SETA > Yorum |

Asya'da Sular Yine Isınıyor

Senkaku adası sorununun bölgede problemli ve tartışmalı alanlardan sadece biri olması ve diğer bölgelerdeki sınır problemlerini de tetikleme ihtimali önümüzdeki dönemde dünyanın bu bölgesinde suların sürekli sıcak kalacağına işaret ediyor.

Bugünlerde tüm dikkatler Ortadoğu’da yaşanan çalkantılar üzerindeyken Asya Pasifik’de sular yeniden ısınmaya başlıyor. Sebep yine adalar ve karasuları problemleri. Gitgide bölge politikasındaki en büyük fay hattı olmaya başlayan bu anlaşmazlıklar artık ülkelerin ikili ilişkilerinde öncelik almaya da başlıyor. Adalar bir yönden jeopolitik açıdan önemli su yollarını kontrolünde tutan ülkelere önemli bir stratejik avantaj sağlarken öte yandan karasuları ve ekonomik alanları açısından da önemli bir ekonomik kaynak anlamına geliyor. Aynı zamanda Senkaku krizinin de ortaya çıkardığı gibi hızla milliyetçileşen bölge toplumları için adalar aynı zamanda milli gurur ve onur sembolleri. Tüm bu hususlar kaya parçalar üzerinde buluşunca ortaya çözümü zor uluslararası bir kriz çıkıyor.

SENKAKU ADALARI KİMİN?

Bu sefer krizi alevlendiren Japonya’nın Japon vatandaşlarına ait olan Senkaku adalarının bir kısmını satın alması oldu. Bu gelişme sonrasında Çin’de artık alışageldik Japon karşıtı Çin milliyetçilerinin protestoları ve sonrasında önce Japon elçiliklerine bunu takiben de Çin’de yatırım yapan Japon şirketlerine saldırılar başladı. Durum aslında son 20 senedir Çin’in Batılı devletler ve Japonya’yla yaşadığı her krizin sonrasında gerçekleşenlerin bir benzeriydi. Ancak bu son kriz hem zamanlaması hem de kapsamı bakımından daha ciddi bir olay olarak karşımıza çıkıyor. 

Öncelikle krizin meydana gelmesi Amerika’nın Asya Pasifik stratejisiyle bu bölgeye yöneldiği ve hem diplomatik ve askeri hem de ekonomik yönlerden bölgede varlığını hissettirmeye başladığı bir zaman diliminde meydana geliyor. Amerikan dış politika yapıcıları son bir senedir bölgede adım atmadık yer bırakmadan stratejik kontraataklarını sürdürürken her seferinde bölgedeki yükselen diğer güçleri ve özellikle de Çin’i oldukça rahatsız eden hamlelerde bulunuyor. Önce Japonya, Güney Kore, Filipinler ve Avustralya gibi geleneksel Amerikan müttefiki devletlerle ilerletilmeye çalışan ikili ve çok yönlü ilişkiler ve sonrasında yıllardır Amerika’nın görmezden geldiği Burma ve Laos gibi devletlerle ilişkilerin yeniden tesis edilmesi ve hatta artık Pasifik’teki irili ufaklı ada devletlerine yapılan yoğun diplomatik baskı Çin tarafında bölgesel bir komplo ve çevrelenme algısı uyandırmış durumda. Çin’de hükümetin yayın organı olarak addedilen gazeteler bölgede yaşanan tüm gelişmeleri artık bu açıdan okuyup yansıtmaya başladı bile. Amerika’nın bu girişimleri Çin tarafında artan bir kaygı yaratırken Amerika’nın müttefikleri arasında da artan bir cesaret ve uzun süredir bastırılmış olan meydan okuma hislerini körüklemişe benziyor. Her ne kadar son Senkaku olayında Japonya’nın adaları satın alması daha provakatif bir girişimin önünü almak için yapılmış görülse de Amerika’nın varlığı bölgede güç dengelerini yerinden oynatmış durumda. ABD bu noktada bölgede meydana gelecek ve ekonomik istikrarı tehlikeye atacak maceralara kapalı olsa da ABD-Japonya güvenlik anlaşması bu adaları da içerdiği için durumdan rahatsız görünüyor. 

MİLLİYETÇİ TOPLUMSAL BASKI

Bu krizi önceki yıllardakinden ayıran bir başka özellik de hem Japonya hem de Çin’in iç politikalarında yaşanan gelişmelerle ilgili. Özellikle Çin’de meydana gelecek iktidar değişimi yerel ve ulusal politikacıları milliyetçilik yarışında daha da heyecanlandırırken olayları kontrol altında tutmayı da oldukça zorlaştırıyor. Bir yandan muhtemel bir krizde ekonomik çıkarlarını tehlikeye atmak istemeyen Çinli işadamları öte yanda da durumdan fırsat elde etmeye çalışan oportünist politikacılar arasında sıkışan Pekin zor bir ikilemde görülüyor. Pekin açısından yaşananları daha da tehlikeli yapan göstericilerin yavaş yavaş Japon hedefleri bırakıp sokaktaki polis arabalarına saldırması ve pompalanan milliyetçiliğin bumerang etkisinin rejimin şah damarına yakın yerlerinde hissedilmesi. Dahası olayların İkinci Dünya Savaşı’nda Japonya’nın Mançurya’yı işgaline yol açan olayların yıldönümüne rastlaması bu durumu Pekin tarafından kontrolü daha zor bir hale getirebilecek. Her ne kadar Çin kadar olmasa da Japonya’da da hükümetin milliyetçi toplumsal baskıya boyun eğmesi durumunda mesele daha da içinden çıkılmaz bir hale girecek. Önümüzdeki aylarda bir erken seçim kararı alması beklenen Japon hükümetinin böyle kritik bir zamanda ve ekonomideki gelişmelerin de hiç de iç açıcı olmadığı bir periyotta dış politika ve ulusal güvenlik konusunda da zayıf görünmesi iktidar için intihar anlamına gelecek. Bu sebeple muhtemel bir erken seçimde partilerin şahinlikte yarışması meseleyi kampanyalardan çıkarıp dış politika alanına da çekecek ve krizin tırmanmasına sebep olacak.

Hem Amerika’nın artık müdahil bir güç olarak bölgede bulunması hem de zamanlama açısından iktidarların önemli bir kavşaktan geçtiği günlerde meydana gelmesi bu krizi daha önce yapılan milliyetçi balıkçı teknesi seferlerinden ayırıyor. Dahası Senkaku adası sorununun bölgede problemli ve tartışmalı alanlardan sadece biri olması ve diğer bölgelerdeki sınır problemlerini de tetikleme ihtimali önümüzdeki dönemde dünyanın bu bölgesinde suların sürekli sıcak kalacağına işaret ediyor. Özelikle Çin’in Filipinler ve Vietnam ile yaşadığı Spratly adaları sorunu gibi krizler politik olarak Asya’daki güç dengelerini ekonomik olarak da küresel istikrarını tehdit ederek dünya gündemini meşgul etmeye devam edeceğe benziyor.

Star Açık Görüş (23.09.2012)