almak için de kullanılan ‘Kürt meselesi ve PKK’ tartışmalarında, sorunun ismi gibi çözüm önerileri de bir yönüyle ‘yerlilik sorununu aÅŸmakla ciddi mesafe alınabilen’ bir fenomene dönüÅŸmüÅŸ durumda. BaÅŸka bir ifade ile dalgalarla boÄŸuÅŸan gemide, oturdukları koltukların altındaki can yeleklerini bir türlü alamayanların, dışarıdan atılan can simidi veya baÅŸka gemilerin kurtulma hikâyelerini tekrarlayarak felaha erme umutlarının artık sorgulanması gerekmektedir. ‘Kürt meselesinin’ çözümü ve ‘PKK’nın silahsızlanması’ baÅŸlıklarında, en popüler konuların başında ise ‘çatışma çözümleri’ denilen, 20. yy ikinci yarısında icat edilen karma disiplin gelmektedir. Batılı sosyal muhayyilenin, Hıristiyanlığın ezici bir ÅŸekilde anlam dünyasını belirlediÄŸi ‘savaÅŸ ve barış’, ‘iyi ve kötü’, ‘çatışma ve uzlaÅŸma’ ve ‘çile ve refah’ gibi dikotomik tarifler etrafında oluÅŸan çatışma çözümleri dünyasının, batı dışı toplumlar için ne kadar anlam ifade ettiÄŸi ÅŸüphelidir. 19. yüzyıl pozitivizminin nihai kavramsal çerçevesini belirlediÄŸi ‘çatışma’ ve ‘çözümleri’, II. Dünya Savaşı sonrası dönemde ise ete kemiÄŸe bürünecek ÅŸekilde metodolojisine ve uygulamalarına kavuÅŸmuÅŸ oldu.

O günden bu yana uluslararası kurumlardan üniversitelere, sadece özel dosya çalışan think-tank’lerden sivil toplum kuruluÅŸlarına kadar yaygınlaÅŸan bir araca da dönüÅŸtü. Batılı çatışma çözümü teknikleri, Türkiye’nin dâhil olduÄŸu birinci halka siyasi harita ya da ekosistemde bugüne kadar bir mesafe aldığı veya baÅŸarı elde ettiÄŸi görülmese de; liberal söylemin vazgeçilmez reçetelerinden birisi olageldi. Son on yıldır, Türkiye daha rahat bir ÅŸekilde sorunlarını konuÅŸmaya baÅŸladıkça, “çatışma çözümleri” tecrübesi, kısmen Amerika’dan ama özellikle Avrupa’dan akmaya baÅŸladı. Siyasetin, tarihin ve çatışmanın büyük ölçüde donduÄŸu Kuzey Avrupa ülkelerinin, hem devlet hem de sivil toplum kuruluÅŸları düzeyinde özel bir ilginin gösterildiÄŸi “arabuluculuk dünyası” üzerinden, ülkemize ve bölgemize taşınan tartışmaların ciddi bir etkisi de olmadı. Bir cenah Ä°rlandasız, Güney Afrikasız konuÅŸamazken; diÄŸer cenah ise Sri Lankasız, Kolombiyasız “PKK’yı” konuÅŸamaz olmuÅŸtu. Bu yönüyle “Türkiye’de(n)” PKK’yı ve Kürt meselesini konuÅŸmanın tarihi de zannedildiÄŸinden çok daha kısadır. Tüm çatışma dünyası, kavramsal seti, hikâyesi, referansları, krizi ve hepsinden önemlisi aktörleri farklı olan sorunlar üzerinden indirgeme yapma cesareti ancak sorunu, tarihini ve aktörleri saÄŸlıklı tanıyamamakla açıklanabilir. Tam da bundan dolayıdır ki, 2013 çözüm süreci karşısında; ‘vuku bulanları ihtimallerle’, ‘mümkün olanı idealle’, ‘istisnayı kuralla’, ‘siyaseti hukukla’, ‘adaleti kanunla’, ‘kardeÅŸliÄŸi eÅŸitlikle’, ‘helalleÅŸmeyi hesaplaÅŸmayla’, ‘tövbeyi günah çıkarmayla’ ve ‘barışı kâr payları hesaplarıyla’ boÄŸmaya çalışan liberal bir akıl ortalıkta dolanmaktadır. Oysa ‘Kürt meselesi tarihini konuÅŸmayı’ ‘Kürt meselesi konuÅŸmak’ zannedenler açısından biraz önce sıraladığımız karşıtlıklarının pek fazla bir anlamı olduÄŸunun farkındayız.

CÄ°SÄ°MLER AYNADA GÖRÜNDÜÄžÜNDEN DAHA YAKINDADIR!

Kürt meselesinin çözümüne dair koskoca bir literatür bulunuyor. Ä°çeriÄŸinden bağımsız bir ÅŸekilde hemen hepsinin sorunla yüzleÅŸilmesinde belli bir katkı saÄŸlamış olduÄŸu muhakkak. Lakin saÄŸladığı pozitif katkının yanında dev bir sorunun ortaya çıkışını da aynı literatür ve ideolojik kodları saÄŸladı. BahsettiÄŸimiz ÅŸey ‘ila nihaiye devam edecek Kürt meselesi dünyasından’ baÅŸka bir ÅŸey deÄŸil. Soruna dair kafa yorduÄŸunu farz edenlerin en az düÅŸündükleri ÅŸey, bu sorunun ‘bir gün bitmesi’ ihtimaliydi. Bir kısmı özensizlikten ama büyük bir kısmı bilinçli veya bilinçsiz bir ÅŸekilde sahip oldukları ‘siyasal teoloji’ marifetiyle yukarıdaki dünyayı inÅŸa ettiler.

BARIÅžA KARÅžI TAVIR ALMAK

Oysa onlarca ‘Kürt isyanından’ bahsedenler tarihin ezici gücü karşısında bugün yaÅŸanan sorunun nasıl hızla sıradan bir vakıaya dönüÅŸebileceÄŸi ihtimaline de saygı göstermeliydiler. Üzerinde yaÅŸadığımız topraklarda, tarihin dikiz aynalarından bakarak görmekte ısrar ettiÄŸimiz her ÅŸeyin aslında uzak bir ihtimal olmadığını idrak etmemiz gerekirdi. Maalesef böyle olmadı. Barışın uzakta olduÄŸuna ve hatta mümkün olmadığına dair tarih ve hayat dışı hurafeyi sivil ve devletlû aktörler elbirliÄŸiyle inÅŸa ettiler. Barışın ‘göründüÄŸünden daha yakında olduÄŸunu’ seslendirenleri de ya hain ilan ettiler ya da risk analizleriyle mahkûm. Bugün, 2013 barış süreci, yarın itibariyle çökse bile, beraberinde ‘yerlilik krizini aÅŸamamış’ bütün unsurları da enkazına dâhil edeceÄŸinden emin olabilirsiniz. Özellikle prosedür ve yasallık ekseninde dünyasını kurmuÅŸ olan çatışma çözümü müptelalarının, artık ete kemiÄŸe bürünen sürecin sonuçlarından bağımsız bir ÅŸekilde, her ÅŸey heba bile olsa baÅŸladığımız yere dönemeyeceÄŸimizi anlamaları gerekiyor. Nehrin yarısı geçilmiÅŸ durumda ve gelinen noktaya bugüne kadar ‘meseleye dair’ dillendirilen ezberlerin hele de çatışma çözümü prosedürlerinin neredeyse tamamı atlanarak ulaşılmış durumda.

Kabaca bir tek teknoloji kullanıldı: istisnayı tayin eden muktedir ‘aktör(ler)’, siyasetin farklı araçlar ve vesilelerle boÄŸulmasına müsaade etmeyip sürecin akmasını saÄŸladılar. ErdoÄŸan on yıldır devam eden vesayetle mücadelesinin son bir buçuk yılında sürdürdüÄŸü siyasi mühendislikle; Öcalan ise kararsızlıklarını ve muktedir iktidar odağı arayışlarını nihayete erdirerek çözümün önünü açmış oldular. ErdoÄŸan’ın daha sonra vereceÄŸi ‘tarihi davete’ milletin bütün unsurlarını dâhil etmek için kullandığı farklı çaÄŸrılara faÅŸizm diyecek kadar siyasal pragmatizmden nasibini almamış olanların, önümüzdeki süreci dışarıda iseler anlamaları, aktörlerin arasında iseler taşımaları uzun vadede mümkün deÄŸildir.

Bundan sonra olacak olanlar da yine ‘istisnalar’ üzerinden yürüyecek. ‘Resmi mühür ve imza’ ya hiç olmayacak ya da dikkate alınmayacak kadar az olacak. Bu topraklarda kan davaları sık sık yaÅŸanır. Bazen birkaç nesli içine alacak ÅŸekilde yıllarca sürer. Lakin sonunda ‘bir kuzu kesilir, yenir ve helalleÅŸilir!’. Liberal-sol siyasal akıl yıllarca süren kan davasının bir kuzu maliyetine nasıl bittiÄŸini anlamayabilir. Hakikat komisyonları, uzman heyetler, güven artırıcı adımlar, yabancı arabulucular, yasal statüler, tazminatlar, güvenceler vs. olmadan bu iÅŸin nasıl olduÄŸunu da anlamayabilirler. Hatta daha ileri gidip davalıların bir kuzuya tamah ettiÄŸini bile söyleyebilirler. Lakin ‘barış yemeÄŸine davet haberi’ hızla yayılmaktadır. Davet sahiplerinden ve davet edildikleri ‘yerden’ dolayı kimse ‘kuzuyu da’ sormamaktadır!

[Star Açık GörüÅŸ – 7 Nisan 2013]